Türk sinemasının duru güzeli Müge Akyamaç… Bakmaya doyamadığınız bir güzelliğe sahip. Müge Akyamaç Türk sinemasının en iyi filmlerinde rol almış isimlerinden biri. Zamana adeta meydan okuyanlardan. Deneyimli oyuncu sinemada ve ekranda kalıcı olmanın sırrını paylaştı. Müge Akyamaç 'Bir oyuncu bilmelidir ki yetenek tek başına hiçbir şey ifade etmez. Var olan yeteneği sürekli geliştirmek gerek. Disiplinli olmak bence bu işin en önemli parçasıdır. Hiçbir zaman tamam ben oldum dememek ve ileri bakmak gerekiyor' diyor. Usta oyuncu Müge Akyamaç'la dünden bugüne her şeyi konuştuk. İşte Günaydın okuyucularına özel Müge Akyamaç'ın çok özel açıklamaları…
Nasılsınız? Nasıl bir ruh hali içindesiniz son dönemde?
-Teşekkür ederim. İyiyim. Ben bir yengeç burcu olarak ruh halinde değişkenlikler gösteren bir kişiyim. Ancak son zamanlarda bu değişkenlikler biraz fazlalaştı. Adeta gün içinde birkaç mevsim yaşar gibiyim. Genelde pozitif duygularımı güçlü tutmaya çalışan bir kişiliğim olmasına rağmen duygusal yönüm ağır bastığı için ruh halim çevremde oluşan olaylara göre olumsuz olarak çabuk etkileniyor. Yine de yüzümdeki gülümsemeyi seviyorum ve yaşam sevincimi hiç kaybetmemeye özen gösteriyorum.
Müge Akyamaç, insanların gözünde Yeşilçam'ın en güzel kadın oyuncularından biri. Sizce güzellik her zaman avantaj mı hayatta?
-Öncelikle teşekkür ederim. Ben pek dezavantajını görmedim. Hatta genç bir oyuncu için avantaj diyebilirim. Ancak cebinizdeki tek özellik güzellik ise zaman içinde bunun tek başına hiçbir işe yaramadığını görürsünüz ve sadece güzelliğinize güvenirseniz bu çok büyük bir dezavantaja dönüşerek ruhsal dengenizi bozar.
Sektörde kadın olmanın zorluklarını yaşadınız mı?
-Hayır, çok gençlikte birkaç sıkıcı olayın dışında yaşamadım. Ben şanslı bir başlangıç yaptım. Doğru insanlara doğru zamanda denk geldim ve çok destek gördüm.
Milyarder, Şaban Pabucu Yarım, Gurbetçi Şaban ve daha birçok sayısız efsane filmde rol aldınız. Sinemada ve ekranda kalıcı olmanın sırrı ne?
-Bir oyuncu bilmelidir ki yetenek tek başına hiçbir şey ifade etmez. Var olan yeteneği sürekli geliştirmek gerek. Disiplinli olmak bence bu işin en önemli parçasıdır. Hiçbir zaman tamam ben oldum dememek ve ileri bakmak gerekiyor. Aldığın her role sıkı sıkı sarılmalısın. Ben uzun zamandır yoğun olarak tiyatro oyunlarında rol alıyorum ve halen yeni bir oyunun provasına başlarken bir amatör gibi heyecanlanıyorum. Amatör ruhunu kaybetmemek gerekiyor diye düşünüyorum. Bulunduğunuz set veya kulislerde uyumlu olmak hem kendiniz hem de başkaları için bence çok önemli. Çünkü aksi bir durumda bu meslek sizi atar. Bu iş sevgi ve özveriyle yapılmalı.
Kemal Sunal'la karşılıklı oynamak nasıl bir duyguydu? Nasıl biriydi Kemal Bey?
-Kemal Sunal ile oynadığım zamanlar, yirmi iki, yirmi üç yaşında bir oyuncuydum. Sinemada çok tecrübesizdim. Birlikte üç filmde oynadık. Benim için Kemal Sunal ile karşılıklı oynamak çok heyecan verici bir o kadar da ürkütücüydü. Çünkü Kemal, şimdiki gibi çok büyük bir hayran kitlesine sahip deneyimli, iyi bir oyuncuydu. Ancak sette o kadar çok yardımını gördüm ki… Asla kibirli değildi. En ufak bir olumsuz tavrı olmayan bir oyuncuydu. Karşılıklı oynadığım hiçbir sahnede kendimi yetersiz hissettirecek hiçbir davranışta bulunmadı bu da benim o filmlerin hepsinde çok severek çalışmamı ve kedime güvenmemi sağladı. Ekranda görülenin aksine ciddi bir kişiliği vardı ama yeri geldiği zaman da çok eğlenen bir insandı. Kendisiyle barışık, hiçbir kompleksi olmayan gerçek bir stardı. Rahmet ve özlemle anıyorum.
Yeşilçam'da en çok neyi özlüyorsunuz?
-Ben Yeşilçam'ın son dönemlerine denk geldim. Bu kısa süre içinde çok usta oyuncularla çalıştım. Bugünkü gibi teknik imkânlar yoktu. Şartlar oldukça zordu ama yapılan işler çok bizdendi; samimiyet, sıcaklık vardı. Örneğin Arzu filmin yaptığı işlerdeki kadrolara bakar mısınız? Bu kadar oyuncu nasıl bir araya gelmiş diye şaşırıyorsunuz. Bu kadrolardaki oyuncular arasında dostluk vardı. Bu da yapılan filmlere yansıyordu. Ben o dönemdeki arkadaşlıkları eğlenceyi ve daha birçok şeyi özlüyorum.
Yeni dönem dizileri ve sinema filmlerini nasıl görüyorsunuz? Sizi sinemalarda ve ekranlarda görmeyi özledik. Sizi hangi projeler mutlu eder?
-Çok iyi yönetmenler, oyuncular olduğunu görüyorum. Ancak bazı diziler çok şiddet ve kişinin ruh sağlığın etkileyecek psikolojik öğeler içeriyor. Uzun süre ekranlardan uzak kaldım çünkü pandemi başlayana kadar yoğun bir şekilde tiyatro yaptım. Ama şimdi bir sinema filmine başlıyorum. Güzel bir kadro ve keyifli bir senaryo ile başlayacağım için mutluyum. Bana heyecan veren her proje beni mutlu eder.
Yeni nesil oyuncuları nasıl buluyorsunuz?
-Çok sağlam oyuncular olduğunu düşünüyorum. Gittikçe oyunculuk alanında çok başarılı isimler görüyoruz. Sadece dış görünüşleri ile değil oyunculukları ile de kendilerinden söz ettiriyorlar.
Onlara bir tavsiyede bulunsanız ne söylersiniz?
-Benim dönemimde usta-çırak ilişkisi vardı. Söyledikleri her şeyden bir şeyler öğrenmeye çalışırdık. Ustalarımızdan öncelikle disiplinli olmayı, işimizi severek yapmayı, sahne üstünde nasıl davranmamız gerektiğini, kulis adabını öğrendik. Ben genç oyunculara bu işin çok zevkli ama bir o kadar da sorumluluk isteyen bir meslek olduğunu söylemek isterim. Disiplin gerektirir, özveri gerektirir ve çok çalışmak gerektirir. Çünkü sadece dış görünüşünüze güveniyorsanız kısa süre sonra yerinizi dolduracak başka bir oyuncu gelecekti.
Peki, Z kuşağını nasıl buluyorsunuz?
-Her kuşak için kedinden sonraki kuşak umuttur. Ancak Z kuşağından beklentinin biraz abartılı olduğunu düşünüyorum. Her kuşağın kendi dönemine özgü gelişimi vardı. Z kuşağı elbette bize göre teknoloji ile büyük bir kuşak bu da bilgiye erişimlerinin çok küçük yaşta başlamasıyla ilgili bir durum. Ancak bu yeterli değil çünkü kendilerinden önceki kuşakların deneyim ve tecrübeleri onlar için çok önemli olmalı. Önemli bir sorun da çok teknoloji odaklı Z kuşağının fazla bireysel olması, bu da birçoğunda iletişim eksikliğine yol açıyor ve sonuç mutsuzluk oluyor. Kısaca çok parlak, kendini geliştirmeye çok açık gençler olduğu gibi fazla özgüven patlaması yaşayan, hiçbir fikre prim vermeyen, doğruyu sadece kendi doğrusu olarak kabul eden, fazla emek harcamaktan hoşlanmayan kolaycı bir gençlik olduğunu da görüyoruz. Dolayısıyla hiçbir kuşak için genelleme yapamayacağımız gibi Z kuşağı içinde yapamayız. X ve Y kuşağındaki çocukları da unutmamalıyız, bu çocuklar da başka gezegenden gelmedi. Bizlerin onları nasıl yetiştirdiği çok önemli önce kendimizi sorgulayacak sonra bu gençlerden beklentiye gireceğiz.
Veliaht olarak gördüğünüz biri var mı?
-Hayır, hiç düşünmedim.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
-Bir yurt dışı seyahatinde tanıştık. Farklı tur şirketiyle gidip tesadüf aynı otelde kalıyorduk. Birkaç yıl süren arkadaşlığımız evliliğe dönüştü. 17 yıldır evliyiz.
Çocuk sahibi olmamakla ilgili bir pişmanlığınız oldu mu?
-Çocukları çok severim ve birlikte sıkılmadan saatlerce vakit geçirebilirim, ancak çocuk sahibi olmak istemedim. Kendi kararım da olduğu için pişman değilim.
Bu kadar genç ve diri kalmayı nasıl başarıyorsunuz?
-Öncelikle böyle düşündüğünüz için teşekkür ederim. Ben bu konuda çok kendinle uğraşan biri değilim. Son senelerde biraz huyum değişti. Düzenli uyku saatim var. Aşırı yemek yemem zaman zaman spor yaparım ama sürekliliği yok. Zaten bence ne yaparsanız yapın insanın ruh sağlığının her şeyden önemli olduğunu düşünüyorum. Benim o kadar güzel bir mesleğim var ki bu birçoğumuzu diri ve genç tutuyor.
Toplumun kadına dayattığı güzellik algısına ne diyorsun?
-Güzellik olgusu kadına tarihler boyuncu dayatılmış olgudur. Kadının dış görünüşü her dönemde farklı güzellik anlayışıyla şekil bulmuştur. Gittikçe bu düşüncenin değişmesini beklerken maalesef birçok kadın kendilerine dayatılan bu olguya ayak uydurarak sürekli estetik kaygısı içinde yaşamakta. Kadınlar gittikçe tek tip haline geldi. Güzel olabilmek için çılgınca bir yarış var ortamda bunun sonucu olarak da birçok ruhsal problem yaşayan kadın sayısında artış var. Kadını sadece güzelliği ile değerlendirmek ilkel bir davranıştır. Kadının bedeni bir meta değildir ve kadının güzelliği çok başka özelliklerinde yatar.
Duygusal biri misiniz?
-Evet, oldukça duygusalım. Çocukluk ve gençlik yıllarımda sulu gözlü biriydim. Yaş aldıkça daha az ağlar oldum. Ama duygusal yapım beni daha çok zorlar hale geldi.
Sizi son dönemde en çok ne üzüyor?
-Beni son zamanlarda üzen çok şey var. Adeta başka bir ülkede yaşıyor gibiyim. Söylenecek çok şey var ama toplumu ele geçirmiş olan sevgisizlik, öfke, şiddet ve vicdansızlık beni çok üzüyor.
Son günlerde magazin gündeminde taciz konuları çok konuşuluyor. Erkek şiddeti ve tacizler hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Bu toplumumuzda çok ciddi bir sorun. Senelerdir olan üstü kapatılarak bu günlere kadar gelmiş bir yara. Hiçbir dönem için ve hiçbir şartta kadın şiddetine hafifletici bir sebep yoktur.
Nelerin bambaşka olmasını isterdiniz?
-Aslında her şeyin bambaşka olmasını isterdim. Kadın cinayetlerinin olmadığı, masum çocukların istismar edilmediği, hayvanların zulme ve işkenceye maruz kalmadıkları, hasta çocuklarını iyileştirebilmek için çırpınan ailelerin olmadığı, adalet, huzur ve güvenin olduğu bambaşka bir ortam olmasını isterdim.
Sosyal medya için ne düşünüyorsunuz?
-Bir felaket olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu durum toplumda bir hastalığa dönüştü. Takipçi sayısı, yayınlanan fotoğraflara gelen beğeniler çok insan için en önemli şey haline dönüştü. Birçok insan orada geçireceği zamanı her şeye tercih eder hale geldi. Ben çok olumsuz etkileri olduğunu ve bu yüzden sosyal medyayı çok bilinçli bir şekilde kullanmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü gittikçe yalnızlaşıyor ve stresli bir topluluğa dönüşüyoruz.