Ünlü oyuncu Caner Kurtaran, Sabah TV'nin bu haftaki konuğu oldu. Şu anda kamera önü oyunculuğu ve tiyatro eğitimi veren Caner Kurtaran, ekranlara dönüp dönmeyeceği konusunda açıklamada bulundu. Yaprak Dökümü dizisinde oynarken çok paralar kazandığını itiraf eden Kurtaran, "çok ilgiden yalnız kalma isteği doğdu" diyerek ekrandan uzak kaldığı süreçten bahsetti. Ayrıca ünlü oyuncu, "Bu konu hakkında ilk defa konuşuyorum" diyerek bomba itiraflarda da bulundu.
-Neler yapıyorsunuz biraz ondan bahsederek başlayalım…
Hayat güzel gidiyor. Şu anda eğitim veriyorum, kamera önü oyunculuğu, tiyatro. Bu bana da iyi geliyor, ben de tekrar baştan öğreniyorum.
-Ekranlarda da çok sık yeni yüzler görüyoruz son günlerde. Nasıl buluyorsunuz yeni nesli?
Çok başarılı oyuncular var. Şimdiki jenerasyon çok akıllı, istekli geliyor. Yetenekli bir sürü kişi çıkıyor. Yeterli mi? O tartışılır tabii. Çok iyi olanlar da var ama dizi sektörü farklı bir sektör.
-Oyunculukları da çok sık eleştirir olduk son dönemde, mesela Hazal Kaya'nın oyunculuğunu konuştuk geçenlerde. Hatta baya eleştiri yağdı. Sizin var mı oyunculuğunu beğenmediğiniz bir isim?
İyi oyuncu, kötü oyuncu diye bir şey yok. Doğru oynayan, yanlış oynayan oyuncu var. Çünkü ben oynarım; siz beğenirsiniz, bir başkası beğenmez. Bu göreceli bir şey. Ama doğru oynarsa o itici gelmez.
ROBERT DE NIRO DA GELSE TUHAF OLACAKTI!
-Bir de doğru proje olmasının yanı sıra değişen oyuncuyu da sevmiyor seyirci. Mesela siz "Yaprak Dökümü" dizisinden çıktıktan sonra yerinize gelen oyuncu beğenilmemişti…
Bu çok söylendi, canım benim Hasan. Benim okul arkadaşım, iki alt sınıfım. Ben o rolde oynamasaydım, o rolde başka biri oynasaydı ve üzerine ben gelseydim benim için de aynı şeyi söyleyeceklerdi. Çünkü o göz alışıyor. Bütün aileyi sevdi Türk izleyicisi. Çok benimsedi. İnanılmaz izleniyordu. Ve bir sevgiyle izleniyordu. Benim oyunculuğumun iyi kötü olmasıyla bir ilgisi yok. Oraya Robert De Niro da gelseydi yine tuhaf olacaktı millet.
ÇOK İLGİDEN YALNIZ KALMA İSTEĞİ DOĞDU
-Pek çok projede yer aldınız, ama sanıyorum "Yaprak Dökümü" bir başkaydı. Diziden sonra hayatınızda neler değişti?
Sektör yeni başlıyordu aslında. Ben de yeni mezun sayılırdım. Biz şöhret ve ünlü olmak için girmedik okula. Dizi olunca birden tabii çok tanınıyorsun, bunun karşılığında şöhret, bunun karşılığında çok para kazanıyorsun.
"YAPRAK DÖKÜMÜ" ZAMANINDA ÇOK PARALAR KAZANDIM
-Çok paralar kazandınız mı?
O dönem evet çok kazandım. Sonuçta biz orta gelirli ailelerin çocuklarıydık. Bir anda gelirin çok yükseliyor. Paranın dışında ilgi çok fazla geliyor. Biz kendi aramızda sanatla ilgilenen insanlar olduğumuz için "Niye bu kadar ilgi, ben Caner'im. Bu kadar abartılacak bir şey yok" deyip biraz geri çekilme, yalnız kalma isteği doğdu.
-O zaman sosyal medya da çok yaygın değildi, olsaydı düşünemiyorum…
Yaprak Dökümü ilk internet sitesi kuran dizilerden biri. Oradan sorular geliyordu. O zaman tabii yalnızlığa çekiliyorsun, o dönem de riskli bir dönem.
-O dönem sizin için iyi gitmedi mi?
Aslında şöyle bir gerçek oluyor; sen değişmiyorsun, çevrendeki insanlar değişiyor. Ama sana o şöhrette öyle bir geliniyor ki… Kimi bunu çok rahat atlatıp geçebiliyor, kimi anlam veremeyip depresif bir duruma gelebiliyor. Ve o yalnız kaldığın dönem de tehlikeli bir dönem. Her şey olabiliyor.
YAPRAK DÖKÜMÜ'YLE ZİRVEYE ÇOK ERKEN GELDİM / 'ŞEVKET' ETİKETİ ÜZERİMDE KALDI / BEN 'ŞEVKET'İ GEÇECEĞİM DİYE BİR EGOM OLMADI!
-"Yaprak Dökümü" dizisinden sonra Fahriye Evcen ve Gökçe Bahadır gibi isimler aldı başını gitti. Siz de çok iyi işlerde rol aldınız ama sanki bir zirve noktasına gelemediniz…
Çıta çok yükseldi. Ondan sonra yaptığım işlerde o 'Şevket' etiketi kaldı. Çok uzun süre bu kaldı. Bir oyuncu için hem avantaj, hem dezavantaj. "Ben Şevket'i geçeceğim, ben tap noktaya çıkacağım" diye bir egom olmadı. Benim önümde ne rol var, ben onu yapacağım. Ben bundan keyif alıyorum. Ben o an zaten zirveye geldim, çok erken geldim. Amaç şöhret değil bende.
HER SETTE UFAK TEFEK GERGİNLİKLER OLUR
-Bedia hanım da (Ener) Fahriye Evcen ve Gökçe Bahadır'ın arasının hiçbir zaman iyi olmadığını söylemişti… Sizin aranız nasıldı rol arkadaşlarınızla, var mıydı huzursuzluk yaşadığınız isimler?
Benim yoktu. Ben geleyim, rolümü yapayım, sette de insanlarla gülüp eğlenelim gidelim. Bir de dediğini gibi her sene tekrarı veriliyor. Söylüyorlardı başta fark etmedim. Tabii son 7-8 yıldır fark ediyorum. Hala tekrarı verildiği için beni görüp, "Aa çok değişmişsin, yaşlanmışsın" diyenler oluyor. Bakın 15 yıl önceydi o dizi (gülüyor).
Sette öyle bir durum yoktu. Çok öyle bir şey de görmedim. Açık söyleyeyim, görsem gördüm derim. Her sette olan ufak tefek gerginlikler olur. Çünkü nereden baksan 20 saat çalışıyorsun.
-Eskiden set ortamları daha mı yoğundu?
Çok daha yoğundu, şimdiki kadar konfor da yoktu. 6-7 tane karavan gibi bir durum yoktu. İlk bölümlerde Sultanahmet'te çekim yapıyorduk. Taburede dışarıda oturup makyaj filan yaptığımızı biliyorum. Ama o dizinin bu kadar uzun soluklu ve iyi sürmesinin en önemli etkenlerinden biri senaristleri. Oyuncu kadrosunu yapım şirketi çok iyi kurdu. Bu bir şans da tabii. Biraz piyango da.
-O dönemle ilgili oyunculardan zaman zaman açıklamalar geliyor. Mesela Seda hanım (Demir) set ortamında dışlandığını söylemişti. Siz öyle bir durum yaşadınız mı? Ya da öyle bir durum var mıydı gerçekten?
Benim dikkatimi çekmedi öyle bir şey. Hiç öyle bir şey görmedim. Seda da çok tatlı, iyi bir insandı. Yanlış hatırlamıyorsam o başka bir bölümde okuyordu. Belki o kendi çekingen davranıyordur.
-Bir de Bedia Hanım "sesin güzel değil, kendi sesini kullanma" demiş ya…
O zaman dublaj vardı. Fahriye'yi (Evcen) de başlarda başkası seslendiriyordu. Tolga'yı (Karel) da. Ben kendim seslendiriyordum, ama çok zormuş. Dublajda kendini seslendiren bir oyuncu ne kadar iyi yaparsa yapsın oyunun bence minimum yüzde 30'u 40'ı gidiyor. Fazlası da olabiliyor.
-Öyle veya böyle en iyi dizilerden biri oldu…
Oldu. Türk dizi tarihinde tatlı bir hatıra gibi kaldı o dizi.
BU KONU HAKKINDA İLK DEFA KONUŞUYORUM…
-O döneme ait genel anlamda bir kızgınlığınız, bir kırgınlığınız var mı?
Ben 97. bölüme kadar oynadım. Aradan çok yıllar geçti; çok spekülasyonlar oldu, üzerlerine konuşulan insanlar oldu. O dönem yalnız kalıp geri çekilmede bazı talihsizlik diyeyim, ama bana göre talih. Bazı kaçış yerleri oldu. Normalde benim yapıma hiç uymayan şeyler. Bazı şeylere doğru kaçtım. Kaçtığım şey beni alıp dibe ve kötü bir yere götürdü. Oradan geri dönüş 3-4 yılımı aldı. Ama bu dönemde benim için çok güzel şeyler oldu. Başta isyan ettim, sonra 'bir dakika' dedim ya. Burada bir şey var. Ben tesadüfe inanmadığım için, bir şey olması gerekiyor demek ki. Bu da sert bir şekilde oldu.
Herhangi bir kötü bir şeyi sanat camiasından biri yaptığında bunu bütün dünya biliyor. Ama X bir şehirde bunu biri yaptığında kimse bilmiyor. Bu konu hakkında ilk defa konuşuyorum. Hiçbir röportajda konuşmadım.
-Yani o süreçte kızdığınız şey biraz da kendiniz mi oldu?
Tabii başta kendin oluyor. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorsun, oradan çıkmaya çalışıyorsun. Ama o çıktıktan sonra kızgınlığın geçiyor. Kimi uyanış der, kimi farkındalık der. Ama mutlaka bir şeye inanman gerekiyor. Ben ruha inanan bir insanım. Ruhun bir sınavlardan geçiyorsa onu temizlemen gerekiyor. Temizle ki güzel bir şekilde hayatına devam et.
-Son olarak da Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisiyle ekranlarda gördük sizi... O macera nasıldı sizin için?
Çok keyifliydi. Çok keyif aldığım bir setti. Senaryo, yönetmen, oyuncular hepsi müthiş uyumlu bir ekip… Ben düşman olarak girdim diziye. Ben dedim dışarıda bir yerde beni sıkıştıracaklar, öldürecekler (gülüyor). Rol gittikçe onların dostu olmaya evrildi, ben daha çok keyif aldım. Her şey yağ gibi akıp gidiyor.
-Peki yeni projeler var mı bizi bekleyen?
Görüşüyoruz, bir şeyler var gibi. Aceleci davranmıyorum. Keyifli davranmak istiyorum. İshak'tan çok keyif aldım.
-Son olarak da kısa bir özel hayat sorusu sormak isterim. Güzel giden bir ilişkiniz var, sosyal medyadan görüyoruz. Var mı ufukta bir evlilik planı?
Evlilik düşüncemiz var. Umarım evliliğe de evrilecek (gülüyor). Niyetimiz o. Bizim de 3 yıl oldu. Gayet de güzel gidiyor.
YAZA SÜRPRİZ DÜĞÜN OLABİLİR
-Yaza filan bir sürpriz olur mu?
Olabilir.
KISA SORULAR
-Karşı cinste ilk dikkat ettiğin şey genellikle ne olur?
Gözleri.
-Hiç unutamadığın bir doğum günü anısı var mı?
Yok. Ben pek doğum günü kutlamıyorum.
-Whatsapp'ta birine mesaj gönderecekken başkasına gönderdiğin oldu mu?
Oldu.
-Hiç lakabın oldu mu?
Lakabım olmadı ama Şevket ismi kaldı ya (gülüyor).
-Bana o kelimeyi kullanmasın, küfür etse bile daha iyi dediğin bir kelime ya da cümle var mı?
"Ben sana demiştim." Onu pek sevmiyorum. Zekan aşağılanıyormuş gibi hissediyorsun.
-Hayatından neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsün?
Oyunculukla ilgili olan her şey.
-Pek bilinmeyen, ilginç bir huyun var mı?
Rol çalışırken sessiz sessiz çalışırım. Kafamın içinde döner.
-Kendini yakışıklı buluyor musun?
Yok ama hoş adamım. Yakışıklılık başka bir şey. Kadir İnanır yakışıklı bir adam, Cüneyt Arkın. Yakışıklılık deyince öyle bir şey.
ÇOK KISKANCIM
-Kıskanç biri misin?
Çok, fena. Kıskanırım. Zarar verici değil. O benim yapımda var. Tatlı bir kıskançlık.
-Şıpsevdi biri misin?
Yok. Çok zor.
-Cimri biri misin?
Değilim.
-En çok neye para harcarsın?
Her şeye harcayabilirim. O yüzden bende çok paranın durmaması gerekiyor.
-Stalk yapar mısın?
Yaparım.
-Fake hesabın var mı? (Varsa hiç fake hesabından kendine yorum yaptığın oldu mu?)
Yok.