Hüseynîler kimlerdir ?
Ailenin kurucusu Tunus Beyi Hüseyin Paşa ile yeğeni Ali Paşa arasındaki rekabet yüzünden Tunus Arapları ve kabileleri iki gruba ayrıldı; Hüseyniyye denilen Hüseyin Paşa taraftarları ile Bahşiyye denilen Ali Paşa taraftarları arasındaki siyasî bölünme sonraki devirlerde de sürdü. Cezayirliler'in yardımı ile Tunus'un yönetimini ele geçiren Ali Paşa (1735), onlara vergi vermeyi ve sınırlarında tahkimat yapmamayı taahhüt etti. 1741'de batıdaki Cenevizliler'in mercan avladıkları Teberke'yi ve halkı Fransız olan Tambert'i zaptetti. 1752'de oğlu Yûnus Bey'in ayaklanması üzerine ülkede büyük karışıklıklar baş gösterdi. Yûnus Bey babası ile yaptığı savaşta yenilerek Cezayir'e kaçmak zorunda kaldı. Ali Paşa diğer oğlu Mehmed'i Tunus'a "vatan beyi" (Tunus sancak beyi) olarak tayin etti. Ancak Cezayir'de bulunan ve yeni Cezayir dayısı Ebûseb'a Ali Paşa'dan yardım gören Hüseyin Paşa'nın oğulları Mehmed ve Ali beyler 1756'da geri dönüp Tunus'u zaptettiler. Ali Paşa kaçmak isterken oğlu Mehmed ve torunlarıyla birlikte öldürüldü. 31 Ağustos 1756'da Hüseyin Paşa'nın oğlu Mehmed Bey Tunus dayılığına seçildi; Ali Bey de vatan beyi oldu. Böylece Tunus'un idaresi tekrar Hüseynîler'e geçti. Osmanlı Devleti Eylül 1758'de Mehmed Paşa'nın Tunus beylerbeyiliğini tasdik etti. Mehmed Paşa'nın 11 Şubat 1759'da ölümünden sonra beylerbeyilik ve dayılık paşa unvanıyla birlikte Ali Bey'e verildi. İlk on yılı sükûnet içinde geçen Ali Paşa'nın daha sonra Korsika adasına yönelik korsan hareketleri yüzünden Fransa ile arası açıldı. 1770'te bir Fransız donanması Tunus'u bombaladı ve ülke kıyılarını üç ay süreyle abluka altına aldı. Osmanlı Devleti, Rus savaşı sebebiyle Tunus'tan donanma ve asker yardımı isteyince Fransa ile 2 Eylül 1770'te barış yapıldı. Ali Paşa, ağabeyi Mehmed Paşa'nın vasiyeti üzerine Mahmud ve İsmâil adındaki iki küçük oğlunu himayesine almıştı; çocuklar büyüyünce beylik onlara kalacaktı. Ancak Ali Paşa bu vasiyete uymadı ve kendi oğlu Hammûde'nin beyliğe geçmesine çalıştı. Önce çok iyi bir eğitim görmüş olan oğlunu devlet işlerine soktu ve ona vatan beyliğini verdi; resmî yazılar Ali Paşa adına yazılıyor, fakat Hammûde Bey tarafından imzalanıyordu. Daha sonra İstanbul'a oğlunun kendi yerine geçmesini önerdi. Önerisi kabul edilerek Tunus beylerbeyiliği fermanı ile hil'at gönderildi. Ali Paşa 26 Mayıs 1782'de ölünceye kadar yeğenlerini korudu ve ölürken de aynı şekilde davranması için oğluna vasiyette bulundu.
Hüseynî ailesinin en kudretli simalarından biri olan Hammûde Paşa'nın ilk yılları genellikle sakin geçti. Yönetici sınıfından Mehmed ve Ali beylerin isyanı kısa zamanda bastırıldı. Venedik ile 1784-1792 yılları arasında devam eden savaşta Venedik donanması Sûs, Sefâkus ve Goletta'yı bombaladı. 1787-1792 Osmanlı-Rusya / Avusturya savaşları sırasında Tunus gemileri Akdeniz'de korsanlık faaliyetinde bulundular. III. Selim, Hammûde Paşa'nın hizmetini takdir eden bir ferman gönderdi. 1798'de Fransa'nın Mısır'ı istilâsı üzerine diğer Garp ocakları gibi Tunus da Fransa'ya savaş ilân etti ve Mısır'a giden Fransız gemilerinin vurulmasına yardımcı oldu. Hammûde Paşa idaresindeki Tunus'un ziraata dayalı gelirleri arttı, dış ticareti gelişti ve halkın refah seviyesi yükseldi. Hammûde Paşa, Tunus'ta otoritesini sınırlayan Cezayirliler'le ve yeniçeri grupları ile uğraştı. 1806'da kendisine yapılan bir suikast girişimini bahane ederek şüpheli bazı Cezayirliler'i öldürttü, yeniçerilerin de sayılarını azaltmaya çalıştı. Bu sırada sayıları 3-4000 civarında olan yeniçeriler, yönetimin bir ailede kalmasını kendi menfaatlerine uygun görmeyerek Hammûde Paşa'yı öldürüp aralarından birini bey seçmek amacıyla 30 Eylül 1811'de isyan ettiler ve Hüseynîler'i tanımadıklarını, doğrudan Osmanlı hükümetine tâbi olduklarını bildirdiler. Sonunda bir kısmı katliama uğradı ve ocaklarına büyük bir darbe vuruldu. Hammûde Paşa'nın 6 Eylül 1814'te vefatı üzerine yerine kardeşi Osman Bey getirildi. Ancak daha Bâbıâli tarafından tasdik edilmeden öldürüldüğü için (9 Aralık 1814) elli yıldan beri sırasını bekleyen Mehmed Paşa'nın oğlu Mahmud Bey, 22 Aralık 1814'te paşalık unvanı verilerek Tunus'a vali tayin edildi.
Mahmud Paşa Cezayir'den çekindiği için donanmaya önem verdi ve gemi sayısını arttırdı. Gemiler Akdeniz'de hıristiyan sahillerini vurdular. 1815'te bir Tunus filosu Sicilya kıyılarını yağmaladı. Viyana (1815) ve Aix-la-Chapelle (1819) kongreleri sonucunda Avrupalılar dikkatlerini Cezayir, Tunus ve Trablusgarp'ın korsanlık faaliyetlerine çevirdiler. Lord Exmouth kumandasında bir İngiliz filosu 1816 ve 1819'da Tunus şehirlerini bombaladı ve onları korsanlık konusundaki şartları kabule zorladı. Yunanlılar'ın 1821'de ayaklanması üzerine Osmanlı Devleti Garp ocaklarından asker ve donanma isteyince Mahmud Paşa 20 Eylül 1821'de Moralı Ahmed Reis kumandasında bir donanma gönderdi.
Mahmud Paşa'nın 29 Mart 1824'te vefatından sonra yerine oğlu Hüseyin Paşa geçti. Hüseyin Paşa'nın Yunan isyanı dolayısıyla Mora'ya gönderdiği donanma Navarin'de Osmanlı donanması ile birlikte yakıldı (1827). Bu dönemde Fransa Cezayir'e saldırdı (1830). Tunus, aralarında süregelen anlaşmazlık sebebiyle Cezayir'e yardımda bulunmadığı gibi Kaptanıderyâ Çengeloğlu Tâhir Paşa'nın Tunus üzerinden oraya gitmesine de engel oldu. Ayrıca durumunu kuvvetlendirmek için Fransa ile bir antlaşma imzalayıp korsanlık ve köleliği kaldırmayı taahhüt etti (17 Ağustos 1830). Genelde bu yıldan sonra Fransa'nın tesir ve teşvikiyle Tunus paşalarının Bâbıâli'ye karşı daha bağımsız hareket ettikleri görüldü. II. Mahmud'un ve Mısır'da Mehmed Ali Paşa'nın başlattıkları askerî reformlar Tunus'ta ilgiyle karşılandı. Hüseyin Paşa, padişaha başvurarak subay ve askerlerinin yetiştirilmesi için askerî kanun, tâlimat, muzıka, üniforma örnekleri istedi ve 1832'de bir bölük Tunuslu asker İstanbul'da eğitim gördü. Sonuçta Hüseyin Paşa'nın Osmanlı tarzında nizamî ordu kurma teşebbüsü başarılı oldu ve erat sayısı az zamanda 5000'i buldu.
Hüseyin Paşa'nın 21 Mayıs 1835'te ölümü üzerine kardeşi Mustafa Bey, yeni teşkilâta göre asâkir-i mansûre ferikliği rütbesiyle vali tayin edilerek kendisine 24 Kasım 1835'te nişan, kılıç, hil'at ve tevcih fermanı gönderildi. Ancak Bâbıâli'nin her yıl belli bir vergi ödenmesi isteği Tunus tarafından kabul edilmedi. Osmanlı Devleti'nin 1835'te Trablusgarp'ta Karamanlı ailesinin hâkimiyetine son vermesi sırasında Mustafa Paşa, Kaptanıderyâ Tâhir Paşa'ya yardım etmekle birlikte kendilerinin de aynı âkıbete uğramasından çekinerek Fransa'ya yaklaştı.
Mustafa Paşa'nın 11 Ekim 1837'de ölümünden sonra yerine oğlu Ahmed Bey geçti. Osmanlı Devleti, bağlılık alâmeti olarak Ahmed Paşa'dan yıllık verginin ödenmesini istedi. Fakat Ahmed Paşa, verginin affı için devrin âlimlerinden Şeyh İbrâhim er-Riyâhî'yi İstanbul'a gönderdi. Bunun üzerine Tunus'un Trablusgarp gibi merkeze bağlanması düşünüldüyse de Fransa'nın karşı çıkması ve tehditkâr davranması üzerine bundan vazgeçilip (1838) idarecilerini daha fazla Fransa'ya itmeme ve merkeze olan bağlılıklarını güçlendirme siyaseti güdüldü. Ahmed Paşa'nın ricası üzerine 9 Ağustos 1840'ta kendisine müşirlik ve vezirlik rütbeleri verildi ve bu durum Hüseynî ailesinde ilk defa olduğu için sonraları ondan "müşîr-i evvel" diye bahsedildi. Bu arada Ahmed Paşa'ya 1839 Tanzimat Fermanı esaslarını uygulaması için emir gönderildiyse de paşa Tunus'ta şartların farklı olduğu gerekçesiyle bunu geciktirdi. Ancak yine de Batılılaşma faaliyetlerini başlatan ilk Hüseynî beyi odur. Bu faaliyetler arasında ordu ve donanmanın güçlendirilmesi, bürokrasinin ıslahı, eğitim kurum ve sistemlerinin yenilenmesi, maliyenin tanzimi, gelir kaynaklarının arttırılması ve gayri müslimlere müsamaha gösterilmesi önde gelir. Ayrıca Porto Farina'da bir tersane ve Bardo'da bir harp okulu kurdurdu ve Fransa'dan hocalar getirtti. Ahmed Paşa, daha sonra merkezle yazışmalarında Türkçe yerine Arapça kullandı ve bağımsız bir hükümdar gibi davranmaya başladı. Bir de "Hüseynî nişanı" ihdas etti. Ancak yaptığı aşırı harcamalar Tunus hazinesini sıkıntıya soktu. Bunlara rağmen kendisine ibkā fermanı ve Mayıs 1852'de iftihar nişanı yollandı; Ahmed Paşa da Kırım Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ne 14.000 kişilik yardımcı bir kuvvet gönderdi (1854).
Ahmed Paşa'nın 1855'te ölümü üzerine amcasının oğlu Mehmed Paşa valiliğe getirildi ve "müşîr-i sânî'" olarak anıldı. Mehmed Paşa, İstanbul'a sadakat ve bağlılığını bildirdiği gibi Avrupa devletlerine karşı da temkinli bir siyaset takip etti. Geçmiş devrin aşırı harcama ve israflarına son vererek malî durumu ıslah etmek ve halkı idarecilerin suistimallerinden kurtarmak için bazı tedbirler aldı. Tunus şehrinde bir belediye meclisi kurdu. Fransız konsolosu Leon Roches ve İngiliz konsolosu Richard Wood'un baskıları üzerine Tanzimat ve Islahat fermanlarının esaslarını içeren "Ahdü'l-emân"ı yayımladı (10 Eylül 1857). Bununla Tunus halkına kanun, vergi, ticaret ve çalışma eşitliği, vicdan hürriyeti, yabancılara da mülk edinme ve mesleğini uygulama hakkı, dinî serbestlik vaad ediliyordu. Mehmed Paşa Tunus paralarına Osmanlı sultanının adı yanında kendi adını da koydurdu.
Mehmed Paşa Eylül 1859'da ölünce kardeşi Mehmed Sâdık Bey vali seçildi. Hüseynî ailesinin üçüncü müşiri Sâdık Paşa daha önce başlanmış olan yenilik hareketlerini devam ettirdi. Eylül 1860'ta III. Napolyon'un Cezayir seyahati dolayısıyla yanına gidip görüştü ve ondan reformlar için teşvik gördü. 29 Ocak 1861'de ilk Tunus anayasası "Kānûnü'd-devle" adıyla ilân edildi ve Meclis-i Ekber açıldı. Anayasaya göre icra kuvveti Tunus beylerbeyine aitti. Teşriî kuvvet, paşa tarafından seçilen nâzırlarla altmış üyelik Meclis-i Ekber arasında bölünüyordu. Kazâî kuvvet ise bağımsızdı ve mahkemeler şeriatla ceza hukukuna uymak zorundaydılar. Ayrıca valinin emrinde istişârî mahiyette yüksek görevliler, ulemâ ve şeyhlerden oluşan bir meclis-i has vardı. Eyalet idaresi "kāidât" denen bölgelere ayrılmıştı ve buralarda kāidler görev yapıyordu. Bu dönemde israf ve lüks yeniden başladı. İç borçlanma fayda sağlamadığından 1863'te Paris'teki Banker Erlanger şirketinden borç para alındı. Aşırı vergilerin Tunus halkı için tahammül edilmez bir noktaya gelmesi halkın İbn Gızâhum'un liderliğinde ayaklanmasına sebep oldu (1864) ve isyan bütün Tunus'a yayıldı. Meclis-i Ekber'in çalışmaları durduruldu, 1857'den beri yapılan bir kısım yenilikler kaldırıldı. İsyan sırasında padişahın itibarı arttı ve bir kısım şehirler Osmanlı bayrağı çekti. Bâbıâli, Ali Haydar adlı bir üst düzey bürokratını fevkalâde komiser olarak Tunus'a gönderdi. Ali Haydar Efendi, ihtiyatkâr bir siyasetle yetkilileri ve konsolosları ikna ederek sükûneti sağladı. Mehmed Sâdık Paşa isyan sona erince padişaha teşekkürlerini sunmak, Osmanlı-Tunus ilişkilerini yeniden gözden geçirmek ve valiliğin evlâdına intikalini sağlamak için en güvenilir adamlarından Hayreddin Paşa'yı İstanbul'a yolladı. Sadrazam Fuad Paşa ile yürütülen görüşmeler sonunda bir emr-i sâmî hazırlanarak devletin Tunus üzerindeki hükümranlık hakları ve valinin görevleri belirlendi; buna göre veraset Hüseynî ailesinde kalacak ve daha önce yayımlanmış olan Ahdü'l-emân'ın prensiplerine uyulacaktı. İsteğinin sadrazam imzasıyla yerine getirilmesinden pek memnun kalmayan Sâdık Paşa, 1870'te Fransa'nın Prusya'ya yenilmesini fırsat bilerek Hayreddin Paşa'yı tekrar İstanbul'a gönderdi. Bunun üzerine 9 Şâban 1288 (24 Ekim 1871) tarihli fermanla Tunus'un Osmanlı Devleti'ne bağlılığı ve valiliğin veraseten Mehmed Sâdık Paşa ailesine verildiği teyit edildi. Hutbede padişahın adı okunacak, para onun namına basılacak ve yönetim iç işlerinde serbest olacak, fakat yabancı devletlerle siyasî antlaşmalar yapamayacaktı. Tunus halkı tarafından iyi karşılanan bu fermandan sonra Sâdık Paşa Hayreddin Paşa'yı 21 Ekim 1873'te "müdîran" reisliğine (vezîr-i ekber) getirdi. 1877'ye kadar bu görevde kalan Hayreddin Paşa 1864'te yavaşlayan reform çalışmalarına yeniden hız verdi; sosyal güvenliği sağladığı gibi idare, eğitim, evkaf, esnaf teşekkülleri, mahkemeler ve ticaret alanlarında reformlar yaptı. Zeytûne Medresesi'nde eğitimi modernleştirdi ve Sâdıkī Koleji'ni açtı. Osmanlı Devleti ile bağları kuvvetlendiren bir siyaset güttü. Hayreddin Paşa'dan sonra reîs-i müdîrân olan (Eylül 1878) Genç Mustafa Paşa ise İtalyan politikasına meyletti. Fakat Tunus üzerinde çeşitli emeller besleyen Fransa, Nisan 1881'de 30.000 kişilik bir kuvvetle ülkeyi istilâya başladı. Mehmed Sâdık Paşa Osmanlı Devleti'ne başvurduysa da yeterli yardım gönderilemedi. Fransız kuvvetlerinin ilerlemesi üzerine Mehmed Sâdık Paşa eyaletin askerî, hâricî ve malî idaresini fiilen Fransa'ya bırakan 12 Mayıs 1881 tarihli Kassâr Said (Bardo) Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. Osmanlı hükümeti Tunus'un işgalini ve imzalanan antlaşmayı tanımadı ve bölgeye donanmayla asker gönderme girişiminde bulundu; ancak o sırada İngiltere'nin Mısır'a yerleşme hazırlıklarına başlaması sebebiyle bunu başaramadı.
İşgal üzerine bazı Tunuslu vatan severler İstanbul'a giderek II. Abdülhamid'in siyasetini etkilemeye çalıştılar. Osmanlı Devleti Tunus'ta Fransız işgalini ve idaresini hiçbir zaman kabul etmedi. Fransız işgal idaresi Hüseynî ailesine dokunmadı; fakat asıl idare genel valinin elindeydi. 1882'de Mehmed Sâdık Paşa'nın ölümü üzerine kardeşi Seydi Ali Bey'i Tunus beyi tayin eden Fransa, onunla imzaladığı 8 Haziran 1883 tarihli Mersâ Mukavelesi ile bazı haklar daha kazandı. Bey nazarî olarak emâretin hükümdarı sayılıyordu; vekiller heyetinin başkanı ise Fransız'dı. Seydi Ali Bey'den sonra sırasıyla Muhammed el-Hâdî (1902-1906), Muhammed en-Nâsır (1906-1922), Muhammed el-Habîb (1922-1929), Ahmed (1929-1942), Munsıf (1942-1943) ve Lamin (1943-1957) Tunus beyi oldular. 1956'da, 1900'lerde başlayıp 1920'lerde hızlanan milliyetçilik hareketleri ve Destûr Partisi'nin faaliyetleri sonucu Fransız işgaline, ertesi yıl cumhuriyet idaresi kurulunca da Hüseynî ailesinin hükümranlığına son verildi.
Hüseynîler dönemi Tunus'un sosyal hayatında büyük değişikliklere yol açmış, özellikle eğitim ve mimariyi etkileyerek önemli şahsiyetlerin yetişmesine ve bayındırlık eserlerinin yapılmasına imkân sağlamıştır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi