Hayatı hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Gürgânî nisbesiyle tanınmakla birlikte Gürgân'ın onun doğum yeri mi, yoksa ikamet ettiği şehir mi olduğu belli değildir. Elde bulunan tek eseri Vîs ü Râmîn'den, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ile birlikte Nîşâbur'dan hareketle İsfahan kuşatmasına (442/1050) ve fethine (443/1051) katıldığı, bir süre orada kaldığı, Tuğrul Bey tarafından İsfahan'ın yöneticiliğine getirilen Ebü'l-Feth Muzaffer'in himayesini gördüğü, bu zatın kendisine, Pehlevî dilindeki Vîs ü Râmîn adlı mensur eseri manzum olarak Farsça yazmasını önerdiği, onun da bu öneriyi kabul ettiği anlaşılmaktadır. Yedi ay kadar İsfahan'da kalan Gürgânî'nin daha sonra nereye gittiği ve ömrünü nerede geçirdiğine dair eserde bir kayda rastlanmadığı gibi ölüm tarihi de bilinmemektedir. 446'da (1054) Malazgirt'i kuşatan Tuğrul Bey'e Mervânîler'den Nasrüddevle Ahmed tarafından gönderilen hediyelerden söz ettiğine göre bu tarihte henüz hayattaydı ve Tuğrul Bey'in yanında bulunuyordu. Pehlevî dilinden başka Arapça da bildiği ve eserinden döneminin geçerli ilimlerini öğrendiği anlaşılan Gürgânî'nin Vîs ü Râmîn'in sonlarındaki, "Yâ rabbi, bu güzel destanı söylediği için bu genci bağışla!" ifadesinden hareketle kitabını bitirdiği tarihte yaşının fazla olmadığı söylenebilir.
Vîs ü Râmîn, aruzun "mefâîlün mefâîlün feûlün" vezninde yazılmış 8905 beyitten (Mînovî neşri) meydana gelir. Ortaçağ İslâm dünyasında bir yasak aşkın bu eserde övülmesi onu bu türde yazılmış mesnevilerden büyük ölçüde ayırır. Eserin Ortaçağ Batı edebiyatlarında rastlanan Tristan ve İsolde hikâyesiyle benzerlikler arzetmesi, hangisinin diğerinden etkilendiği meselesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Müellif, konunun iffete aykırı olmasının eserin etkinliğini arttırdığını söyler. Mesnevide ihtiyar Merv padişahı Mobed Monikan'ın, genç karısı Vîs ile kardeşi Râmîn arasındaki aşkın oyuncağı olması ve onun ölümünden sonra âşıklara mutluluk kapılarının açılması anlatılır. Danimarkalı şarkiyatçı Christensen bu hikâyenin hayalî olduğunu ileri sürerken Rus müsteşriki Minorsky konunun Aşkānîler döneminde (m.ö. 247-225) yaşanmış bir olaya ait olabileceğini söyler.
Gürgânî eserinde sade bir dil kullanmış, edebî sanatlara mümkün olduğu ölçüde az yer vermiş, anlaşılması güç kelime ve deyimler kullanmaktan kaçınmıştır. Eserde özellikle ümit, ümitsizlik, ayrılık gecelerinin acısı ve vuslat günlerinin heyecan ve mutluluğu başarılı bir şekilde anlatılmıştır. Vîs ü Râmîn döneminin örf, âdet ve folkloruyla ilgili bilgileri içermesi bakımından da önemlidir.
Gürgânî'den sonra gelen şairlerin eserlerinde Vîs ü Râmîn'in etkisiyle kaleme alınmış parçalara rastlanılır. Nitekim Vîs'in Râmîn'e yazdığı on mektup Evhadî, İmâd-i Fakīh, Selmân-ı Sâvecî, Kâtibî, Ârifî ve İbn İmâd gibi birçok şair tarafından taklit edilmiştir. Ancak bu eserin en büyük etkisi Nizâmî-i Gencevî'nin Hüsrev ü Şîrîn'inde görülmektedir.
Vîs ü Râmîn, ilk olarak W. Nassau Lees ve Ahmed Ali tarafından 1864'te Kalküta'da yayımlanmış, bunu Müctebâ Mînovî'nîn (1314 hş.), Muhammed Ca'fer-i Mahcûb'un (1337 hş.) ve Rus, Gürcistan, Tacikistan ilimler akademilerinin iş birliğiyle Magoli A. Todua ve Alexandre A. Gwakharia'ın (1349 hş.) Tahran baskıları takip etmiştir. Eseri, yazılışından elli yıl sonra aslına uygun bir şekilde Sargis T'mogveli Gürcüce'ye (XII. yüzyıl), Lâmiî Çelebi (ö. 938/1532) serbest biçimde manzum olarak Türkçe'ye, Henri Massé Fransızca'ya (Paris 1959), O. Wardrop Gürcüce'den (London 1914) ve G. Morrison Farsça'dan (New York 1972) İngilizce'ye çevirmiştir. Ayrıca son zamanlarda Ts. Yordanishvili tarafından Gürcüce'den (Tiflis 1949, 1960) ve S. Lipkin tarafından Farsça aslından (Moscow 1963) Rusça'ya tercüme edilmiştir.
Gürgânî'nin, Avfî'nin Lübâbü'l-elbâb'ındaki (II, 240) beş beyitlik kıtası ve bazı eserlerde dağınık halde bulunan şiirlerinden hareketle bir divanının olabileceği düşünülebilir.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi