Yok yok, yine sokaklardaki vahşetten, cinnetten söz edecek değilim. Onların yazmakla biteceği de yok zaten.
'Vahşi Cennet Türkiye', National Geographic kanalında tesadüfen rastladığım bir belgeselin ismi. Adamlar, ta dünyanın öbür ucundan kalkıp gelmişler.
Aylarca Anadolu toprakları üzerinde mesai harcamışlar ve Türkiye'nin gizli kalmış doğal güzelliklerini, tüm dünyayı kıskandıracak vahşi yaşam manzaralarını kayıt altına alıp enfes bir belgesele dönüştürmüşler.
Ben, dünyada nesli tükendi diye bilinen Mısır akbabalarına ev sahipliği yaptığımızı bu belgeselden öğrendim. Dünyada sadece 20 tane kalan balık baykuşunun sadece Manavgat'ta çoğalabildiğini, bu yıl sürüye yeni bir yavru katıldığını da...
Herkes Caretta Caretta'ların peşine düşmüşken, Dalyan'da 'sini kaplumbağası' olarak bilinen özel türün hayatta kalma mücadelesine de nefes nefese tanıklık ettim. 'Hayalet yengeçler', kumsalın son düzlüğünde yeni yumurtadan çıkıp denize ulaşmaya çalışan minik kaplumbağa yavrularını yakalamaya çalışırken, kendimi "Hadi yavrum, yürü be" diye kaplumbağalara tezahürat yaparken buldum.
Neyse ki kaplumbağalardan çok daha hızlı olan yengeçler, onları yakalayacaklarına, bölgelerini korumak için birbirleriyle kavgaya tutuştular da, yavrular denizi bulabildi. İşte o zaman belgeselin gerçekten de Türkiye'de çekildiğine ikna oldum. Çünkü biz hiç düşman bulamazsak, birbirimizi yerdik...