'Yazın İstanbul'da olmadığında en çok neyi özlüyorsun?' sorusuna cevabım net: Sinemaya gitmeyi.
Şu sıcaklarda gideceksin buz gibi sinemaya, alacaksın patlamış mısırını, kurulacaksın koltuğuna, izleyeceksin güzel bir film... Oh be!
Geçen pazartesi İstanbul'a iner inmez Yasemin'i aradım. Yasemin, benim kanka tabii... Günlerdir "Sakın bensiz 'Atomic Blonde'a (Sarışın Bomba) gitme Yasemin!' yakarışlarındaydım zaten. Kaç yaşına geldik, hâlâ aklımız fikrimiz aksiyon filmlerinde.
Akşamüstü Akmerkez'de buluşup sinema katına çıktık. Charlize Theron'un 'Sarışın Bomba'sını 15 dakikayla kaçırmışız. Yasemin, "O zaman 'Kara Kule'ye (The Dark Tower) gidelim" dedi. Zaten 'Recep İvedik'e bile giderdim, o derece sinemayı özlemişim. "İyi" dedim, "Gidelim..."
Mısır tamam, sular tamam, koltuklar tamam. Film başladı; garip yüzler, ateşler içinde gökler, korkunç adamlar... "Yasemin bu neeee!"
Yasemin gülüyor: "Söylemeyi unuttum; Stephen King'in en iyi kitap serisidir 'Kara Kule'. Bu film de tüm serinin karışımı gibi."
Dedim mısıra aban kızım, falında fantastik korku çıktı.
Olayımız şu şekil: 11 yaşındaki 'Jake' (Tom Taylor) rüyalarında orta dünyayı görür ve bunu çizmeye başlar. Bu dünyanın kötüsü 'Siyahlı Adam'dır (Matthew McConaughey). 'Siyahlı Adam', zeki ve algısı açık çocukları dünyadan kaçırarak, zihinlerinin gücüyle 'Kara Kule'yi yıkıp dünyayı karanlığa ve ateşe çevirerek ele geçirmek ister.
Bu arada 'Silahşör Roland' (Idris Elba) da kendi evrenlerini korumak için 'Siyahlı Adam' ile savaşmaktadır. Falan da filan...
'Kara Kule' kitap serisi hayranlarını kırmak istemem. Kitapları okumadım ama film için diyeceğim şudur: Matthew McConaughey'ye kıl olmak için, sıcaklardan kurtulmak için, 'İyi bir film izlemesem de olur' dediğiniz bir gün eğlencesine gidebilirsiniz. Tercümesi: Yahu ne gideceksiniz! Televizyonda yayınlanınca ya da internetten satın alarak izlersiniz canım.
Klima kanaat notuyla; 10 üzerinden 6.