1835 yılı civarında doğdu. Babasının bilinen yirmi yedi oğlundan altıncısı olup annesi Habeş asıllı bir câriyedir. Babası Seyyid Saîd, İranlılar'ın Benderabbas'a saldırmaları üzerine 16 Nisan 1854'te başşehir Zengibar'dan ayrılıp Maskat'a gidince ikinci oğlu Hâlid'i vali ve ölümü halinde kendisine halef olarak tayin etti. Hâlid'in aynı yılın kasımında vefat etmesi üzerine, Süveynî ve Türkî gibi daha sonra Uman sultanı ve Sümeyl gibi vali olan kendisinden büyük kardeşleri varken Mâcid babası tarafından onun yerine valiliğe getirildi. Seyyid Saîd 1856 Ekiminde Zengibar'a dönerken yolda öldü. Yanında bulunan yedinci oğlu Bergaş, Zengibar'a ulaştığında tahtı ele geçirmeye teşebbüs ettiyse de başarılı olamadı (Ruete, s. 105); ailesi ve Zengibar'ın önde gelenlerinin onay ve desteğini alan Mâcid kendisini sultan ilân etti.
Bunun üzerine Seyyid Saîd'in Uman'daki (Maskat) halefi olan üçüncü oğlu Süveynî, devletin daha zengin olan Zengibar adası ve Doğu Afrika sahilindeki bölgelerinin Mâcid'in eline geçmesinden rahatsız oldu ve babasının bu mülklerinin kendisine miras kaldığını ileri sürerek Mâcid'in sultanlığını tanımadı. Amcasının oğlu Muhammed b. Sâlim'in araya girmesiyle Mâcid, Süveynî'ye yıllık 40.000 Maria Theresa doları (86.400 rupi) yardım vermeyi kabul ettiyse de Süveynî bunu bir haraç ve Zengibar'ın kendisine bağımlılığına işaret olarak gördü. Zengibar'ın o sırada 200.000 dolar civarında olan yıllık geliri (Burton, I, 274; Sultân b. Muhammed el-Kāsımî, s. 174) daha sonra gittikçe artmıştır.
Mâcid, tahta geçtikten bir süre sonra babasının köle ticaretini yasaklayan ferman ve antlaşmalarını iptal etmek istediyse de Batılılar'dan şiddetli tepki gördü. Yönetiminin ilk yıllarında tahtın arkasındaki gerçek güç İngiliz konsolosu Atkins Hamerton idi ve onun 1857 Temmuzunda ölümü Mâcid'e büyük bir darbe oldu. Öldürülmek korkusuyla savaş gemilerinden birine sığınan Mâcid, ancak 1858 Temmuzunda yeni konsolos Colonel C. P. Rigby geldikten sonra sarayına dönebildi. Bu arada Süveynî'nin ve Zengibar'daki Arap kabilelerinden Hars'ın desteklediği Bergaş, Mâcid'i tahttan indirip yerine geçmek için tekrar teşebbüste bulundu, ancak İngilizler'in müdahalesi karşısında başarılı olamayıp Bombay'a sürüldü (1859). Bu dönemde Zengibar'ın İngilizler yanında Fransız ve Almanlar'la da ticarî ilişkileri gelişti. Bu ilişki sayesinde Mâcid'in kız kardeşi Selmâ, Alman konsolosluğu memurlarından Heinrich Ruete ile evlendi; onun 1886'da kaleme aldığı hâtıraları o günkü sosyal hayatı yansıtan önemli bir belge niteliğindedir (bk. bibl.).
Babası tarafından Suhâr ve çevresine vali tayin edilen kardeşi Türkî ile olan ihtilâfını barışla sonuçlandıran Süveynî'nin Zengibar'ı ele geçirmek üzere 2500 kişilik bir kuvvetle düzenlediği sefer İngiliz donanması tarafından engellendi (1859) ve aralarındaki ihtilâf Hindistan genel valisi Lord Canning'in hakemliğine sunuldu. Vali Uman Sultanlığı'nı ikiye bölerek Mâcid'in Zengibar ile Doğu Afrika sahilindeki bölgelerin sultanı olarak tanınmasına ve ekonomik bakımdan daha iyi durumda olmasından dolayı Maskat sultanına yıllık 40.000 Maria Theresa doları yardım yapmasına hükmetti (1861). Ancak bu ödemenin Zengibar'ın Maskat'a bağımlılığı şeklinde yorumlanmamasını şart koştu. Her iki sultanın bağımsızlığını sağlayan bu durum daha sonra bir İngiliz-Fransız ortak deklarasyonuyla da tanındı (13 Mart 1862). Devletin bu şekilde ikiye bölünmesi İngilizler'in bölgedeki sömürge politikalarına yaramış, bu süreç 1890'da Almanya ve İngiltere arasında yapılan antlaşmayla Zengibar'ın İngiliz sömürge yönetiminin merkezi olması ve Maskat üzerindeki nüfuzunun artmasıyla sonuçlanmıştır.
Süveynî 1866'da oğlu Sâlim tarafından öldürülünce Mâcid baba katili olduğu için ona yapmakta olduğu yardımı kesti; Uman üzerindeki nüfuzunu diğer devletlere kaptırmak istemeyen İngiliz yönetimi Sâlim'in sultanlığını tanıdı ve tahkim gereği olan bu ödemeyi üstlendi. İngiltere'nin baskıları üzerine Mâcid bir yıl ödeme yaptıktan sonra Rustâk Valisi Azzân b. Kays, Sâlim'i tahttan indirip Maskat'a hâkim olunca (1868) ödemeyi tekrar durdurdu.
Bazı karışıklıklarla birlikte başarılı sayılabilecek bir yönetim ortaya koyan Mâcid, 1861'de bir isyanın çıktığı Pate'ye bir sefer düzenledi. Bwana Mataka'nın oğlu Şeyh Muhammed sultanın ordusunu Siyu Kalesi'nde püskürterek mağlûp etti (1863) ve Pate hâkimi Ahmed Simba ile birlik oldu. Bunun üzerine Mâcid'in gönderdiği donanma Siyu'yu altı ay kuşatma altında tuttu ve erzağı tükenen Şeyh Muhammed antlaşma yapmak zorunda kaldı. Mâcid 1866'da daha güçlü bir isyanın baş gösterdiği Witu'da ise başarılı olamadı. Mâcid 1870'te ölünce Bombay'da sürgünde olan kardeşi Bergaş tahta geçti.
Mâcid, 1862'de Mzizima adlı küçük iskele kasabasında bir saray ve binalar yaptırarak bugünkü Tanzanya'nın eski merkezi ve en büyük şehri olan Dârüsselâm'ı kurmuş, Afrika içlerine giden kervanların başlangıç noktası olan bu şehir 1891'de Alman sömürge yönetiminin merkezi olmuştur. Babası Seyyid Saîd gibi Mâcid de Batılı seyyahlara ve hıristiyan misyonerlerine kolaylıklar sağladı. 1865'te Universities Mission to Central Africa (UMCA) adına faaliyet gösteren Başpiskopos William George Tozer, kendisine tanınan imtiyazlarla Kiungani'de ve birkaç yıl sonra Mbweni'de araziler satın alarak Hıristiyanlığı kabul edenler için bir köy kurdu; Hıristiyanlık Doğu Afrika içleriyle Orta Afrika'ya buradan yayıldı (Ahmed Hamoud el-Maamiry, s. 17).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi