Kethüdâzâde lakabıyla da bilinen Süheylî'nin 988 (1580) yılında Kefe Beylerbeyi Câfer Paşa'ya intisap ettiği, 990'da (1582) Tebriz muhafızlığı sırasında onun yanında olduğu kaydedilir. Süheylî, Vezîriâzam Özdemiroğlu Osman Paşa'nın Tebriz'i fethinde (993/1585) münşî olarak bulundu. Târîh-i Şâhî adlı eserinde bunun ilk resmî görevi olduğunu yazan ve Osman Paşa'nın Şam valiliği döneminde de hizmetinde bulunan şair, 1001 (1592-93) yılında Câfer Paşa'nın Tebriz ve Bağdat muhafızlığına tayin edilmesiyle onun yanında hizmete devam etti. Câfer Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa'nın vefatının ardından Cerrah Mehmed Paşa'ya intisap etti. Mehmed Paşa'nın sadâret kaymakamı ve sadrazam olduğu yıllarda (1598-1599) İstanbul'da yaşadığı şiirlerinden anlaşılmaktadır.
Acâibü'l-meâsir ve garâibü'n-nevâdir adlı eserinin bir nüshasında (Nuruosmaniye Ktp., nr. 4117) müstensih Süheylî'nin 1014 (1605) yılında İstanbul'da bulunduğunu ve Halep muhasebeciliği göreviyle Canbolatoğlu Ali Bey'le birlikte İstanbul'dan Halep'e gittiğini söylemektedir. Bu görevdeyken bir müddet Kilis'te kalmış olan Nasuh Paşa'nın Halep'ten çıkışına ve Hüseyin Paşa'nın Halep'e girişine tanık olarak olaya tarih düşürdü. Târîh-i Mısr-ı Cedîd'inde divan kâtibi sıfatıyla Mısır'da bulunduğu yıllarda (1015/1606) başta Mustafa Paşa olmak üzere çeşitli Mısır valileriyle olan ilişkilerini anlatır. 1020'de (1611) Sofu Mehmed Paşa'ya intisap eder. Acâibü'l-meâsir'de 1036-1037 (1627-1628) yıllarında Mısır'daki yönetim bozukluklarını dile getirmesine bakılırsa burada uzunca bir müddet kaldığı söylenebilir. Nitekim onun gerek Târîh-i Şâhî'de gerekse Târîh-i Mısr-ı Cedîd'de anlattığı olaylar 1038 (1628-29) yılına kadar ulaşır. Süheylî'nin yetmiş yaşını aşmış olarak 1042 (1632) yılından sonra vefat ettiği sanılmaktadır. Sicill-i Osmânî ve Keşfü'ẓ-ẓunûn zeylindeki 1008 (1599) tarihi yanlış olup muhtemelen Ankaralı Mustafa Süheylî'nin ölüm tarihiyle karıştırılmıştır.
Eserleri. 1. Acâibü'l-meâsir ve Garâibü'n-nevâdir (Nevâdir-i Süheylî). Çok okunan bir eser olup IV. Murad devrinde kaleme alınmış mensur hikâyeler külliyatıdır. Otuz bir fasıl altında 204 hikâyenin yer aldığı eserde genellikle Türk-İslâm tarihinden seçilmiş hikâyelere Süheylî kendi zamanından da hikâyeler eklemiştir. Hemen hepsi öğretici ve ibret verici olan hikâyeler Arapça, Farsça ve Türkçe çeşitli kitaplardan seçilmiş olup her birinin sonunda çıkarılacak dersler ayrıca yazılmış, tercüme hikâyelerde adaptasyon yolu izlenmiştir. Yirmi beşi Türkiye'de, dokuzu Türkiye dışında olmak üzere otuz dört nüshası bilinen eser Nevâdir-i Süheylî adıyla 1840 ve 1859 yıllarında İstanbul'da, 1851'de Kahire'de ve 1882'de Kazan'da basılmıştır. Şemsettin Kutlu tarafından Türk İslâm Tarihinden Nevâdir-i Süheylî adıyla sadeleştirilerek yayımlanan (İstanbul, ts.) eser üzerinde Şerife Yağcı (Yalçınkaya) tarafından bir doktora çalışması yapılmıştır (bk. bibl.). 2. Târîh-i Şâhî. Hz. Âdem'den itibaren bütün peygamberleri anlatan eserde genişçe bir bölüm Hz. Muhammed'in hayatına ayrılmıştır. Dört halife ve on iki imamın ardından Anadolu'da kurulan beyliklerle Anadolu dışında hüküm süren Türk devletleri, Acem, Şirvan, Semerkant vb. ülkelerin hanları, Hicaz, Yemen ve Mısır yönetimleri ele alınmış, başlangıçtan itibaren Osmanlılar'a yer verilmiş ve eser IV. Murad dönemiyle sona ermiştir. 1042'de (1632) bitirilen eserde 1038 (1628) yılına kadar geçen olaylar anlatılmıştır. Müellif eserini Taberî, İzzeddin İbnü'l-Esîr, İbn Hallikân vb. tarihçilerle Mirʾâtü'z-zamân, Târîḫ-i Güzîde, el-Muntaẓam gibi eserler başta olmak üzere yetmiş sekiz tarih kitabını inceleyerek oluşturduğunu söyler. Eserin iki nüshası Süleymaniye (Fâtih, nr. 4356) ve Topkapı Sarayı Müzesi (Hazine, nr. 1437) kütüphanelerindedir. 3. Târîh-i Mısr-ı Kadîm (ed-Dürretü'l-yetîme fî evsâfi Mısri'l-kadîme). Hz. Âdem'den Çerkez hükümetlerinin sonuna kadar Mısır yöresinde meydana gelen olayların kısaca anlatıldığı bir eser olup müellifin Târîh-i Mısr-ı Cedîd'i ile birlikte İbrâhim Müteferrika Matbaası'nda basılmıştır (İstanbul 1142). 4. Târîh-i Mısr-ı Cedîd (İstanbul 1142). 921'den (1515) 1030 (1621) yılına kadar Mısır'da geçen olayları anlatan eser İbn Zünbül'ün Fetḥu Mıṣr adlı eserinin Türkçe tercümesi olup Târîh-i Mısr-ı Kadîm'in zeyli olarak İbrâhim Müteferrika tarafından bir Mısır bölge haritası ilâvesiyle bastırılmıştır. Pek çok nüshası Târîh-i Mısr-ı Kadîm ile birlikte ciltlenmiş olan eserin yazma nüshalarından bazıları İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 2403, 2601), Topkapı Sarayı Müzesi (Revan Köşkü, nr. 1417), Nuruosmaniye (nr. 3121 [vr. 52b'den itibaren]) ve Süleymaniye (Fâtih, nr. 4229 [vr. 70b'den itibaren]) kütüphanelerinde bulunmaktadır. 5. Târîh-i Mescid-i Harâm (Târîh-i Mekke-i Mükerreme). Hz. Âdem'den Hz. Muhammed zamanına gelinceye kadar Kâbe'nin kaç defa bina edildiğini ve Asr-ı saâdet'ten 1630 yılına kadar kaç defa onarıldığını anlatan bir eser olup iki nüshasından biri Süleymaniye Kütüphanesi'nde kayıtlıdır (Yazma Bağışlar, nr. 3745/II). Flügel katalogunda da (nr. 896) nesihle yazılmış doksan dokuz varaklık başka bir nüshası görünmektedir. 6. Fezâil-i Şâm. Müellifin kendi hayatına dair bilgilerin de yer aldığı eser Şam'ın tarihinden ve faziletinden bahseder. Bir tür şehir rehberi olan kitabın bilinen tek yazma nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndedir (İbnülemin, nr. 3287). 7. Münşeât. İnşâ ilmiyle ilgili bir el kitabı niteliğinde düzenlenen eserin içinde çeşitli mektup örnekleri bulunur. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi (TY, nr. 238) ve Berlin Staatsbibliothek'te (Hs. Or. Oct., nr. 895) nüshaları mevcuttur. 8. Divan. Tek nüshası bilinen divandaki şiirlere bakarak Süheylî'nin orta derecede bir şair olduğu söylenebilir. 149 varaklık divanın tek nüshası Amasya İl Halk Kütüphanesi'nde kayıtlıdır (nr. 1098). Kaynakların Süheylî'den bahsederken örnek olarak kaydettiği bazı şiirlerin yer almadığı nüsha eksik ve hasarlıdır. Sayfalardaki lekelerden ıslanarak yer yer harap olduğu anlaşılmaktadır. Esat Harmancı eser üzerinde bir doktora tezi hazırlayıp yayımlamıştır (Ankara 2007). Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde (nr. 3824) Ahmed b. Hemdem Kethüdâ Süheylî adına kayıtlı Dîvân-ı Süheylî ise Nizâmeddin Ahmed Hârizmî'ye ait Farsça bir eserdir.
Rızâ ve Riyâzî tezkirelerinde Ankaralı Mustafa Süheylî Çelebi adında divanı olan bir başka Süheylî'den (ö. 1010/1602) bahsedilmektedir. Mustafa Çelebi mülâzım olduktan sonra müderrislik mesleğini seçmiş ve İstanbul'da ölmüştür. Rızâ bu şaire ait bir beyti kaydetmiş, Fâizî ise hem Ankaralı Süheylî'ye hem Ahmed b. Hemdem Kethüdâ Süheylî'ye yer vermiştir. Fâizî, Ankaralı Süheylî'nin ölümü için 1596 yılını vermektedir. Ahmed b. Hemdem Kethüdâ hakkında ise, "Mürettep divanı görülüp ondan intihap olundu" kaydıyla üç beyit nakleder. Beyitlerden ilk ikisi Süheylî'nin neşredilen divanında yer almamaktadır.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ