Karahanlı hükümdarlarından birinin, muhtemelen Tamgaç Han'ın oğlu olan Hârûn, babasına kızarak 1000 süvariyle Karluklar'ın yaşadığı Uç (Ûş) şehrinden ayrılıp Mâverâünnehir, Horasan ve Azerbaycan üzerinden Anadolu'ya geldi. Önce Diyarbekir yöresindeki Sugūr bölgesinde Bizans'a karşı akınlara girişti; bu arada Selçuklular'a tâbi Diyarbekir Mervânî Emirliği ile ilişki kurdu. Daha sonra yine Selçuklu tâbii Halep Mirdâsî Emîri Atıyye'nin daveti üzerine Halep'e gidip Hâzır semtinde konakladı ve emîri rakiplerine karşı takviye etti; arkasından ikisi birlikte Bizans'a karşı sefer düzenleyerek Kemnûn Kalesi'ni fethettiler. Seferden sonra Hârûn ve maiyetindeki Türkmenler Halep'te ikamete başladılar. Fakat çok geçmeden Atıyye'nin bir baskınıyla karşılaştılar (Safer 457 / Ocak 1065); bunun üzerine Hârûn adamlarını alıp el-Cezîre'ye doğru hareket etti; bu sırada Bizanslılar'ın ve bazı Arap kabilelerinin saldırısına uğramaları üzerine Sermin'e gitti. Burada Atıyye'ye karşı, rakibi olan yeğeni Emîr Mahmûd ile bir ittifak kurdu ve Mahmûd onun sayesinde amcasıyla yaptığı savaşı kazandı (11 Cemâziyelâhir 457 / 20 Mayıs 1065), ardından da Halep'i kuşattı. Yaklaşık üç buçuk ay süren kuşatmaya dayanamayan Atıyye, Türkmenler'i Halep'e sokmaması ve Azâz, Menbic, Rahbe gibi şehir ve kaleleri kendisine bırakması şartıyla Halep'i Mahmûd'a teslim etti (Ramazan 457 / Ağustos 1065). Böylece Halep Mirdâsî Emirliği'ni ele geçiren Mahmûd, Hârûn'a da Maarretünnu'mân'ı iktâ olarak verdi. Buraya yerleşen Hârûn Arap halkına son derece iyi muamelede bulunmuş, adamlarına onlardan ücretini ödemeden hiçbir şey almamalarını emretmiş ve hatta hayvanlarını dahi parayla sulatmıştır.
Kısa bir süre sonra Fâtımî Halifesi Müstansır-Billâh, Mahmûd'dan Hârûn ve Türkmenler'i Halep'ten uzaklaştırmasını istedi; ancak Mahmûd bu güce sahip olmadığını söyleyerek emri yerine getirmedi. Bunun üzerine Müstansır, Bedr el-Cemâlî ve Emîr Atıyye'yi Mahmûd'u te'dib etmek üzere görevlendirdiyse de bir sonuç alınamadı. Bu hadiseden sonra Hârûn ve Emîr Mahmûd, Türkmen ve Arap kuvvetlerini birleştirip Bizans topraklarına gazâya başlayarak Artah ve İm kalelerini fethettiler (27 Şâban 460 / 1 Temmuz 1068); böylece Halep Bizans saldırılarına karşı takviye edilmiş oldu. Aynı yıl Bizans İmparatoru Romanos Diogenes, Anadolu'daki Selçuklu istilâ ve fetihlerini durdurmak, bu arada Kuzey Suriye'de kaybettiği kaleleri geri almak amacıyla ordusunun başında harekete geçti. Önce Kayseri ve Malatya taraflarında harekâtta bulunduktan sonra Kuzey Suriye'ye geldi ve özellikle Halep civarını yağma ve tahrip edip bir kısım kuvvetlerini burada bıraktı; arkasından da Umur Tekin adlı bir Türk emîrinin savunduğu stratejik öneme sahip Menbic Kalesi'ni zaptetti. Bu sırada Hârûn ve Emîr Mahmûd karşı harekâta geçerek Halep civarındaki Bizans kuvvetlerini bozguna uğratıp çekilmek zorunda bıraktılar. Bunu haber alan Romanos Diogenes Halep yakınlarında karargâh kurdu. Fakat Hârûn ve Mahmûd imparatorun karargâhına âni bir baskın yaptılar; vuku bulan şiddetli çarpışmada her iki taraf da ağır zayiat verdi. Bu sebeple Bizanslılar geri çekilen Türkmen ve Arap kuvvetlerini takibe cesaret edemedilerse de Artah ve İm kalelerini kolayca geri aldılar (462/1069-70).
Pek başarılı olmayan bu seferden dönüşte Hârûn'un Emîr Mahmûd'la arası açıldı ve kendini emniyette hissetmeyerek süvarileriyle birlikte ondan ayrılıp bu sırada Fâtımîler'e karşı Sûr şehrinde bağımsızlığını ilân eden kadı Aynüddevle Ebü'l-Hasan b. Ebû Ukayl'in yanına gitti. Ancak bir müddet sonra, Aynüddevle'yi cezalandırmakla görevlendirilerek Sûr'u kuşatan Bedr el-Cemâlî ile gizlice Aynüddevle'nin aleyhine iş birliğine girdi. Bunu duyan Aynüddevle onu, kendi adamlarından kandırdığı iki Türkmen vasıtasıyla öldürttü ve kesik başı Sûr sokaklarında dolaştırılıp halka teşhir edildi. Bunun üzerine bir kısım Türkmenler Bedr el-Cemâlî'nin, diğerleri de Aynüddevle'nin hizmetine girdiler.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi