Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun kitabını yakın zamanda okuyucularla buluşturan Fatoş Güney, GÜNAYDIN'a eşi Yılmaz Güney'le ilgili çok özel açıklamalarda bulundu.
'Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun' kitabınız okuyucuyla buluştu... Bize bu kitaptan bahseder misiniz?
Öncelikle kitabın adından bahsetmek istiyorum. 'Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun' aslında Yılmaz'ın 'Duvar' filminin adı olacaktı. Son anda vazgeçilmişti bu isimden. Bana özgürlüğü çağrıştırdığı için o kadar çok sevdim ki bu ismi, Yılmaz'la yaşadıklarımı acısıyla, tatlısıyla anlattığım kitabımın adı olsun istedim. Kitabı yazmaya 1989'da başlamıştım aslında ama sonra uzun bir ara verdim yazma sürecime.
Halktan hep çok büyük ilgi gördü Yılmaz Güney, çok popülerdi. Gördüğü bu ilginin hatalar yapmasına neden olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet. Bu denli popüler olmak birçok insanı etkiler bence. Sansasyonel birtakım olayların içine girişi, isyanı, Yeşilçam çevresiyle uyumsuzluğunun da temelinde bu yatıyor. Bulunduğu çevrede kendi kültürüne, gelenek ve göreneklerine uygun olmayan ilişkilere girmesi de bunun sonucunda yaşandı.
YILMAZ KAÇMADI
Yılmaz Güney, Fransa'ya gittiği zaman ona vatandaşlık teklif edilmiş ama kabul etmemiş...
İlk gittiğimizde bürokratik işlemler yapılırken Fransız hükümeti "Size vatandaşlık verelim, yaşamınız kolaylaşır" diye teklifte bulundu. Ama Yılmaz "Asla kabul etmem" dedi. O Türkiye aşığı bir insandı. Bana hep "Ülkemin en ücra hapishanelerini bile buranın en lüks yerlerine değişmem" diyordu. En büyük acıyı T.C. vatandaşlığından çıkarıldığında yaşamıştı. Yılmaz ülkesinden gitmek zorunda bırakıldı. Hakkında 100 yıllık bir ceza isteniyordu. İnsan ömrü yetmez ki bu cezayı doldurmaya. Kaçmadı Yılmaz Türkiye'den, yurdunu bırakmak zorunda kaldı. Eğer Türkiye'den gitmeseydi, Yılmaz'ı öldürürlerdi. Tıpkı Sabahattin Ali gibi.
Sürgün yıllarınızda sanat çevresinden yardım gördünüz mü?
Hayır. Türkiye'deki sanat çevresinden yardım görmedik. Hele son zamanlarımızda hiç görmedik. İsimsiz olan insanlardan çok daha büyük bir destek aldık. Gerçi o yıllarda 12 Eylül'ün kötü havası da vardı ve insanların elinden çok da bir şey gelmiyordu. Biz en büyük desteği sürgündeyken Fransız Cumhurbaşkanı Mitterrand ve eşinden görmüştük.
Çok varlıklı bir aileye mensupsunuz. Peki, ailenizden bu zor yıllarda maddi destek gördünüz mü?
Hayır, görmedim. Yılmaz'la evliliğim boyunca ailemden hiçbir destek almadım. Yılmaz hapishanedeyken bile böyle bir yardım talep etmedim. Açıkçası hep kendi yağımızla kavrulduk.
BANA ŞİDDET UYGULAMADI BÖYLE BİR ŞEY YAPSA GİDERDİM
Kitabınızda eşinizin şiddet eğiliminin baş gösterdiği zamanları olduğunu yazmışsınız. Güney size hiç şiddet uygulamış mıydı?
Yılmaz, hiçbir zaman bana şiddet
uygulamadı. Zaten ben şiddet görmeye
tahammül edecek bir kadın değilim. Maddi
olarak rahat koşullarda büyütüldüm ben,
böyle bir şey yaşasaydım arkama bile bakmadan
giderdim. Yılmaz'ı şiddetle yan yana
gösteren bazı ilişkileri olmuştu. Benimle
birlikte kendisine beyaz bir sayfa açmıştı.
Benim tanıdığım Yılmaz, asla bir kadına şiddet
uygulayacak bir adam değildi. Çok sadık
da bir eşti. Çevresinde çok kadın hayranı
vardı ama beni kıskandıracak kadar bile bir
şey yapmadı.
Yılmaz Güney her türlü şiddete karşı çıkan bir insan mıydı?
Yılmaz, her zaman her türlü şiddete karşı
bir insandı. Çok hümanist biriydi. Toplumların
haklarını demokratik yolla elde edilmesini
savunuyordu. Arkasında halkın olmadığı, silahla
dayatılan hiçbir şeyi desteklemedi Yılmaz.
Eşimin şiddetle birlikte anılmasına karşı çıkıyorum
bu yüzden. Yılmaz sanatını ülkesi için yaptı.
Türkiye'nin sanatçısıydı. Hep de öyle kalacak.
SİYASETE KAFA YORMAK YERİNE DAHA ÇOK FİLM ÇEKMELİYDİ
■
Eşinizi en çok hangi konuda eleştiriyordunuz?
Yılmaz çok büyük bir sinemacıydı. Ama siyasete
çok eğildi ve bu yüzden sanatı da geri planda
kalmıştı. Yılmaz keşke sinemaya daha çok eğilseydi.
İdeolojiler değişiyor, dünya konjonktürü değişti,
Sovyetler bile yıkıldı. Siyasete bu kadar kafa
yoracağına keşke daha çok senaryo yazsaydı,
daha çok film çekseydi. Bugünlere daha çok
film bırakırdı o zaman.
ROLLE, GERÇEĞİ AYIRT EDEMEDİĞİ BİR DÖNEM YAŞADI
Kitapta Güney'i tüm yönleriyle anlatmışsınız. Hatta yer yer eleştirilerde de bulunuyorsunuz...
Yeşilçam'da yükselişe geçerken
savrulmalar yaşadı, duygularının ve
davranışlarının da değişime uğradığı
dönemler oldu. Oynadığı rollerle
kişiliğinin içi içe geçtiği, hangisinin
rol, hangisinin gerçek hayat olduğunu
ayırt edemediği zamanlar
yaşadı. Hatalar da yaptı. Ama
hepsinden dersler çıkarıp
özeleştiri yaptı. Bu dönemini
Yılmaz'ın 'delikanlılık' dönemi
olarak adlandırıyorum.
Güney'in ölümünün ardından yıllar geçti ama hâlâ büyük ilgi var filmlerine... Halkın kalbinde ayrı bir
yeri var Yılmaz'ın. Kitabıma
gösterilen büyük ilgiden de
bunu gözlemleyebiliyorum. Halkımız
beni de hiç yalnız bırakmadı.
KEŞKE FİLİZ AKIN'IN YERİNE BEN OYNASAYDIM
Yılmaz Güney'e dair 'keşke'leriniz var mı?
Var. Onun hiçbir filminde
oynamadım. 'Umutsuzlar' filmini
bizim aşkımızdan yola çıkarak yazmıştı
Yılmaz. Keşke 'Umutsuzlar' filminde
Filiz Akın'ın yerine ben oynasaydım.
Filiz de çok iyi oynadı, bunu da
söyleyeyim. Ama hem bizim hikayemizi
anlattığı için, hem de bugüne anı olarak
kalırdı. Yılmaz ile 'Umutsuzlar'daki gibi
büyük bir aşk yaşadık. İçinde bencilliğin
olmadığı, fedakarlığın, sadakatin,
dostluğun olduğu büyük bir sevgiyle
bağlıydık birbirimize.
YAŞANANLARI KALEME ALMAK BİLE BANA BÜYÜK BİR KEDER VERDİ
■
Kitabı yazmaya 1989'da başladığınızı ama ara verdiğinizi söylediniz. Neden ara verdiniz?
Yılmaz benim her şeyimdi, abimdi, babamdı,
en iyi arkadaşımdı. Onun kaybı beni derinden
yaraladı. Onunla büyük acılara, zorluklara
göğüs gerdik. Filmlerdeki gibi bir aşk
yaşadık. Yaşananları kaleme almak bile
bana büyük keder verdi. Uzun süre
yeniden yüzleşmek istemedim.
Ama gücümü toplayıp iki yılda
tamamladım kitabı.
ANNESI YILMAZ'IN ÖLDÜĞÜNÜ HİÇ BİLMEDİ
■
Yılmaz Güney'in ölümü annesine hiçbir zaman söylenmemiş, doğru mu?
Evet doğru. Güllü Anne, Yılmaz'a
çok düşkündü. Oğlunun öldüğünü söylemedik,
bilmedi hiçbir zaman. Zaten
Yılmaz'ın yaşadıklarına annesi olarak
çok üzülüyordu. Bir de ölümünü duyması
kalbine hançer saplamak demekti.
Bu acıyı yaşamasını istemediğim için
Yılmaz'ın öldüğünün söylenmesini ben
istemedim. Kulakları iyi duymuyordu, biz
de Yılmaz diye başka birini konuşturduk
telefonda yıllarca. 102 yaşında vefat etti
Güllü Anne ve hiçbir zaman oğlunun ondan
önce bu dünyadan gittiğini bilmedi.