Cumartesiler aslında talk show'ların, yarışmaların, filmlerin günüdür. Seyircide cumartesi dizi izleme alışkanlığı yer edinmediği için bugüne konulan dizilerin büyük çoğunluğu Reyting Hazretleri tarafından kılıçtan geçirilip yere serilir. Ancak Star ve FOX bu yıl atv'ye kaptırdıkları dizi üstünlüğünü ele geçirebilme umuduyla hafta sonu prime time kuşağına saldırarak, iki yeni diziyi cumartesi gecesi görücüye çıkardı.
GÖÇ ZAMANI
Star'ın dizisi Göç Zamanı'nı sevdim. Bunda, güçlü oyunculuklar kadar sağlam senaryosu ve Veli Çelik'in artık uzmanlık seviyesine ulaşan dizi yönetmenliğinin de etkisi olduğunu düşünüyorum. İki muhteşem oyuncu Vahide Perçin ve Talat Bulut'un karşı karşıya geleceği sahneleri ise şimdiden iple çekiyorum. Dizi, Güneydoğu'da terör yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalan vatandaşlarımız ile Esad zulmünden kaçan Suriyelilerin sıkça haber bültenlerine konu olduğu şu günlere denk geldiği için önemli bir zamanlama avantajı da yakalamış görünüyor.
ÇİFTE SAADET
FOX'un komedi dizisi Çifte Saadet'in hareket noktası ise bana biraz gevşek geldi. Düşünün ki öldü sanılan ve 13 yıl sonra evine dönen eski annenin ailesi; cümbür cemaat babalarının evlendiği yeni anne ile onun karşılaşmasını engellemeye çalışıyor. Yahu böyle bir mantık olabilir mi? Böylesine kaba bir gerçeğin arasından sıyrılmak için Neymar'ın vücut çalımları bile yetmezken, nasıl olacak da iki kadını aynı evin içinde birbirinden habersiz yaşatmayı düşünebileceksiniz? Kadıncağıza istediğiniz kadar yeniden hafızasını filan kaybettirin, bu kadar güçsüz bir payanda, hangi duvarı ayakta tutabilir ki? Yanarım yanarım, Fikret Kuşkan ile Şebnem Bozoklu'nun ziyan olacak oyunculuklarına yanarım...
HAYAT ŞARKISI
Gelelim, Kanal D'nin salı akşamı gala yapan dizisi Hayat Şarkısı'na... Ahmet Mümtaz Taylan ile bir bölümlük oyuncu Ahmet Saraçoğlu'nun karşı karşıya oynadığı sahnelere bayıldım. Bana göre son yıllardaki en etkileyici oyunculuk düetlerinden biriydi. Hülya'nın küçüklüğünü oynayan minik oyuncu Sibel Melek Aral'a ise hayran kaldım. Ancak bir genç kızın, öz kardeşinin kısmetini çalmak için giriştiği komplo ve bunu yaparken babasının kalp krizi geçirerek ölmesine yol açması, bana 'Bu kadar da olmaz' dedirtti. Evet, dizilerde farklı senaryo sıkıntısı çekildiğinin farkındayım ama artık çekirdek ailenin varlık nedenlerine kast eden öykülerin ciddi bir toplumsal tehlike yarattığını düşünüyorum.