Geçen haftanın en duygusal haber görüntüsüydü. Sınır ötesinde görev yapan bir subayımız, yanında taşıdığı sekiz günlük yavrusunun zıbınını koklayıp hasret gideriyordu. "Onun kokusu bana hayatta kalma azmi veriyor" diyordu.
Kahraman askerimizin işi zor, şartlar çetin, ortalık kalleş kaynıyor biliyorum. Ama bu kadar kritik bir görevin başındaki komutanın aklı çocuğunda kalmışsa, durum daha da kritik demektir.
Biliyorum, askerlik mesleği her şeyden önce fedakarlık demektir, vatan sevgisi her türlü sevginin üzerinde yer almalıdır. Ama eğer bu komutanımıza bir haftalık çocuğunu görme, koklama, sevme izni verememişsek bizim de biraz durup düşünmemiz gerekmez mi? Bunları yazarken aklıma 'Er Ryan'ı Kurtarmak' filmi geldi. ABD ordusu, savaşta diğer kardeşlerini kaybeden ve ailesinin tek temel direği olarak kalan cephedeki askeri kurtarmak için nasıl da seferber olmuştu.
Yine de adım gibi eminim; eğer o komutana izin teklif edilseydi, elinin tersiyle iter, 'Önce vatan' derdi. Zaten bu yüzden hemen her gün o dağlarda ayrı birer kahramanlık destanı yazmıyorlar mı?
Yüreğine sağlık komutanım. Sen o dağlarda kızına hasret savaştığın için ben sıcacık evimde kızımı sevip okşayabiliyorum.