Ünlü oyuncu Özlem Türkad'ı kimi zaman tiyatroda kimi zaman televizyon dizilerinde izledik. Hepsinde de başarısı tartışılmaz… O insanların evinden biri. İzleyenlerin her zaman sempati duyduğu Özlem Türkad, sırrını şöyle anlatıyor 'Çok tanıdık geleni klişe olmadan oynamak zordur. Bizim işimizin en çok işçilik isteyen, en zor ve bizi bu mesleğe sevdalandıran bir yanı da bu.' Türkad'la, estetiğe bakış açısını, kadın olmanın zorluklarını ve hayallerini konuştuk. İşte Özlem Türkad'ın hayatıyla ilgili tüm merak edilenler…
Nasılsınız? Her şey yolunda mı?
-Teşekkür ederim. Herkes kadar iyiyim. Uzun bir süredir daha iyi anladık ki sağlıktan daha önemlisi yok. O yüzden sağlık yerindeyse "iyiyim" demek gerek bence. Eee setimiz de devam ediyor. Çalışmak çok iyi gelir bana her zaman. Her şey yolunda yani çok şükür.
Nasıl bir ailede büyüdünüz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
-Ben orta sınıf bir Türk ailesinin tekne kazıntısı çocuğuyum. Babam işçi, annem ev hanımıydı. Yetmişbir doğumluyum. Bakırköy'de büyüdüm ortaokul bitene kadar. Mutlu bir çocuktum. Oturduğumuz semt o zamanlar şimdikinden çok daha güzeldi. Tam bir "Seksenler" yaşamı vardı. Komşuluk, arkadaşlık, sosyal hayat çok güzeldi büyümek için. Her şey daha basit ama daha kıymetliydi. Ailem insanlarla bir arada olmayı çok severdi. Eş, dost, akraba hep kalabalık olurdu soframız. Annem rahmetli tam bir Çerkes kızıydı ve Kayserili kayınvalidesinden öğrendikleriyle de mutfakta çok başarılıydı. Annem, babam ve iki ablam tarafından el üstünde tutulup, sevilip çok mutlu bir çocukluk geçirdim yani anlayacağınız.
Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde tiyatro okumuşsunuz. Nasıl karar verdiniz tiyatro okumaya?
-Çok erken yaşlarda, okul öncesi "ben oyuncu olacağım" demeye başlamıştım hatırlıyorum. Neden böyleydi bilmiyorum. Bırakın ailede, sülalede böyle bir örnek yoktu. Bizimkiler severdi ama tiyatroya, sinemaya gitmeyi. Ben ilkokulda gittim ilk çocuk oyununa ve çarpıldım. O dönem televizyonun hayatımıza yeni girdiği ve bize başka bir dünyanın kapılarını açtığı yıllardı. Orada gördüklerim dışında olmak istediğimin tam olarak neye tekabül ettiğini sahnede görünce artık emindim bunun için çalışıp çabalayacağıma. MSM'ye girene kadar da öyle oldu. Bizim okulumuz çok özeldir. Çok şanslı hissederim her zaman orda okuma imkânı bulduğum için. Biz MSM'de sadece tiyatroyu, oyunculuğu değil; usta-çırak ilişkisiyle iyi insan olmayı, doğru olmayı, hayatta erdemli olmanın önemini de öğrendik. Mesleki olarak bizi biz yaptı bu yolculuk ama en çok da insan olarak bizi çok şekillendirdi. Bütün hocalarımıza o yüzden minnetimiz ve sevgimiz bir başkadır.
'7 Numara' dizisiyle girmiştiniz hayatımıza. Yolculuğunuzun tamamına bakınca, kariyer yolculuğunuzdan memnun musunuz?
-"7 numara" yayınlandığı dönemde de, şimdi de çok yenilikçi, kendi mizahı olan, sıcacık bir işti. Hala insanlar izliyor internetten ve hala sevilmeye devam ediyor. Uzun soluklu işlerle insanların hafızasında kalabilirsiniz, bu çok mümkündür. Ama benim şansım hem böyle seyirci tarafından uzun süre sahiplenilmiş, hem de çok samimi işlerde rol almam bence. Baktığınızda oynadığım işler hep böyle. Öyle projeler denk geldi şükür ki. Bundan çok ama çok mutluyum elbette. Kariyerim boyunca yaptığım her iş çok güzel buluştu seyirciyle, tiyatroda da böyleydi. Bir oyuncu için mesleğini severek, isteyerek yapmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri de bu bence. Canlandırdığınız karakterler önce sizin sonra seyircinin içine sinmeli. Doğru yere gitti benim için de bu yolculuk diye düşünüyorum. Dilerim öyle de devam eder.
İnsanların evinden biri gibisiniz. Herkes size sempati duyuyor. Bunun sırrı ne?
-Teşekkür ederim. Bu benim için her zaman duymaktan sonsuz mutlu olduğum bir şey. İşimi doğru yaptığımın bir göstergesi. Gerçekten de gündelik hayatımda da çok karşılığı var. Sokakta beni tanıyıp, sevgisini gösteren kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı birbirinden o kadar farklı insanlar ki. Benim oynadığım karakter bence hepsinin ortak müşterek hafızasında illa bir yere tekabül ediyor. Hem de genelde çok severek, özleyerek hatırladıkları annelerine, ablalarına, ailesinde yaşamış veya yaşayan birine. Sadece bu işte değil hep peşine düştüğüm bir şeydir "gerçeklik" duygusu bir rolü oynarken. Daha fazla sevilmek ya da güldürmek için abartmak da bir tercihtir çoğu zaman. Ama ben bu gerçeklik meselesinden sapmadan, bütünü bozmadan, olması gereken neyse onu yapmaya çalışırım. Böyle oyuncuları izlerken de çok keyif alıyorum bir seyirci olarak. Çok tanıdık geleni klişe olmadan oynamak zordur. Bizim işimizin en çok işçilik isteyen, en zor ve bizi bu mesleğe sevdalandıran bir yanı da bu.
Gerçek hayatta anne olmadığınız halde, bugüne kadar şimdi de olduğu gibi pek çok anne rolü üstlendiniz... Bununla ilgili yaşadığınız ilginç anınız oldu mu?
-Annelik duygusu her kadının içinde olan, kadim ve değerli bir içgüdü. Bu duygu sadece çocuk sahibi olunca ortaya çıkmaz. Hep vardır. İlişki kurduğunuz her insana, canlıya, bitkiye bile yaklaşırken onu anlamak, yaşatmak üzerine hareket edersiniz. Kadın olmanın yaşamda sürekliliği sağlamakla çok alakası var bence. Benim etrafımda başta ailem olmak üzere çok fazla güçlü, akıllı, kendine ve çevresine yeten, üretken, sevgi dolu, şefkatli kadınlar var. Onlardan çok esinleniyorum elbette. Ben zaten hep anaç bir yapıya sahiptim. Özellikle hayvanlara düşkünlüğümü bilen bilir. Evimizde 4 kedimiz ve dışarda sayısız çocuğumuz var ilgilendiğimiz. Bu insanın hayatını gerçekten çok güzelleştiren, anlam katan bir şey. Dediğim gibi; insan da olsa, hayvan da olsa, bitki de olsa onun yaşamasına katkıda bulunmak en başta sizi iyileştirir. Şimdi aklıma gelen bir anım yok ama annelikle ilgili her gün mutlaka ya çevremde ya da şahsen yaşadığım, beni gülümseten yüzlerce olay olur. Merhamet konusunda bir kadın kadar duyarlı erkekler de var, onları da es geçmek istemem. İyi ki varlar. Şu koca dünyayı beraber güzelleştirsek fena olmaz hani!
Bir dönem sağlığınızla ilgili sıkıntılar atlattınız. Şimdi nasılsınız, o dönemden sonra hayatınızda neler değişti?
-Evet, tiroit ile ilgili bir durum oldu. Kanserli dokuya rastlandı nodüllerde ve çok hızlı bir biçimde ameliyat oldum. Tiroit bezleri tamamen alındı. İlaç kullanıyorum artık, ömür boyu devam edecek. 2014 Ağustos'ta oldu bu hızlı süreç ve ben daha ne olduğunu anlayamadan, sağ olsunlar doktorlarım sayesinde mutlu sonla bitti. Bu arada sırası gelmişken bir dipnot düşmek isterim; tiroit ile ilgili tetkiklerin en önemlisinin ultrason olduğunu bu kötü tecrübe sırasında öğrendim. Kanda baktırmak da gerekli ama mutlaka her yıl bir ultrason kontrolü yaptırmalıymışız. İhmal etmesin okuyucularımız. Hastalıklar ve hatta ölümler bize zamanın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatır ya her zaman. Bana da öyle oldu. Hayata bakış açımda olumlu anlamda çok fazla değişim yaşadım. Daha cesur oldum örneğin. Hızlı kararlar alabiliyorum. Hata yapmaktan daha az korkar oldum, çünkü biliyorum ki sağlıktan başka her şeyin telafisi var. İmkânlarım ölçüsünde daha kaliteli zaman geçirmeye gayret ediyorum. Yanlış anlaşılmasın bunun parayla pulla alakası yok. Başkalarını değil de beni mutlu eden şeylere öncelik veriyorum mesela. Kendime ve aileme, evime, arkadaşlarıma daha çok zaman alıyorum. Gezmeyi çok severiz biz eşimle, fırsat buldukça kaçıyoruz. Hayatı ve zamanı daha doğru bir yerden algılamaya başladım yani.
2018'de de kilo vermenizle gündeme gelmiştiniz. Tüp mide ameliyatı olup 35 kilo verdiniz. O süreç nasıl geçti?
-Benim yemekle aram hep iyi olmuştur. Biz yemek yemeyi ve yedirmeyi çok seven bir aileyiz. Üzülünce de sevinince de yemek yeriz biz. Ayıptır söylemesi hepimiz de güzel yemek yaparız, dolayısıyla damak tadımız da fena değildir. Hal böyle olunca benim hayatım rejim yapmak, kilo vermek ve onları geri almakla geçti. Her zaman kiloluydum çocukluğumdan beri. Denemediğim hiç bir yol kalmadı kilo verip de onu koruyabilmek için. Bu tüp mide ameliyatları gündeme geldiğinde çok araştırdım ve sonunda eşimin de desteğiyle yaptırmaya karar verdim. Bunu yaparken asla estetik bir kaygım yoktu. Genetik olarak risk altında olmak ve yaşım ilerledikçe beni korkutan kiloya bağlı hastalıklardı aslında beni harekete geçiren. Tüm ailem şeker hastası. Ayrıca yüksek tansiyon ve kalpten kaybettik anne babamızı. Bir önceki soruda da cevapladığım gibi artık zamanın da önemi vardı benim için. Ağustos 2016' da ameliyat oldum. İyileşme sürecim de çok rahat geçti çok şükür. 35 kilo verdim ve onu koruyorum o zamandan bu yana. Hala porsiyonlarım küçük mesela. Gazlı içecekler, fast food vs. eskisi gibi beni mutlu etmiyor. İster istemez daha sağlıklı olana gidiyor insanın eli de aklı da. Arada yaramazlık da oluyor tabi. Tatlı yemeden duramam mesela. Ama onun da ayarını kaçırmıyorum.
Sektörün oyunculara, sanatçılara dayattığı güzellik algısının zayıflamanızda etkisi var mı? Bu dayatmayla ilgili ne düşünüyorsunuz?
-Ben ameliyat olma kararı aldığımda zaten belli bir yaşta ve uzun süredir devam eden bir işteydim. Amacım kilo verip çok güzel olmak değildi. Sağlıklı olmaktı. Kalan hayatımı daha iyi yaşamak, sevdiğim işimi daha rahat yapmaktı. Piyasanın oyunculara dayattığı bir estetik ve güzellik algısı olduğu doğrudur. Bu içinde bulunduğumuz sistemin bakış açısı çünkü. Ama akıllı oyuncular, yönetmenler ve yapımcılar bu tuzağa düşmezler. Çünkü bakınız etrafınıza; sokakta herkesin altın oranlı yüzü ya da sıfır yağlı, kaslı vücudu yok. Olamaz da. Dolayısıyla bir dizi ya da sinema filmi için cast yapılırken de bu gözle bakılmalı. O zaman daha sahici işler ortaya çıkar. Ben 35 kilo verip 65 kiloya düştüm ve oralarda durmak bana yetiyor. 50 kilo olayım da üç beş de estetik yaptırayım demedim. O zaman o ben olmam, o başka bir kadın ben değilim.
Oynamak isteyip de içinizde ukde kalan bir rol oldu mu?
-Tiyatroda ve sinemada var elbette! Olmaz mı hiç? Hayal kurduran, bugüne kadar oynadıklarımın tam tersi, işçilik isteyen roller var. Ama bunların olması için de size bu rolleri emanet edecek, sizin o rolü nasıl oynayabileceğinizi hayal edecek yönetmenler, cast direktörleri lazım. Neden olmasın belli mi olur? Benim hep umudum var.
Fit olmak nasıl bir duyguymuş?
-Valla fit sayılır mıyım bilmiyorum. 65 kilo civarında dönüp duruyorum. Spor yapmayı pek sevmem, tembelimdir o konuda. Ama bana yürü deyin bir şehri gezerken, sabahtan akşama yürürüm gıkım çıkmaz. Kiloluyken dizimde ve belimde ciddi sorunlar vardı. Bu çok zorlaştırıyordu hayatımı. Yürümek, merdiven çıkmak filan zordu benim için. Şimdi en sevindiğim şeylerden biri bu! Artık rahat ve özgürce hareket edebiliyorum. Hafifleme duygusunu en çok burada hissettim. Bir de ilk zayıfladığımda yolda yürürken vitrindeki yansımamı tanımayıp, ürktüğüm çok oldu. "Keşke kilo vermeseydiniz, ne tatlıydınız tombik tombik" diyenlere de artık kızmıyorum. Onların da bu meseleyi sağlık açısından görüp öyle değerlendireceğini umuyorum günün birinde.
Estetiğe bakışınız nedir?
-Estetik müdahale yaptırmak çok şahsi bir mesele. Kendinizi aynada nasıl görmek istiyorsanız ona göre tercihler yapıyorsunuz. Çok eskiden beri başvurulan yöntemlere her gün bir yenisi ekleniyor. Kimi tamamen var olanı değiştirmek kimi de korumak adına. Ben koruyucu olanlardan yanayım daha çok. Mesleğim gereği özellikle yüzümün değişeceği, mimiklerimin ya da ifademin zarar göreceği bir şey asla yaptırmam. Yaş almayı da seviyorum çünkü. Genel olarak kabul gören bir görünüş var kadınlar arasında. Herkesin birbirine benzediğini düşünüyorum bu şekilde yapılan estetik müdahalelerde. Oysa her insanın ifadesi, enerjisi, bakışı bile farklıdır. Orijinali bozmamak daha doğru geliyor bana.
Kadın olmak sizce zor mu? Kadın olmaktan kaynaklı hem kariyerinde hem de özel hayatında ciddi zorluklar yaşadınız mı?
-Kadın olmanın zor olduğunu hem fiziksel hem kültürel hem sosyolojik olarak kabul etmek lazım. Erkek egemen bir sistemde var olabilmek için birey olarak da, mesleki olarak da binbir zorluk yaşarsınız, hepimiz yaşadık. En medeni kentlerde bile önyargılarla sınanırsınız. Ahlak ve namus nedense hep kadınlar üstünden okunur. Hatta bu bahane edilerek maalesef yüzlerce kadın acımasızca katledildi biliyorsunuz. Toplumu şekillendiren kadınların artık ilk önce erkek çocukları duyarlı yetiştirmeleriyle yol alınacak bu dünyada. Zor ama olmayacak iş değil. Aynı meslek kollarındaki ücret eşitsizliğinden tutun da, her hangi bir adaletsizlikle karşılaştığınızda gerçekten sizi savunan ve doğru yoldan hareket etmesi gereken karar mekanizmalarının da en azından bir kısmının kadın olması şart. Her alanda kadının olması şart! Kadın bakış açısı her zaman faydalıdır. Bu, bir zaman gelecek daha iyi anlaşılacak.
Karakterinizin en baskın özellikleri neler?
-Merhametliyimdir. Çok kolaydır bana dert anlatmak. Yüzü yumuşak derler ya öyle işte. Ama bana ya da başka birine bir haksızlık yapılmışsa o yumuşak yapı bir anda bambaşka bir şeye dönüşebilir. İstemediğim bir şeyi bana asla yaptıramazsınız, yapmam. İçimden bir ses bana doğruyu hep söyledi bugüne kadar, ona güvenirim korkmadan.
Bugüne kadar sizi genel olarak hep iyi projelerde izledik. Sizce yetenek mi güzellik mi iyi rolü, iyi projeleri beraberinden getiriyor?
-Oyunculuk mesleği sadece kolayca tükettiğimiz dizilerden ibaret değildir. Bizim işimizin er meydanı sahnedir. Orada öğrenirsiniz gerçekten bu işi. Sahne üzerinde de her zaman yetenek güzellikten daha çok prim yapar. Bu böyledir. Sahne şeffaflaştırır. Çok güzel olup da sizi hiç inandırmayan bir oyuncuyu izlerken onun güzelliği sizi avutmaz. Ama bakın Türk tiyatrosuna şahane fiziği olmayan ama çok yetenekli onlarca oyuncu sayabiliriz bir çırpıda kadın - erkek. Üstelik çok uzun yıllar baş tacı etmiştir seyircimiz. Birçoğu da sinemada ve televizyonda işlerini yapmaya, geçimlerini bu yoldan da sağlamaya devam etmişlerdir. Kendi adıma (maalesef tam tersinin uygulandığına defalarca şahit olsam da) yeteneğin ve sabrın ki bizim piyasamız için önemlidir iyi projeler getirdiğine inanıyorum.
Rasim Öztekin'in yokluğuna alışabildiniz mi? Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
-Rasim abimizin yokluğuna alışmak pek mümkün değil. Sete her gidişimde onunla ilgili yüzlerce şey hatırlıyorum. Onu gidişinin üzerinden nerdeyse 8 ay geçti. Hatırası ve ışığı hep üzerimizde. Bazen gülerek bazen de gözlerimiz dolarak çok anıyoruz onu, çok seviyoruz ve özlüyoruz çünkü. Bizler için sadece bir iş arkadaşı olmadı Rasim abi. İlk karşılaşmamızı hatırlıyorum Seksenlerin okuma provası için buluştuk ekipçe. Ben tabi ki çok tedirginim Rasim Öztekin var karşımda kolay mı? Bunu hissetti ve benimle konuşmaya başladı. Espri yaptı. Güldürdü. Yaşını ve kariyerini eşitledi benimle oracıkta. Bakın bunu kimse yapmaz kolay kolay. Tüm çalışmamız boyunca bir kez bile incitmedi, hep korudu kolladı. Parmak sallamadan öğretti bana her ne varsa. Oyunculuktan tutun da kulisteki ilişkiler dengesini kurmaya kadar. Bir olay karşısında nasıl davranıyor diye bakarak o kadar önemli şeyler öğrendim ki sayesinde. Şimdi "o olsa ne yapardı?" diye soruyorum kendime bazen. Bunun bile çok faydası oluyor. Ender rastlanan bir ustaydı, ne şanslıyım ki onunla uzun süre çalışmak bana nasip oldu. Bir de çok eğlendik biz onunla çalışırken! Yapmadığı muzurluk kalmazdı çekimlerde bizi güldürmek için. Nur içinde yatsın canımız Rasim abimiz, o hep bizimle.
Ömer Akdemir'le dört yıldır evlisiniz. Nasıl tanıştınız. Evlilik hayatınızda neleri değiştirdi?
-Ömer'le 2015 de evlendik. 6 yıl olmuş. Bize sorsanız 6 ay gibi. Biz sosyal medyada tanıştık. Tam benim tiroit ameliyatı olduğum Ağustos ayının sonunda. Demiştim ya bakış açımda değişim oldu diye. Ömer de bu değişimin ve olumlu bakmanın bir hediyesi bana. Normalde ikimizde çok kontrolcüyken hayatlarımızın özel dönemlerinde bir araya geldik. Taşlar yerine oturdu ve evlendik. Evlilik çok güzel gidiyor. Hayatımızda çok köklü bir değişim olmadı, çünkü çok fazla ortak yanımız var. Hem sevgiliyiz hem arkadaşız biz birbirimize. Çok eğleniriz, çok gezeriz. İkimiz de düzenliyiz mesela. Aynı evi paylaşırken en önemli kriterlerden biri bize göre. Onun mesleği grafik tasarım ama sanatın her dalıyla çok sağlam ilgilidir. Öğrenmeyi çok sever. Merhametlidir. Beni daha iyi bir insan yaptığını düşünürüm hep. Çok kıymetlidir benim için.
Sonsuz aşka inanıyor musunuz?
-Sonsuz sevgiye inanıyorum ben. Aşkın zamanla şekil değiştirdiğini artık hepimiz biliyoruz sanırım. Ama kötü ya da umutsuz bir şey değil bu. Dönüştüğü noktada saygı, güven, samimiyet, şefkat de eşlik ediyorsa o sevgiye tadından yenmiyor o zaman. Mülkiyet duygusu olmadan, sevgiyi ispat etmek ya da yetememek kaygısı olmadan yaşanabilirse ilişkiler daha sağlıklı oluyor ve uzun sürüyor. Sevmek insana en yakışan duygu bence.