Hindistan'ın Dekken bölgesinde kurulmuş olan Behmenî Sultanlığı'nın on dördüncü hükümdarıdır. 5 Safer 887'de (26 Mart 1482) babası Muhammed Şah'tan sonra tahta geçti. Bu sırada henüz on iki yaşında olduğu için annesinin isteğiyle yerli kumandanlardan (Dekkenîler ve uzun zaman önce buraya yerleşen Habeşîler) Melik Hasan (Nizâmülmülk Bahrî) idarî işleri üzerine aldı. Bu durum aslen Hintli olmayan eşraf ve kumandanları (Âfâkīler, Garîbîler) rahatsız etti. Bunların arasında en nüfuzlusu olan Yûsuf Âdil, yeni sultana bağlılığını bildirmek için geldiği Bîdâr'da 200 kişilik muhafız birliğiyle güç gösterisinde bulundu. Yûsuf Âdil'den çekinen Nizâmülmülk Bahrî ona merkezde kalarak yönetimde yer almasını teklif etti; fakat Yûsuf Âdil, bir asker olduğunu ve sultana gerektiğinde bu alanda yardımla yükümlü bulunduğunu bildirerek şehir dışındaki yerine çekildi. Ancak Nizâmülmülk, sultanı ikna edip Yûsuf Âdil ve diğer kumandanların cülûs vesilesiyle yapılacak törenden sonra askerleriyle birlikte eyaletlerine dönmeleri hususunda ferman çıkarttı. Tören sırasında Nizâmülmülk sultana merkezdeki Türkler'in yönetime çok sıkıntı verdiğini, onlardan kurtulmak gerektiğini söyleyince şehrin kapıları kapatıldı ve içeride mahsur kalan Türkler'e karşı gün boyu devam eden bir katliam yapıldı. Bu katliamdan ancak yerlilerle iyi ilişkileri olan ve katliama sessiz kalan Kāsım Berîd adlı bir Türk kumandanla adamları kurtulabildi. Bu sırada şehir dışında bulunan Yûsuf Âdil olaylardan duyduğu üzüntü sebebiyle yerini terkederek Bîcâpûr'a gitti.
Olaylardan sonra Bîdâr'da otorite sultanın annesiyle Başvezir Nizâmülmülk, Vezir Fethullah İmâdülmülk ve güvenlikten sorumlu Kāsım Berîd'in eline geçti. 1486'da Mahmûd, on altı yaşına geldiğinde kendisine yakın olan kumandanlarından Dilâver Han Habeşî'nin telkiniyle bunların nüfuzunu sona erdirmek için emir verdi. Nizâmülmülk ile İmâdülmülk kendilerine hazırlanan suikasttan kurtuldular; Mahmûd onlardan özür dilemek zorunda kaldı. Nizâmülmülk Bîdâr'da kalmayı tercih ederken İmâdülmülk iktâı olan Berâr'a gitti ve bir daha Bîdâr'a dönmedi. Ancak Nizâmülmülk bir müddet sonra Sultan Mahmûd'un emriyle öldürüldü. Bu durum Âfâkīler'in yeniden yönetimde ağırlık kazanmasına yol açtı. Sultan Mahmûd kendini sefahate verince Dekkenî ve Habeşî kumandanları Âfâkīler'e karşı yeni bir plan hazırladılar ve saraya girerek sultanın etrafındaki Aziz Han, Ali Han ve Seyyid Mirza Meşhedî adlı kumandanları öldürdüler. Sultan Mahmûd da bu sırada yardıma gelen Kāsım Berîd'in askerleri sayesinde kurtulabildi. Şehirdeki bütün Hintliler'in öldürülmesini emreden Mahmûd'un başlattığı yeni bir katliam ancak üç gün sonra Şah Muhibbullah adlı bir âlimin müdahalesiyle durdurulabildi.
Olayların ardından Sultan Mahmûd bir kutlama yapılmasını istedi ve canını kurtardığı yere günümüzde hâlâ ayakta olan bir sarayın inşasını emretti. Ancak onun şaşaalı yaşayışı sebebiyle Behmenî topraklarında çok geçmeden yeniden huzursuzluklar baş gösterdi. Önce Kāsım Berîd ayaklanarak kendini zorla başvezir tayin ettirdi; Balaghat, Udgir ve Kelyânî (Kalyani) vilâyetlerini iktâlarına kattı; çok geçmeden bütün idarî işleri eline aldı. Bu sırada, öldürülen Vezir Nizâmülmülk'ün oğlu Melik Ahmed de isyan ederek Maharaştra'daki bütün kaleleri eline geçirdi; Bîdâr'a girip zaptettiği bu yerlerdeki hâkimiyetinin sultan tarafından tanınmasını ve babasının unvanının kendisine verilmesini sağladı. Sultan Mahmûd'un Melik Ahmed'i ortadan kaldırmak üzere görevlendirdiği ordu onun askerleri tarafından mağlûp edildi. Melik Ahmed, bu zaferin anısına bir müddet sonra Nizamşâhî hânedanının merkezi olan Ahmednagar şehrini kurdu (895/1490). Öte yandan Kāsım Berîd, Bîcâpûr'a çekilmiş olan Yûsuf Âdil'den kurtulmak için bir plan hazırlamış ve Vijay Nagar racasını Yûsuf Âdil'in topraklarını işgal etmesi için teşvik etmişti. Kāsım Berîd, Melik Ahmed'i de Yûsuf Âdil'e karşı tahrik ederek ondan kurtulmayı ummuştu. Ancak Yûsuf Âdil, Melik Ahmed'le anlaşarak hem Kāsım Berîd'i yenilgiye uğrattı hem de Vijay Nagar racasının işgal ettiği topraklarını geri aldı.
898'de (1492-93) isyan eden İran asıllı kumandan Bahadır Geylânî, Gucerât sınırındaki Mahaim vilâyetini zaptederek yağmalattı. Gucerât Sultanı Mahmûd Begarha, Sultan Mahmûd'dan duruma müdahale ederek halkın mallarının yağmacılardan alınıp kendilerine verilmesini talep edince endişelenen Mahmûd iktâ sahibi kumandanlarına Bahadır Geylânî'yi durdurmaları tâlimatını verdi; kendisi de aynı amaçla yola çıkarak Yûsuf Âdil ile buluştu. Bunun üzerine teslim olmaya ikna edilen Bahadır yine de öldürülmekten kurtulamadı (899/1494).
Sultan Mahmûd 902'de (1497) oğlu Ahmed'i Yûsuf Âdil'in kızı Bîbî Sitti ile evlendirdi ve Kāsım Berîd'den kurtulmak için Yûsuf Âdil'i Bîdâr'a davet etti. Ancak bu plan başarıya ulaşmadı ve Kāsım Berîd vefat ettiği 1504'e kadar kontrolü elinde tutmaya devam etti. Onun ölümünün ardından oğlu Emîr Ali Berîd başvezirliği üstlenerek fiilen yönetime hâkim olmaya devam etti. Bu dönemde vilâyetlerdeki iktâ sahipleri de artık bağımsız hareket etmeye başlamışlardı. Komşu Hindu hâkimleriyle Vijay Nagar ve Orissa racaları Behmenî topraklarını işgale başlayınca Sultan Mahmûd 923'te (1517) Yûsuf Âdil ile birlikte racalara karşı giriştiği savaşta mağlûp oldu. Böylece yavaş yavaş küçük bir eyalet haline gelen Behmenî Sultanlığı, Mahmûd'un 4 Zilhicce 924'te (7 Aralık 1518) ölümünden sonra hızla parçalanma sürecine girdi. Ali Berîd'in kontrolünde dört sultan tahta geçti. Mahmûd'un oğlu ve son Behmenî Sultanı Kelîmullah, Ali Berîd'e karşı Bâbür Şah'tan yardım istediyse de durumun Ali Berîd tarafından öğrenilmesi üzerine endişelenerek Ahmednagar'a çekildi. Kelîmullah'ın muhtemelen 1538'de vefatıyla Behmenî toprakları beş mahallî hânedan arasında (Âdilşâhîler, Nizamşâhîler, İmâdşâhîler, Kutubşâhîler ve Berîdşâhîler) paylaşıldı.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi