18 yıldır yollarını aşındırdığımız Balmumcu'daki Sabah/atv binasından, bilinen adıyla Cam Han'dan Eyüp Sultan'daki Turkuvaz Medya Center'a taşındık. Yeni binamız tek kelime ile mükemmel. Avrupa'da bile eşine az rastlanır müthiş bir kompleks. Teknik ayrıntılarına şimdilik girmek istemiyorum ama 'uzay üssü' diyeyim, siz anlayın.
SİNERJİ YARATACAK
Bu duyguyu en son 1998'de yaşamıştım. Sabah/atv'nin İkitelli'deki binasına ilk girdiğimde, sadece gazete ve televizyon binası için inşa edilen bir merkezin ne demek olduğunu anlamıştım. Matbaası, stüdyoları, haber merkezleri, yemekhanesi hep bir arada bulunan bir gazete ve televizyonun nasıl yüksek bir sinerji yarattığına şahit olmuştum. Sonra bölündük, parçalandık. Oradan oraya savrulduk. Matbaa Samandıra'ya, gazete önce Nişantaşı'na, sonra Balmumcu'ya, televizyon Ihlamur'a filan savruldu. Birbirimizden ister istemez koptuk. Şimdi yeniden bir aradayız. Bunun yayınlarımıza nasıl olumlu yansıyacağını kısa zamanda sizler de göreceksiniz.
KALEMİNE SAĞLIK BUGE
Şimdi sözü, mesai arkadaşım, Günaydın'ın harika habercisi ve editörü Buge Cankat'a bırakıyorum. Sosyal medya hesabından paylaştığı ilk izlenimiyle hem hepimizin duygularına tercüman olmuş, hem de Günaydın kadrolarının 'yüksek kalitesini', hepsinin ayrı bir duygu ve kalem erbabı olduğunu ortaya koymuş. İşte o yazı:
"Hayatımın neredeyse yarısı geçmiş gazetenin Balmumcu binasında... Tam 18 yıl. Lise yıllarımı da katarsak, ömrümün yarıdan fazlası geçmiş oralarda... Epeydir lafı vardı yeni binaya taşınmanın da, o duyguyu üzerime giymeyeceğim diyordum kendi kendime... Yok saymak lazımdı bazen. Çok dar gelecekti çünkü, sıkacaktı ruhumu, nefes aldırmayacaktı. Pek sevmem de bitişleri, tamamlanmaları, vedaları, 'ne yıllarımız geçti burada'ları, son fotoğrafları, son anları, toplanmaları, taşınma kutularını, 'son bi sigara içelim'leri, giderkenki son bakışları filan... Rutinciyimdir küçük çocuk gibi, 'ben ayrılamam sen beni bırak'cıyımdır biraz da. Bırakmak, değişmek, yenilenmek zor gelir. İşte o gündü dün... 'Bi ceketimi aldım çıktım' denir ya, ben de öyle... Bi ametist taşım vardı, bi de topuklu ayakkabılarım. Eşyam yoktu zaten orada, ben daha çok duygu biriktirmişim sanırım. Onları yanıma alıp çıktım kattan. Ama merdivenlerden inerken patır patır dökülmeye başladı o duygular, bir film şeridi gibi kalbimden tekrar geçtiler, ayaklarıma dolandılar, inemedim, sendeledim hatta birkaç kere, sonra topladım hepsini tek tek yerden. Onlar lazım olacaktı bana yine. Kapıdan çıktım, soluğu markette aldım. İlacım bellidir benim. Biraz melankoli, biraz hava, biraz yürüyüş, en büyük boyundan Antep fıstıklı çikolata...
Öyle yaptım yine. Üstüne de bir bardak su. Geçti mi? Geçti geçti. Bugün iyiyim çok. Soğuk biraz ama girince alışıyorsun... Hadi bakalım yeni başlangıçlara..."
EŞİTLİK ZAMANI
İşte böyle demiş sevgili Buge kardeşim. Eh bu kadar romantizme, melankoliye biraz espri katma zamanıdır. Eski binanın bir cephesinde müthiş bir Boğaz ve köprü manzarası vardı. Oraya bakan odaların sahiplerine diğerleri gıpta ederdi. Şimdi ise 'eşitlik' var. Herkes şehrin gri betonlarına bakıyor. Yaşasın adalet!
Gaf kürsüsü
"Biseswar... Ülkesi yolumuzdan da geçen bir isim." (Beinsports'ta Grasnodar-PAOK maçını anlatan spiker Tugay Kosova'nın, bir dönem Erzurumspor forması giyen Biseswar'ı hatırlatmak için 'Yolu ülkemizden geçen' demeye çalıştığı an)
Zap'tiye
Lojistik hizmetlerimizi hayvanların sırtına yükledik. Bizi leylekler getirdi, yarasalar götürecek...
Ne demiş?
"Ne demiş Şems? Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan; gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu tüm dertleriyle sevebilmektir." (TV 8'deki Kırmızı Oda dizisinden)