Kûfe'de doğdu, İcl kabilesinin âzatlılarındandır. Kaynaklarda İbnü's-Semmâk olarak tanınan birkaç şahsın bulunması, künyesinin Ebû Ca'fer, Ebû Amr, Ebü'l-Abbas gibi farklı şekillerde verilmesi, ayrıca Ebû Amr Osman b. Ahmed el-Bağdâdî'nin de (ö. 344/955) İbnü's-Semmâk diye tanınması ve bazı sûfîlerin sözlerini rivayet etmesi (İbnü'l-Esîr, I, 559; Sülemî, s. 42) bir isim karışıklığına yol açmıştır. İbnü's-Semmâk diye şöhret bulması, dedesinin veya kendisinin balıkçılıkla uğraşmış olması sebebiyledir. Gençlik döneminden sonra ilme yönelip özellikle hadisle meşgul olan İbnü's-Semmâk tahsilini Bağdat'ta tamamladı. Bu sahada Hişâm b. Urve, Süleyman b. A'meş, Yezîd b. Ebû Ziyâd ve Süfyân es-Sevrî'den faydalandı. Alâ b. Amr, Yahyâ b. Yahyâ, Muhammed b. Abdullah ve Ahmed b. Hanbel kendisinden hadis rivayet edenlerin başında yer alır. İbnü's-Semmâk'in güçlü bir hâfızaya, düzgün bir hitabete ve etkili bir konuşma tarzına sahip olması şöhretinin kısa zamanda yayılmasına sebep oldu. Burada Hârûnürreşîd ile yakın dostluk kuran İbnü's-Semmâk'in yönetimle ilgili tavsiyelerinin yanında zühd ve takvâ konularında da halifeye nasihatlerde bulunduğu ve meclisinde halifenin ağladığı bilinmektedir (İbn Hallikân, IV, 302). "Vâizlerin efendisi" olarak nitelenen İbnü's-Semmâk, uzun müddet Bağdat'ta yaşadıktan sonra hayatının son döneminde tekrar Kûfe'ye döndü ve burada vefat etti.
İbnü's-Semmâk'in vaaz ve sohbetlerinin temel konusunu zühd ve ahlâk teşkil ediyordu. Dünya nimetlerine düşkünlüğü insanın boynuna geçirilmiş bir tasma, ayağına takılmış bir bukağı olarak değerlendirip, "Allah'tan O'na hiç ibadet etmemiş gibi kork ve hiç günah işlememiş gibi de O'ndan umutlu ol" sözüyle havf ve recâ görüşünü ortaya koymuştur. Ona göre Allah korkusunun delili hüzün, şevkin delili talep, recânın delili ise ameldir. Onun vaaz meclislerinin en belirgin özelliği dinleyenlerin engin bir huzur duymaları ve göz yaşı dökmeleriydi. Diğer vâizleri dinlerken ağlayamadıklarını söyleyenlere, "Para ile tutulan ağıtçı kadının ağlaması ile öz yavrusunu kaybeden annenin ağlaması bir olur mu?" şeklinde karşılık vermiştir (Münâvî, I, 162). Kaynakların verdiği bilgiye göre Ma'rûf-i Kerhî, Kûfe'de onun vaazını dinledikten sonra zühd hayatına yönelmiş (Kuşeyrî, s. 62), Serî es-Sakatî de ondan etkilenmiştir (Câmî, s. 65). İbnü's-Semmâk, dinî hayatını olumsuz yönde etkileyeceği düşüncesiyle evlenmeyen zâhidlerdendir. Bununla birlikte vefatından sonra onu rüyasında gören bir dostunun, "Allah sana nasıl muamele etti?" şeklindeki sorusuna verdiği cevapta Allah'ın kendisine ikram ve ihsanda bulunduğunu, ancak zahmet ve meşakkati göze alıp aile yüküne katlananlar kadar şerefli bir zümrenin olmadığını söylediği rivayet edilir. Vaaz esnasında zaman zaman kendi nefsini tenkit etmesini, daha sonraki yıllarda tasavvufî muhitlerde ortaya çıkan melâmetî tavrın ilk örneklerinden biri olarak değerlendirmek mümkündür. Zühd ve ahlâk konularına ağırlık vermesi sebebiyle bazı tasavvuf tabakat kitaplarında İbnü's-Semmâk'in görüşleri önemle zikredilmiştir. İbnü'l-Murtazâ onu, Mu'tezile'nin ilk temsilcilerinden olan Amr b. Ubeyd'in arkadaşları arasında gösterir (Ṭabaḳātü'l-Muʿtezile, s. 42).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi