Muhtemelen 391 (1001) yılında Kazvin'de doğdu. Dedelerinden birine nisbetle İbn Bündâr diye de anılır. Babası Muhammed ve amcası İbrâhim'in yanında öğrenime başladı. Daha sonra Rey şehrine giderek ünlü Mu'tezile âlimi Kādî Abdülcebbâr'dan kelâm okudu ve onun tesirinde kalıp akaidde Mu'tezile, fıkıhta Zeydiyye mezhebini benimsedi. Gençlik yıllarında Hemedan, İsfahan, Harran, Âmid (Diyarbakır), Dımaşk, Trablus, Bağdat, Mısır gibi belli başlı kültür merkezlerini dolaşarak birçok ilim adamıyla görüştü. Hemedan'da Ebû Tâhir b. Seleme, İsfahan'da Ebû Nuaym el-İsfahânî, Harran'da Ebü'l-Kāsım ez-Zeydî, Trablus'ta İbnü'l-Berrâc onun faydalandığı âlimlerden bazılarıdır. Bu seyahatleri esnasında daha çok Bağdat, Trablus ve özellikle Mısır'da ikamet etti. Kırk yıl kaldığı Mısır'da, içinde altmış ayrı bilgine ait tefsir kitaplarının bulunduğu zengin bir kütüphane kurdu; daha sonra büyük bir kısmını yanına alıp Bağdat'a döndü ve buraya yerleşti. Bağdat'ta Selçuklu Veziri Nizâmülmülk'ün huzuruna çıkarak ona Mısır'dan getirdiği değerli kitaplar hediye etti. Vezirin yanında bulunan Hanbelî âlimlerinden Rızkullah b. Abdülvehhâb et-Temîmî ile tanıştı. Gazzâlî de kendisiyle görüşüp sohbetine katılanlardandır. Kaynaklarda "kādî" unvanıyla anılması kadılık yaptığına dair bir işaret sayılabilirse de üstlendiği görevler ve ilmî faaliyetleri hakkında yeterli bilgi yoktur. Tercih edilen görüşe göre 14 Zilkade 488 (15 Kasım 1095) tarihinde Bağdat'ta vefat etti ve Ebû Hanîfe'nin kabri yanındaki Hayzürân Mezarlığı'na defnedildi.
Kaynaklarda zâhid, müttaki, hitabeti güçlü ve zeki bir âlim olarak tanıtılan Ebû Yûsuf el-Kazvînî aynı zamanda "allâme" unvanıyla da anılır. Bu husus, onun devrinin ileri gelen âlimlerinden biri olduğunu gösterir. Nitekim V. (XI.) yüzyılda Mu'tezile'nin reisi ve en önemli savunucusu olduğunda ittifak vardır. Bununla birlikte Mu'tezile'nin tabakat kitaplarında kendisinden söz edilmediği gibi kelâm ilmine dair ne tür eserler yazdığı da bilinmemektedir. Ebû Yûsuf çocukluk döneminde hadis dinleyip daha sonra rivayet edenlerdendir. Muhaddis Ebû Hâtim er-Râzî'ye ait büyük bir hadis cüzünü dinleyip nakletmiştir. Bir Mu'tezile kelâmcısı olmasına rağmen hadisle ilgilenmesi dikkat çekicidir. Onun asıl meşhur olduğu ilim dalı ise tefsirdir. 300, 400 veya 700 cilt (cüz) olduğu nakledilen Hadâʾiku zâtü behce adlı tefsiri, diğer tefsirlerde bulunmayan bazı bilgileri ihtiva etmesi bakımından son derece faydalı bir kitap olarak nitelendirilir. Ancak gerek bu tefsire gerekse başka bir eserine bugüne kadar rastlanmamıştır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi