- İlk ne zaman aklınıza düştü bir tiyatro kurmak ve Entropi Sahne nasıl ortaya çıktı?
Bu fikir aslında her oyuncunun hayalidir. Benim de konservatuvardan beri hayalimdi. Ama bir türlü arkadaşlarla bir araya gelemedik. Geçen yıl artık maddi kaygılarım azaldı, dizilerden kazandığım parayı bu şekilde değerlendirebileceğimi fark ettim ve 14 Mart Dünya Pi Günü'nde kurduk. 29 Mart'ta ilk oyunumuz "Parti"yi oynadık Kadıköy Sahne'de. O esnada da burası tutuldu. Sahneyi sonra tuttuk yani.
- Neden tiyatro kurmak lazım sizce?
O kadar hızlı tüketilen bir çağdayız ki. Şehir ve devlet tiyatroları var evet, sanat için bir altyapı oluşturdular, önemli kurumlar, orada yetişen birçok oyuncu da var ama daha önde, gençleri yakalayan, dünyada olan bitene ses getiren metinler, bağımsız tiyatrolar da olması gerekiyor. Her şeyde olduğu gibi sanatta da bir düzensizlik var, bir bozulmaya doğru gidiyoruz. Her bozulma da bir oluşum meydana getiriyor. Biz de bu fikirle yola çıkarak yeni tiyatro anlayışına hizmet edecek, Türkiye'nin öncü tiyatroları arasında yerini alacak, kurumsal bir kimlik oluşturmaya çalışıyoruz.
- Instagram sayfanızda yazan "Her türlü performansa açık, multi disipliner bir yaratım alanı oluşturma amacı"nızı biraz açmanızı istesem...
İnsanların belli bir amaç uğruna, belli bir sanat faaliyeti yürütme adına bir araya gelmelerini aramaya başladık. Artık tiyatro denilen şey biraz yaşamalı, sokağa yayılmalı, çocuklarla, yaşlı teyzelerle karşılaşmalıyız. Sanatı onlara gösterebilmeliyiz, dokunabilmeliler, temas halinde olabilmeliler. Performanslara gelince mesela çocuklarla ilgili çalışmalar yapacağız, dezavantajlı gruplar için birtakım çalışmalar düşünüyoruz. Bir radyomuz olacak, radro tiyatrosu geleneğini yeniden canlandırmayı hedefliyoruz. Sonra sergi yapacağız, resim, müzik ve beden performansını bir araya getirecek birtakım projelerimiz var. Film gösterimleri olacak.
- İlk oyununuz "Yastık Adam"ın konusundan bahsedebilir misiniz?
Totaliter rejimle yönetilen bir ülkede, bir yazar yazdıklarından dolayı sorguya çekilir. Sorgunun nedeninin çocuk cinayetleri olduğunu anlarız. Cinayetler de bu öykülerdeki gibi işlenmiş ve iki polis bunu araştırıyor. Ama yazar Martin McDonagh zekasıyla cümleleri o kadar güzel birbiriyle çarpıştırıyor ki insanlar birtakım dehşet hikayeleri dinlerken kahkahalarla gülebiliyorlar. Aslında kara tiyatro, kara komedi dediğimiz şeyin çok iyi bir örneği.
"Yazarların bir şeyler fark etmesi rahatsızlık yaratıyor olabilir"
- Oyunda çok ince, insanı sorgulatacak mesajlar veriliyor. Mesela Tupolski'nin bir sözü vardı; "Biz yazar infaz etmeye bayılırız"...
"Geri zekalıları her gün infaz ediyoruz ama bir yazar infaz ettiğimiz zaman bir yerlere bir mesaj gidiyor. Nereye ne mesaj gidiyor ben bilmiyorum. Ama bir yerlere bir mesaj gidiyor!"
- Yazarlardan korkuluyor mu sizce gerçekten tüm dünyada?
İnsanların fikrine çok saygı duydukları bir sürü kişi oluyor çevresinde. Çok okunan yazarların da bir şeyleri fark etmeleri, birtakım insanları rahatsız ediyor olabilir.
- Nasıl hazırlandınız Michal rolüne?
Michal toplumda dezavantajlı kesimlerde rastladığımız, çok fazla görmediğimiz, hep evlere kapanan, çok dışarı çıkarılmayan, toplumun görmezden geldiği insanlardan biri. Benim daha önceki dönemlerde hastanelerde, birtakım derneklerde yaptığım özel çalışmalarla, çok yakın temas halinde olduğum çocuklar oldu. Zaten o benim bilinçaltımda bir yer etmişti. Onun dışında Michal, 7 yaşından sonra anne- babası tarafından deney uğruna birtakım işkencelere maruz bırakılan bir çocuk olduğu için hem mental hem fiziksel arazları var. Onların ne olabileceğiyle ilgili özel çalışmalar yaptım tabii ki.
"Kızım mutluluk kaynağım"
- Baba olduktan sonra ne değişti hayatınızda?
Dünya görüşü olarak zaten o doğar doğmaz başka bir şey geldiğini düşünüyorum üstüme. Artık yalnız değiliz. İnsandaki o ben duygusu bir anda ortadan yok oluyor ve hiçbir önemin kalmıyor. Kızım bir sürü stresle yaşadığımız, her gün kötü haberlerin geldiği bu dünyada kendi adıma bir mutluluk kaynağı.
"Yekta rolünden ilk başta biraz ürktüm"
- Bu arada bir de "Yeter" dizisi var. İlk defa başrolsünüz. Bu durum ayrı bir sorumluluk hissi yarattı mı?
Tabii. Bir de ilk geldiklerinde açıkçası biraz ürktüm rolden. Psikolojik baskı yapan bir adamdan bahsediyoruz; karısına, çocuklarına... Ve bu adam başrol. Böyle bir karaktere hem oyuncunun hem yazanların çok dikkat etmesi gerekiyor çünkü çok bıçak sırtı, inandırıcılığı gidebilir. Adama bir yandan hak da vermeliyiz. Bu anlamda biraz çekingendim ama hikayenin toparlayıcı olması ve karakterin çevresindeki durumlarla iyi harmanlaması beni rahatlattı. Mesela "Niye sevildi?" diye soruyorlar çünkü gerçekten travmatik bir toplumuz. Gerçekten herkesin hayatında buna benzer Yekta'lar var.
- "Yeter"de psikolojik şiddet uygulayan birisiniz, oyunda fiziksel şiddet uygulanmış birisiniz. Sizin şiddete karşı duruşunuz nedir?
Ben şiddetin çok derinlerde, içgüdülerle ilgili şeyler olduğunu düşünüyorum. Belki de hayatta kalma adına hayvansal bir dürtü ama çok ilkel bir dürtü. Biz artık o çağlarda yaşamıyoruz. Bir de şu var; kişi bir başkasına şiddet uyguluyorsa mutlaka birileri de ona şiddet uygulamıştır. Başka türlü kimse kimseye şiddet uygulamaz çünkü o duyguyu tanımaz. Toplumun öğrettiği bir şeydir şiddet. Dünya o kadar saf ve yalın ki aslında insanlar sadece buna uyum sağlasa her şey çözülecek ama esas biz mahvediyoruz her şeyi. Kendi cehennemimizi kendimiz yaratıyoruz. Artık herkesin şiddet uygulayarak bir yere varamayacağını anlaması gerekiyor.