Ses sanatçısı Zeki Çetin, COVID-19'a yakalanarak aramızdan ayrıldı. Ömrünü Türk Sanat Müziği'ne adamıştı. Aynı zamanda hem işletip hem de sahneye çıktığı mekanlara gelen 52 bin ailenin doğum günlerini, sevdikleri şarkıları kayıt altına alacak kadar da sıra dışı bir işletmeciydi...
Bir sosyal medya platformunda Pınar Çetin'in yazdığı yazıya rastlıyorum.
Çetin, "Babam Zeki Çetin, Türk Sanat Müziği'ne ömrünü vermiş bir ses sanatçısı ve 45 yıllık bir işletmeciydi" diyerek başladığı yazısında sanatçının nasıl özel bir insan olduğunu verdiği bir örnekle özetliyordu. "Restoranına gelen herkese bir form doldurturdu. 20 yıl önce özel olarak yazdırdığı bir yazılım programına tüm konuklarının iletişim bilgilerini tüm detaylarıyla girerdi. En sevdikleri mezeleri, şarkıları eklerdi. 52 bin ailenin datasının bulunduğu bu yazılım için 'Benim en büyük mirasım' derdi. Her gece sahneye çıkmadan önce rezervasyon listesine bakar, listedeki kişilerin datasını programında bulur, o gecenin repertuvarını onların en sevdiği şarkılara göre yapardı. Restoranına gelen herkesin özel günlerini ya arayarak ya da SMS ile kutlardı..." Konuklarını müşteri gibi değil, dostu olarak gören Zeki Çetin, geçen nisan ayında COVID- 19'a yakalanarak 81 yaşında aramızdan ayrıldı. Çetin, kariyeri boyunca çalıştığı ve işlettiği mekanlarda hep Türk Sanat Müziği'ne hizmet etti. Bu müziğin layıkıyla icra edilmesi, zevkle ve adabıyla dinlenmesi yaşam gayesiydi. Bu özel sanatçıyı daha yakından tanımak için eşi Semra Çetin ile konuştuk. Zeki Çetin'in iki kızı Pınar ve Zeynep'in annesi olan Semra Çetin aynı zamanda uzun yıllar boyunca sanatçının sağ kolu, iş ve yol arkadaşıydı. Semra Hanım eşini anlatmaya "Bilgisine, kültürüne inandım. Yanındaydım, arkasındaydım. Ama önünde hiç olmadım. O benim ustamdı" diyerek başlıyor. Zeki Çetin'in sanatçı kişiliğinin önemine dikkat çekiyor: "İdealist bir insandı. Müzikte de ödün vermedi. 52 yıl boyunca notalara uygun şarkı söyledi. Daha fazla alkış almak adına Türk Sanat Müziği dışında bulduğu eserleri yorumlamadı. 'Ben ses sanatçısıysam ve Türk müziği icra ediyorsam bu müziğin gerektirdiği şekilde davranırım' diyordu. Bizimle çalışan sanatçılara da 'Türk sanat müziği okuyun kaç kişinin geldiği önemli değil, biz sizin ücretlerinizi ödeyeceğiz' derdik. Ama üçüncü şarkıdan sonra lay lay lomlar başlardı, çünkü daha çok alkış alırlardı. Çetin, 'Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği bizim kültürümüz.
Bunu gelecek nesillere doğru geçiremezsek nasıl yaşayacak' derdi." Çetin, bir Türk Sanat Müziği sevdalısı olmasının yanı sıra sıra dışı işletmeci kimliği ile de tanınıyordu. Çetin işletmeciliğe bir kavun tartışmasıyla başlıyor. Sahneye çıktığı yerde müşteri kavun istiyor. İşletmeci de "Bitti" diyor. Çetin de "Kavun olmayan müessesede çalışmam" deyip işi bırakıyor. İşletmeci, "Kolaysa sen işletmecilik yap" deyince de 1982 yılında Caddebostan'da yeni bir serüvene atılıyor. Pınar Restoran'a önce kiracı olarak girip sonra ortak oluyor.
Diğer ortağın bir süre sonra, "Müşterilere işkembe çorbasını bedava veriyorsun, bundan sonra para alacağız" demesi üzerine de senet imzalayarak borç harçla restoranı tamamen devralıyor. Semra Hanım'ın anlattığına göre çorba, Zeki Bey için hassas konu: "Her gecenin sonunda işkembe çorbası verirdik. İçmeden kalkan olursa sahne kıyafetiyle peşinden gider, arabasından indirir, içeri getirir, çorbasını içirirdi." Zeki Çetin, sahneye çıktığında üç saatten aşağı inmiyordu. "Hiç oturmazdı. Böyle bir yaşam istediği, çalışma istediği ben görmedim.
Birlikte kaç gün tatil yaptınız diye sorsanız bir elin parmaklarını geçmez" diyen Semra Hanım 56 metrekarelik yerde 93 kişiyi yemekli ağırladıklarını anımsıyor, "Kaloriferin üzerinde bile oturanlar vardı. Aileler müzik dinleme adabını öğrensinler diye çocuklarını getirirdi..." O dönem Zeki Çetin'i dinlemeye gelenler arasında kimler yok ki... Adnan Kahveci, Mehmet Barlas... Turgut Özal ve Semra Özal'ın geleceği akşamlarda önceden kontrol için korumalar geliyor Pınar Restoran'a. Zeki Bey, "Ben sizden daha iyi korurum" diyerek onları gönderiyor.
BİR LİRAMIZ YOK
1990'lı yılların ortasına doğru ise dönemin yerel yetkilisinin "İlçemizde kaliteli müzik icra edilsin" ricası üzerine kredi ile Maltepe'deki Şato Pınar'ı alarak işletmeye başlıyor, Çetin. Ancak birkaç ay sonra açıklanan 5 Nisan Kararları sanatçıyı büyük bir borçla karşı karşıya bırakıyor. Tüm zorluğuna karşı Zeki Çetin, Türk Sanat Müziği'ne hizmet etmekten asla vazgeçiyor. Maltepe'deki yerde özel geceler yapıyor. Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk, Avni Anıl, Alaaddin Yavaşça... Dev bestecilerin anıldığı, tarihi özel geceler bunlar. TRT'den onlarca sanatçı gelip ikişer üçer şarkıyla katılıyor. Sonra İnci Çayırlı ile Mum Işığı konserleri yapıyor. Bülent Ersoy burada dört konser veriyor... Ama sonunda banka kredisini ödemek için tüm birikimini satmak zorunda kalıyor. Bankadan dönerken yoldan eşini arıyor: "Şu an bir liramız yok, dönüyorum.."
ERSOY DUYGULANDI
Zeki ve Semra Çetin çifti arkalarına bakmadan sıfırdan yeniden başladılar hayata. Zeki Bey, sahilde bir müzikholde program yapmaya başladı. İlk gün gelenler arasında Bülent Ersoy vardı. Çetin'in sahnedeki profesyonelliği karşısında Ersoy gözyaşlarını tutamadı. Ama zaten Zeki Bey'in parayla hiç işi olmadı ki. Onun hayatı müzikti. Ömrünün son sekiz yılında da büyük bir sosyal tesiste sahneye çıkmaya devam etti. Sahnede olağanüstü neşeli olmasıyla tanınıyordu. Fıkralar anlatıyor, misafirlere takılıyordu. Semra Hanım, "Bir ahbabımız baktım programın ortasında kalktı gidiyor. Nedenini sordum. 'Zeki Bey bugün kelimle dalga geçmedi' diye yanıt verdi" diye anlatıyor.
Zeki Çetin eserleri sahnede makam makam okumasıyla tanınıyordu. Bir müşteri istekte bulunduğunda şakayla karışık "Gide gele daha öğrenemedin mi, o eser hicaz ben hüzzamdayım" derdi. Müşteriler önceden makam çalışıp restorana öyle gelirdi. Semra Hanım, "Yaşarken çok kapımız çalınmadı. Pandemi döneminde Zeki Bey, arşivindeki kayıtların bir kısmını YouTube'a yükleme fırsatı buldu. Bana, 'Bak Semra, sadece 467 kişi tıklamış' derdi. Bundan dolayı üzgündü" diye anlatıyor eşinin son dönemini... İşte Zeki Çetin 81 yıllık ömrünün neredeyse her gününü Türk Sanat Müziği'ne hizmet ederek geçirmiş böyle bir efsaneydi.
ZENGİN BİR ARŞİV
Semra Hanım'ın anlattıklarına göre Zeki Çetin'in 16-17 yaşlarına kadar giden bir fotoğraf ve video çekme merakı vardı. Sahneye çıkmadan önce fotoğraf makinesini eline alır, doğum gününe gelenlerin, düğün, nişan yapanların fotoğraflarını çekerdi. En güzel kareleri çeker, misafirlerine hediye ederdi. Ayrıca iflah olmaz bir arşivciydi. Bütün televizyon yayınlarının, konserlerinin kaydını alır, bütün gazete haberleri saklardı. "Evimizde bir oda bunlarla dolu" diyen Semra Hanım'ın en büyük hayali ileride bir Zeki Çetin Müzesi kurmak.
FAZLA HESAP ALIRLARSA MEKTUBU GÖSTERİN
Zeki Çetin, bir mekanda çalışmaya başlamadan önce işletmeciyle masaya oturur, sahneye çıkacağı gece sunulacak menüyü ve fiyatını belirlerdi. Sonra da oturur o güzel el yazısıyla tek tek dostlarına (müşteri demekten hoşlanmazdı) mektup yazıp "Gelirken yanınızda bu mektubu da getirin. Sizden fazla hesap almaya çalışırlarsa mektubu gösterin" derdi.