İzmir'den İstanbul'a uzanan bir başarı öyküsünün başkahramanı olan Aksel Bonfil; ilk olarak tiyatroyla tanışsa da, Bilgi Üniversitesi'nde sinema- TV okumuş, yazarlık ve yönetmenlik yapmış.
Öğrencilik günlerinden itibaren kısa filmler çekmesinin yanı sıra pek çok sevilen TV dizisinin de senaryosuna imza atmış.
Zaten genç yaşta aldığı Altın Koza Ödülü'yle de bu başarısını taçlandırmış.
Geçtiğimiz perşembe atv'de başlayan 'Kocaman Ailem' dizisinde 'Demir'i canlandıran Bonfil ile buluştuk; hem başarı öyküsünü, hem de dizisini konuştuk...
Bugün kariyerinize oyunculukla devam ediyorsunuz ama aslında sektöre yazar olarak girdiniz, öyle değil mi?
Evet, doğru. Hakan Bonomo adında bir ortağım var. O, şimdilerde 'Söz' dizisini yazıyor.
Kendisiyle beş-altı proje yazdık.
'Güneşi Beklerken' dizisinde asistan yazardım ama sonrasında 'Kiraz Mevsimi', 'Seviyor Sevmiyor', 'Adı Mutluluk' dizilerini yazdık. Aslında yaşım gereği daha çok romantik-komedi ya da gençlik işleri yazmayı seviyorum. Mesela şu an oynadığım 'Kocaman Ailem' dizisinin yapımcısı Banu Akdeniz'i yazarlığım döneminden tanıyorum.
Tabii bu dizinin içinde oyuncu olarak bulunmaktan dolayı çok mutluyum.
BEKLENTİ İNSANIN DÜŞMANI
Dizilerin mutfağındayken oyunculuğa başlangıç nasıl oldu?
Lise yıllarından itibaren her şey oyunculukla başladı ama oyunculuk macerasına ara vermiştim.
İzmirli'yim; İstanbul'a geldiğimde BKM ile tanışma şansım oldu. Ve hocam Yılmaz Erdoğan ile 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' ve 'Kelebeğin Rüyası' projelerinde beraber çalışma şansını yakaladım. Bilgi Üniversitesi'nde sinema-TV okudum ve çok iyi bir yazarlık hocam vardı, kendisi bana yazarlığı sevdirdi.
'Arada yazarlık ve yönetmenlik de yaparım' dememe rağmen yazarlık daha ağır bastı.
Annem-babam beni sinema ve tiyatroya çok götürüyordu, onlar sayesinde vizyonum erken yaşlarda gelişti. Yazın İzmir Fuarı'na gelen etkinlikler olurdu; onları izlerken büyülendiğimi hatırlıyorum. Beni bu yolculuğa başlatan tiyatrodur.
İzmir'in turistik yaşamından sonra İstanbul'un keşmekeşi korkutmadı mı?
Korkutmadı, keşfetmek güzel bir macera oldu. İçine girdikçe tahminden daha zor olduğunu gördüm. Beklenti ve kıyas insanın en büyük düşmanıdır.
Zorlukların biraz da yaşla ilgili olduğunu fark ettim. Çünkü insanlar küçükken daha pozitif oluyor ama büyüyüp tecrübe kazanınca o optimistlik biraz daha realizme dönüşüyor. Artık insanları ve durumları olduğu gibi kabulleniyorum.
ÇOK KARAKTERLİ BİR DİZİ
Aslında pek çok başarıyı genç yaşta elde etmişsiniz...
14-15 yaşımdayken arkadaşlarım dışarı çıktığı zamanlarda ben evde oturup yazı yazardım.
Bütün o acemice yazıları lise zamanımda yazdığım için üniversiteye gelince kalemim kuvvetlendi ve kendimi yaşıtlarımdan önde gördüm. Kendimi çok geliştirmiştim; hatta derslerde anlatılanların daha da üstüne çıkmak istiyordum.
'Kocaman Ailem' dizisinde anlatmak istediğiniz nedir?
Çok başrollü, çok karakterli ve herkesin hikayesinin güzel işlendiği bir iş yapıyoruz. En genel çerçevesiyle aile olmayı anlatıyoruz. Aslında kolay bir şey de değil, çünkü ailede herkes aynı karakterde olmuyor veya bir anne-baba kusursuz olmak zorunda değil. Onlar da insan ve onlar da gençliklerinde hata yapmış olabilirler.
Çocukları olduğunda da mutlaka hataları olacaktır. Zaten çocuklar da büyürken ve dünyayı keşfederken hatalar yapıyor. İşte bütün bu yanlışlara, eksiklere rağmen birbirini sevmek ve birbirini böyle kabullenmek üzerine bir mesajımız olacak. Yardımlaşma, dayanışma, aile olma, bir olma teması bizim dizimizde çok sıcak bir şekilde işleniyor ve izleyicilerin dizimizi çok seveceklerini düşünüyorum.
Sanırım 25 yıl sonra gerçekleşen buluşmalar olacakmış...
Evet, 'Hulusi Baba'nın başına talihsiz şeyler geliyor ve beni görevlendiriyor.
"Zamanında ah aldığım üç kadın var, onlardan helallik isteyeyim, yoksa başıma çok kötü şeyler geleceğini hissediyorum.
Annem de rüyasında gördü" diyor. Ben de o üç kadını buluyorum ve bir bakıyoruz, 'Hulusi Baba'nın bu kadınlardan çocukları var. İşin tuhafı 'Hulusi Baba' kocaman bir çiftlikte yaşayan ve yalnızlığa alışmış bir adam. Kadınlar ve çocuklarla başına neler geleceğini izleyeceğiz.
'Hulusi'nin manevi oğlu 'Demir' olmak nasılmış?
'Demir', yetimhanede büyümüş bir çocuk; biraz itilip kakıldığı için kendisini savunmak zorunda kalmış, o yüzden boks yapmış. 'Hulusi Baba', onu kanatları altına alınca eğitim ve iş tarafına yönelmiş, o eski dünyasını bırakmış. Şimdi çok yardımsever ve herkesin yardımına koşan, kendi dertlerindense başkalarının dertlerini ön plana koyan ve insanları mutlu etmek için çabalayan biri. Belki de ileride, 'Ben herkesin yardımına koşarken kendimi unutmuşum' diyebilir. Galiba 'Demir'e benziyorum.
KENDİMDE KUSUR ARARIM
Bir gün birileri gelip, 'Aksel, gerçek baban şu kişi' dese; tepkiniz ne olurdu?
Herhalde büyük tepkiler vermezdim.
Şimdiki babam değil de, başka biri babam olarak gelirse; eğer haklı bir gerekçesi varsa anlamaya çalışırdım. Şimdiki baba bir kere beni büyütmüş bir adam ve ona minnet borcum hiçbir zaman bitmez ama yenisini de merak ederim.
Ama bizim dizimizdeki hikayede 'Hulusi Baba' günahsız; çünkü çocukları olduğunu bilip de onları bırakmış değil, hiçbir zaman çocuğu olduğunu bilmiyormuş.
Hatasız ya da kusursuz olunmadığını vurguluyorsunuz...
Çünkü kusursuz insan olmaz ama bazen dizilerde-filmlerde;
'Melek gibi adam' ya da 'Süper kahraman' gibi algılar olurken, kötüler de sebepsiz kötü olarak anlatılır. Hayır, kimse 'sebepsiz kötü' ya da 'kusursuz iyi' olmuyor.
Kendi kusurlarımı bulmak için kendimle çok uğraşırım ve neyi, neden yaptığımı bulunca da çok sevinirim. Yüzleştiğim kusurlarım elbette var, hatta üzerinde uğraşıyorum ama onlar şimdilik bana kalsın. (Gülüyor)
ÜÇ İŞİMDEN DE KEYİF ALIYORUM
Niye konservatuvar değil de sinema-TV okudunuz?
Aslında plan buydu ama lisede bir hocamız kamerayla bir şeyler çekmemizi istedi. Kamerayla tanışmam sonucunda, "Sinema da güzelmiş" dedim. Yazarlık, yönetmenlik, oyunculuk hep bir arada gitti. Üçünden de keyif alıyorum.
Saatlerce setlerde kalıyorsunuz. Bu yorgunluğa değiyor mu?
Çalışmayı seviyorum. Hak edilmiş yorgunluk benim için büyük bir mutluluk.