İstanbul'un fethinden sonra Mimar Sinan'a gelinceye kadar faaliyet gösteren mimarlar arasında yer alan Hayreddin hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Th. Menzel, Türk tarih müelliflerinin her vakıf müessesesinden, manzum tarih düşüren her şairden ve her hattattan sitayişle bahsettikleri halde mimari şaheserler vücuda getirmiş olanların isimlerini nâdiren zikretmeleri, bunların hal tercümeleri hakkında ise hemen hiç mâlûmat vermemeleri sebebiyle Mimar Hayreddin'in yaptığı işlerin meçhul kaldığını söyler (İA, V/1, s. 392). Hayreddin'in, Murad adında bir mimarın oğlu ve genellikle Beyazıt Camii'ni yapan usta olduğu, hatta Osmanlı mimarisindeki yenilikleri meydana getirdiği kabul edilir. Beyazıt Camii'nin mimarı olduğuna dair tek kayıt, Ayvansarâyî'nin XVIII. yüzyılın sonlarına doğru yazdığı Hadîkatü'l-cevâmi'de yer almaktadır. Burada geçen "Sultan Bayezid'in mimarı" ifadesinden, Hayreddin'in bu camiyi yapmış olduğu anlamı çıkarılabileceği gibi sadece II. Bayezid döneminin (1481-1512) mimarlarından biri olduğunu anlamak da mümkündür.
Rıfkı Melûl Meriç, Beyazıt Camii ve mimarıyla ilgili olarak yayımladığı bir makalede, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı'ndaki (Muallim Cevdet, nr. O. 71) bir kayda dayanarak bu caminin mimarının Ya'kūb Şah b. Sultan Şah olduğunu ileri sürmüştür. Ancak Beyazıt Camii Mimar Hayreddin'in eseri olmasa bile Hayreddin'in bu padişah zamanında yapılan bazı binalarda katkısı bulunmalıdır. Beyazıt Camii ve Külliyesi 906-911 (1500-1505) yılları arasında inşa edilmekle beraber 1509'da İstanbul tarihinin en şiddetli depremlerinden biri olmuş ve pek çok bina yıkılmıştır. Bunlardan bir kısmının yeniden yapılması sırasında Mimar Hayreddin'e de görev verilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Ayvansarâyî'nin verdiği bilgiye göre Mimar Hayreddin, İstanbul'da Çarşıkapı semtinde Sinan Paşa Türbesi karşısında kendi adına bir mescid yapmış, vefat ettiğinde "mukabilinde olan Sinan Paşa'nın türbesi haricinde" gömülmüştür. Bu ifadeden, kabrinin Sinan Paşa Medrese ve Türbesi yanındaki hazîrede olduğu anlamı çıkar.
953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nden öğrenildiğine göre, "Üstad Mimar Hacı Hayreddin" mahallesindeki mescidinin vakfiyesi 894 (1489) yılında Mevlânâ Hamîd b. Efdal imzasıyla kayda geçmiştir. Buna göre Hayreddin, II. Bayezid'den önce daha Fâtih Sultan Mehmed döneminde bir vakıf kurabilecek imkâna sahip tanınmış bir şahsiyet olmalıdır. Bu mescidin evkafı olarak Atpazarı'na komşu Bezzâzistan yakınında on altı hücre (yangından beri harap), mescid yanında on üç hücre ile üç dükkân, aynı çevrede on bir hücre ve on dükkân gösterildiği gibi imam ve müezzine verilecek ücretlerle diğer harcamalar da tesbit edilmiştir.
Mimar Hayreddin Mescidi, İhsan Erzi'nin Hadîkatü'l-cevâmi'in bir yazma nüshasından naklettiğine göre bir yangında harap olmuş ve Mansûre defterdarı Nâfiz Efendi tarafından ihya edilmiştir. Bugün ana caddenin kenarında görülen ve belirli bir üslûbu olmayan, tuğladan fevkanî olarak inşa edilmiş Mimar Hayreddin Camii, herhalde Divanyolu caddesi genişletildiğinde bir daha yıkılarak bu şekliyle 1316'da (1898-99) II. Abdülhamid tarafından yeniden yaptırılmıştır. Zamanla meydana gelen bu değişiklikler içinde Mimar Hayreddin'in kabri de kaybolmuştur. Bu arada üzerinde durulması gereken bir husus, Mimar Hayreddin vefat ettiğinde Sadrazam Koca Sinan Paşa Külliyesi henüz yapılmadığına göre (inşası 1593) onun nereye gömüldüğüdür. Hadîkatü'l-cevâmi'in kaleme alındığı XVIII. yüzyıl sonlarında kabri niçin karşıdaki kendi mescidinin hazîresinde değil de burada bulunuyordu?
Hayreddin'i Sultan Bayezid döneminin mimarları arasında zikreden ikinci kaynak ise çok geç dönemin tarihçilerinden Tayyârzâde Atâ Bey'in (ö. 1880'den sonra) Târih'idir. Burada II. Bayezid'in İstanbul, Bursa, Edirne, Amasya, Osmancık, Geyve ile Gediz'de yaptırdığı binaların "Mimar Hayreddin Çelebi mübâşeretiyle inşâ edildikleri" bildirilmiştir (I, 76). Ancak bu iddiayı destekleyecek bir belge yoktur. Yalnız Bursa Şer'iyye Sicilleri'ndeki bir kayıt, oradaki Beyazıt Kervansarayı'na (Pirinç Hanı) Mimar Hayreddin'in 914'te (1508-1509) "dâimî meremmetçi" (bakım ve tamirden sorumlu kimse) olarak tayin edildiğini bildirir. 13 Cemâziyelâhir 917'de (7 Eylül 1511) İstanbul'da suyolcubaşı olan Hayreddin'in de Mimar Hayreddin olduğu sanılmaktadır. Kanûnî Sultan Süleyman'ın ilk yıllarına ait mimarların adlarını veren "Cemâat-i Mi'mârân" adlı listede (TSMA, nr. D. 7843) adının bulunmayışı ise onun artık vefat etmiş olduğuna delil sayılır. Rıfkı Melûl Meriç, Mimar Hayreddin'in yaptığı eserler hususunda tahmine dayanan bazı iddialar ileri sürerek başta Amasya ve Edirne'deki Sultan Beyazıt külliyeleri olmak üzere birçok eseri onunla ilgili göstermiştir. Bu arada, Mimar Hayreddin'in Mimar Murad'ın oğlu olduğu yolundaki görüşü de bu ustanın sadece Hızır Bâlî ile İbrâhim adlarında iki oğlunun adının bilindiğini söyleyerek reddeder.
Mimar Sinan'ın yaptığı eserlere dair bilgi veren Tezkiretü'l-bünyân'ın önsözünde, "Tarz-ı mi'mârî-i Osmânî'de en ziyade ta'dilât ve ilâvat ve ıslâhat icra eden zat dahi İstanbul'daki Bayezid Camii'ni inşa eden mi'mâr-ı şehîr Hayreddin rahmetullāhi aleyhtir" denildiğine işaret eden A. Süheyl Ünver, hayli karışık olan bu konunun çözüm beklediğini de söyler. Fakat Tezkiretü'l-bünyân'ı (İstanbul 1315) yayımlayan Ahmed Cevad Bey'in hiçbir kaynak göstermeden birtakım görüşler ortaya attığı bu mukaddimesinin güvenilir bir kaynak olmadığını belirtmek gerekir. Süheyl Ünver'in Mimar Hayreddin hakkındaki makalesinin yayımlanmasının üzerinden yetmiş beş yıl geçmesine rağmen bu ustanın hayatı ve eserleri hâlâ tam olarak aydınlanmış değildir.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi