364'te (974-75) Âtib adlı bir câriyeden doğdu. III. Abdurrahman'ın küçük torunu Muhammed b. Abdülmelik'in oğludur; hayatının ilk dönemleri hakkında bilgi yoktur. Endülüs Emevî Devleti'nde yönetime hâkim olan Âmirîler'in iktidardan uzaklaştırılmasından sonra (399/1009) tahta çıkan Emevî hânedanı mensuplarının Endülüs'ün içine sürüklendiği krizi çözmede yetersiz kalmaları, Şiî Hammûdîler'e Kurtuba'yı ele geçirerek kendi halifeliklerini ilân etme fırsatını verdi. Ancak onların da başarı sağlayamaması üzerine Ebû Hazm Cehver b. Muhammed b. Cehver'in başkanlığında Kurtuba eşrafı iktidarın bir defa daha Emevîler'e iadesini kararlaştırdı ve bu karar doğrultusunda, IV. Abdurrahman el-Murtazâ'nın öldürülmesinin (409/1018) ardından Endülüs'ün kuzeydoğusundaki Hısnü(Kasrü)'l-bunt (Alpuente) hâkimi Abdullah b. Kāsım el-Fihrî'ye sığınmış bulunan kardeşi Hişâm b. Muhammed'e biat edildi (25 Rebîülâhir 418 / 4 Haziran 1027).
Hişâm, Kurtubalılar'ın daha önceki yöneticilere karşı davranışlarını dikkate alarak kendisine yapılan halifelik teklifini tereddütle kabul etti ve Kurtuba'ya iki buçuk yıl sonra gitti (Zilhicce 420 / Aralık 1029). Kurtubalılar sıkıntılarının hafifleyeceğini umarak Mu'ted-Billâh lakabını almış olan yeni halifenin gelişini sevinçle karşıladılar ve kendisine daha önce yaptıkları biatı yenilediler. Ancak iyi niyetli fakat kararsız, tembel ve eğlenceye düşkün bir kişiliğe sahip bulunan Hişâm, hakkında beslenen umutları gerçekleştirebilecek nitelikte bir devlet adamı değildi; nitekim idareyi, hâcibliğe getirdiği mevâlîden Ebü'l-Âsî Hakem b. Saîd el-Kazzâz'a teslim etti. Bu kişinin, etrafına topladığı fırsatçı kimselerle birlikte hazinenin gelirlerini arttırma bahanesiyle tüccarlara baskı yapması ve halk tarafından sevilmeyen fakih İbnü'l-Ceyyâr'ın tavsiyesine uyarak camilerin gelirlerine el koymak istemesi, özellikle de Kurtuba eşrafı ile iyi ilişkiler kuramaması durumu daha da kötüleştirdi. Zevk ve eğlenceye dalan Hişâm ise halkın ve eşrafın sıkıntılarından tamamen habersiz bulunuyordu. Bunun üzerine Kurtubalılar, Hişâm'ın yerine son derece cahil bir kişi olan amcasının oğlu Ümeyye b. Abdurrahman'ı geçirmek amacıyla ayaklandılar ve hâcib Hakem b. Saîd'i öldürdükten sonra Ümeyye'yi saraya götürüp henüz kimse biat etmediği halde hilâfet makamına oturttular. Bu sırada sarayın bazı bölümleri yağmalanmaya başladıysa da vezir Ebû Hazm Cehver'in müdahalesiyle hareket durduruldu. Bu gelişmeler olurken yine sefahat âleminde bulunan Hişâm, halkın etrafını kuşattığını görünce canına kıyılmaması için yalvararak ailesiyle beraber sarayın bir kulesine sığındı. Fakat olayın arkasından camide toplanan eşraf, halifelik makamının otoritesini yitirerek siyasî ihtirasların tatmin aracı haline geldiğine ve bu sebeple artık gereksiz olduğuna, ilga edilerek bütün Emevî hânedanı mensuplarının şehirden sürülmesine karar verdi ve idareyi Vezir Ebû Hazm Cehver'in başkanlığında kurulacak bir şûra meclisine havale etti. Karar hemen uygulandı ve halkın tahta oturttuğu Ümeyye b. Abdurrahman da dahil hânedan üyelerinin tamamı şehirden çıkarıldı. Böylece Endülüs Emevî Devleti yıkılmış oldu (18 Zilhicce 422 / 6 Aralık 1031).
Kurtuba yakınındaki bir kaleye hapsedilen III. Hişâm bir süre sonra buradan kaçarak Hûdîler'in yönetimindeki Lâride'ye (Lerida) sığındı ve Safer 428'de (Aralık 1036) orada öldü. Tahttan indirilmesinden sonra da mülûkü't-tavâiften bazıları meşruiyetlerini ispat etme için paralarına onun adını koydurmayı sürdürmüşlerdir.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi