Evde kalanların fiziki sağlıklarını korumak kadar ruh sağlıklarını da muhafaza etmek gibi bir sorumlulukları var. Beykoz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Psikiyatrist Prof. Mansur Beyazyürek ise evde kalınan süre içinde insanların sanata yönelmelerinin onlara büyük fayda sağlayacağını belirterek, şu muhteşem örneği veriyor:
"Bu dönemde bunalanlar İkinci Dünya Savaşı'nda Leningrad Savunması'nı okusunlar. Hitler tarafından iki yıl kuşatılan şehirde insanlar açlık ve sefalet içindeler. Ekmeği bile karneyle alıyorlar. Bu durumdayken ünlü besteci Dmitriy Şostakoviç, 'Leningrad Senfonisi'ni besteliyor. O sefalet içinde senfoni sahneye konuluyor. Bu senfoniyi çalarken, açlıktan sahnede düşüp ölenler oluyor. Ama insanlar senfoniyi dinlemeye gidiyor. Burada sanata ve sanatçıya verilen değer var. Sanattan beslenme var. Senfoni, hoparlörlerle şehrin dışına verildiğinde Hitler'in komutanları 'Biz şimdi yenildik. Her şeye rağmen bunu yapıyorlarsa biz onlarla başa çıkamayız' diyorlar."
Bir şiir ya da roman yazmayı denemek, ıslıkla da olsa bir ezgi bestelemeye çalışmak, varsın çalakalem olsun, bir resim çizmek... Hiçbirini yapamıyorsak, dünya klasiklerine göz atmak... Bağışıklığı artırmak için şimdilik elimizde başka aşı yok.
Parazit'in söyledikleri
Beni çok etkileyen Parazit filminden söz etmeye devam edeceğim:
Film, özellikle dijital teknolojinin ve sosyal medyanın insan yaşamını nasıl yönlendirdiğini son derece ironik sahnelerle izleyiciye aktarıyor.
Bodrum katında yaşayan ailenin en büyük kabusu, tüm yokluklarına rağmen internetin kesilmesi. Yemek masalarında hamam böcekleri cirit atıyor ama onları hayata küstüren, üst kat komşularının WIFI hattına şifre koyması oluyor. Düşmanları olan kadın, ailenin büyük sırrını deşifre etmek için onları cep telefonu ile görüntülüyor. Sonra da telefonu adeta bir tabanca gibi onlara doğrultup, "Kıpırdamayın, yoksa bu videoyu ev sahibine gönderirim" diyor. Parmağı 'Paylaş' butonunun üzerindeyken, tüm aile ellerini havaya kaldırıyor!
Güney Kore yapımı filmde düşman Kuzey Kore ve onun çılgın lideri Kim Jong-un ile fena dalga geçilirken, bir sahnede de Çin mallarına üstü kapalı bir eleştiri getiriliyor. Çocuk, bahçedeki minik Kızılderili çadırı içindeyken ansızın yağmur bastırıyor. Endişelenen baba, "İnşallah bizim çadır yağmur geçirmez" diyor. Karısı ise "Merak etme, onu ABD'den getirdik" diye cevap veriyor.
Digiturk'teki beIn Movies Premiere HD kanalının yöneticilerinin yerinde olsam, bu şahane filmi haftanın üç günü yayınlardım.
'Dünyanın sonu' değil!
Hepimizin azıcık moral, birazcık enerji, çokça umut aradığı şu günlerde atv Haber'deki başlığı doğrusu çok yadırgadım. Dün kahvaltı haberlerini izlerken, sıra dünyadaki virüsle ilgili gelişmelere geldi. Biz sektörde 'Caption' olarak tabir ederiz. Konuları ayırmak, bir konudan diğerine geçmek için kullanılan görsel ayıraçlardır. Bizim kahvaltı haberlerinin dış dünyadan derlediği koronavirüs haberlerinin Caption başlığı neydi dersiniz? "Dünyanın sonu!.."
Aman can dostlarım, yapmayın, etmeyin. Sizler eğer ekrana koca harflerle 'Dünyanın sonu' diye yazarsanız, bu milletin hali nice olur? Direnci kırılmaz mı, morali bozulmaz mı, enerjisi tükenmez mi? Bu dünya her yüz yılda bir salgın atlatıp, kaldığı yerden devam ediyor.
Aman diyeyim...
Gaf kürsüsü
Hekimoğlu'nun okuduğu gazetenin manşetinde "14 gün kuralı önemli" yazıyor. Belli ki koronavirüs salgını çoktan başlamış. Ama hasta muayene eden doktorların ne yüzünde maske, ne elinde eldiven var...
Zap'tiye
Virüsün adı: Covid 19... Çin'de ilk görüldüğü tarih: 19 Aralık 2019... Göktaşının dünyaya teğet geçmesi beklenen tarih 19 Nisan. Kıyamet 12'den değil, 19'dan vuracak gibi görünüyor.
Ne demiş?
"Eğer planın yoksa hiçbir şey ters gitmez." (Oscar ödüllü Parazit filminden)