Konu özgüven ya da kendini beğenme olunca sanırım iki hale şahit oluyorum. İlki; mütevazılık şemsiyesinin altına saklanmış 'Aman kendimi övmeyeyim' endişesi... Ki kimi zaman insanı özgüvensizmiş gibi gösterebiliyor bu endişe... Sanki hep birileri ona ne olduğunu söylemeliymiş, gaza gelmezse bir adım atamazmış gibi algılanabiliyor. Aslında işin gerçeği; fazla mütevazılık, aralıksız sürdürüldüğünde dozu şaşmış özgüven kadar canımı sıkıyor.
İkincisi ise; baştan ayağa sakil bir özgüven patlaması...
Hiçbir gerçeğe, üretime, farka dayanmayan bir özgüven bu ikincisi... Ve dijital devrimle, TV programlarıyla, sosyal medya şımartmasıyla birlikte etrafımızda kamyonlarla, tırlarla dağıtılıyormuş gibi...
Mesela, televizyondaki yetenek yarışmasında kafasının üstünde dönebildiği için kendini dünya starı sanan arkadaşlarda var bu şapşal özgüven... Bkz: Acun Ilıcalı efekt.
Ya da sosyal medyada paylaştığı fotoğraf 40 bin beğeni aldı diye ayakları yerden kesilip pek önemli ve kıymetli olduklarını zannedenlerde...
UZAYDAN BAĞLANAN İNSAN!
Kızın sadece bir şarkısı bilmem kaç milyon tıklanmış ya, kendisini Grammy adayı veya Beyonce'nin rakibi gibi görmesi de bu altsız özgüvenin yansımasından sayılabilir pekala.
Hiçbir sosyal ya da psikolojik eğitimi/bakışı/nakışı, hadi onları da geçtim empati kabiliyeti olmayanların, sabahın köründe televizyonlara çıkıp başkalarının hayatlarıyla ilgili doğru-yanlış değerlendirmesi yapması da aynı modelden bir örnek...
'Aman evladım sende olanı söyleme, kendini övme ukala derler, sen sus başkaları seni methetsin' gibi öğretilerle büyüyen eski nesil, bu attığı her adımı aşırı (aşşşşırıııı) beğenip hayata uzaydan bağlanan yeni insan modeliyle çakışıyor elbette.
Peki tüm bunların yanında kişinin sahip olduğu gerçek değerleri bilip bunu dile getirmesi niçin antipati topluyor?
Yazarınız bu konuya nereden geliyor?
Sanatçı Selda Bağcan'ın yankı uyandıran BBC röportajından...
Bağcan, BBC'ye röportaj vermiş. Montajda röportajcının soruları yok ve şöyle bir konuşma çıkıyor ortaya: Selda Bağcan; kendi sesine bayıldığını, dünyaca ünlü biri olduğunu, festivallerden festivallere koştuğunu, 1980'lerde bile dünya müziğinde yeri bulunduğunu ve bambaşka bir sese sahip olduğunu söylüyor.
Ve sosyal medya, Bağcan'a fırça çekiyor: Sayın sanatçım, nedir bu ukalalık, nedir bu ego?
İyi de güzel kardeşim, Selda Bağcan'ın söylediklerinde yalan var mı? Yok.
Yanlış var mı? Yok.
Bir tane daha Selda Bağcan var mı? Yok.
Sesi bambaşka mı? Evet.
Müziği, dünya müziğine ilham veriyor mu? Evet.
Dünya çapında müzisyenler önünde saygıyla eğiliyor mu? Evet.
O zaman Selda Bağcan'ın tüm bunların farkında olup şöhreti emip hücrelerine yedirmiş olması ve kendini bilmesi, bizi niçin bu kadar rahatsız ediyor?
BAŞARINA SAHİP ÇIK
Kapı gibi Sezen Aksu dururken 'Türk popunun kraliçesi benim' diyenlerle, 'Influencer'ım beeeean!' (yaptıkları, giydikleri, gezdiği yerlerle etki yaratan kişi demek oluyor), 'Youtube'da makyajda bir numarayım' diye övünenlerle, 'Aaaa, bütün sevgililerim güzeldi, mankendi. Kimlerle kimlerle oldum' böbürlenmesi yapanlarla aynı potada mı eriteceğiz Selda Bağcan'ı?
Kim ne derse desin ben eritmiyorum, eritmem.
Çünkü sağlam temellere dayanan bir özgüven ve aslan gibi bir başarı, sahibinin ona sahip çıkmasını hak eder. Ve kişinin kendi değerlerini bilmesi, ukalalık anlamına gelmez. Onun gerçeğini takdir ettiğini, kendini kutlamayı bildiğini gösterir.
İşte senin diğerlerinden farkın da burada başlar.
Selda Bağcan'ı ne olduğunu bildiği için azarladık ya hani ve finalde ona özür bile dilettik ya; bence oturup etrafımızdaki yersiz yurtsuz özgüven patlamalarına ayarsak eğer, yüzümüzde tatlı bir gülümseme yerleşir ve ona haksızlık ettiğimizi anlarız.
Bağcan'ın konuşmasını çok beğendim, hatta örnek aldım. Umarım bir gün kendimi bu kadar sevebilecek kadar gerçekleştirmiş olurum.
Umarım herkes olur.