Ünlü radyocu Ali Şentürk, nam-ı değer Afrikalı Ali; 15 Temmuz gecesi yaşanan hain darbe girişimi sırasında direniş hareketinin önde gelen isimlerinden biriydi. Darbe girişimini haber alır almaz evinden çıkarak Kısıklı'ya giden ve ardından 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde çatışma yaşanırken canlı yayın yapan Afrikalı Ali ile o geceyi konuştuk. Sohbetimiz sırasında zaman zaman gözleri dolan ünlü radyocu; çatışma noktasından saatlerce yaptığı canlı yayını asla unutamayacağını söylüyor...
15 Temmuz'un üzerinden bir yıl geçti. O geceyi nasıl hatırlıyorsunuz?
Her zaman olduğu gibi yine erken saatlerde eve gittim. Sitenin bahçesinde komşularımla sohbet ediyordum. Komşularımdan biri, sosyal medyada bir hareketlilik olduğunu söyledi. Saatler ilerledikçe hareketlilik arttı ve darbe girişimi olduğu bilgisini aldık. Derken, tepemizden uçaklar geçmeye başladı. Kuleli Askeri Lisesi'ne çok yakın bir yerde oturuyorum. O esnada ne yapılması gerektiğini düşünürken, sitenin güvenlik görevlisi Kuleli'den bir araç geldiğini ve askerlerin sıkı yönetim ilan ettiğini, kimsenin dışarıya çıkmaması gerektiğini söyledi. Dört arkadaş direkt olarak Sayın Cumhurbaşkanımız'ın evinin önüne gidip kesin bilgileri almayı düşündük. Saat 22.00 civarı komşularımla Kısıklı'ya gittik. Arabayla gidebildiğimiz kadar ilerledik. Sonra arabayı Çamlıca'nın eteklerinde bırakmak zorunda kaldık çünkü aşırı bir kalabalık vardı. Genci, yaşlısı, çocuğu herkes bir yerlere gidiyordu ama ben Kısıklı'ya gidildiğinin farkında değildim. Kısıklı'da meydana ulaştığımızda trafik kapanmıştı. Binlerce insan vardı; kelime-i şehadet getirenler, salavat çekenler, bağıranlar... Saat 23.30-00.00 oldu. Selalar verilmeye başladı. O esnada ben de Facebook'ta canlı olarak çevremde yaşananları anlatıyordum. Sanki radyoda son yayınımı yapıyormuş gibiydim.
EROL OLÇOK İLE OĞLUNU GÖRDÜM
Peki Kısıklı'dan köprüye nasıl gittiniz?
Kalabalık git gide arttı, o an ayaklanma olduğunu öğrendik. Sayın Cumhurbaşkanı'mız insanları sokağa davet ediyordu. Bu bize daha çok güven verdi. Sokağa bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve vatanını seven biri olarak çıktım. Kısıklı meydanındaki Özel Harekat polis aracından bir anons geldi. Boğaziçi Köprüsü'nde çatışmalar olduğunu ve oraya destek olunması gerektiğini söylüyorlardı. İki arkadaşımla beraber köprüye doğru yürümeye başladık, canlı yayınıma da devam ediyordum. Köprüye doğru yürürken silah sesleri duyulmaya başlandı. O ara helikopterler üzerimizden geçiyordu. Bir yerlerden ateş sesleri geliyordu. O sırada rahmetli Erol Olçok'u gördüm, oğluyla birlikte. Onlar da köprüye doğru yürüyordu. Köprüye yaklaştıkça insanların bir kısmının geriye kaçtığını, onlara ateş edildiğini, insanların öldüğünü, vurulduğunu, yaralandığını duyuyorduk. İnsanlara dedim ki, "Korkmayın, onlar öldürmek için değil korkutmak için ateş ediyor. Plastik mermi kullanıyorlar, kulağıma öyle geldi." Köprüye 50 metre kalmıştı ki, birden insanlar dağılmaya başladı. Birisi bacağını tutuyordu; pantolonu yırtılmıştı, oradan kan akıyordu. Ona yardım etmeye çalışırken, yerden mermilerin sektiğini duyuyordum. Mermilerin tozlarını ve kıvılcımları görüyordum. Daha sonra kendimizi muhafazaya aldık. Köprüde gişelerin yanında duran bir itfaiye aracı vardı. Orada ateş eden asker kılığına girmiş teröristlerden üçü-dördü şu an karşıma çıksa tanırım, o derece yakındım onlara. Başlarındaki rütbeli komutan 'Ateş!' dedikçe, kimsenin gözünün yaşına bakmadan çok yakın mesafeden ateş ediyorlardı. Bizim gruptan birisi çıkıp "Bu hareketiniz kanunsuzdur, Genelkurmay Başkanı açıklama yaptı" dedi ve insanlar bağırmaya başladı. Askerler bunları duydu tabii. Bir ara çatışma şiddetlendi ama insanlar gözlerini karartmış bir şekilde yürüyordu. O ara radyodan tekrar bağlantıya girdim ve durumun vehametini anlattım. Erol Olçok'un şehit olduğu haberini ilk ben duydum. Ama yayında 'Yaralandı' diye anons ettim çünkü hayatını kaybettiğini söylemek içimden gelmedi. Çok yakından tanıdığım ve sevdiğim bir insanın şehit olduğu haberini vermeyi kendime yakıştıramadım.
Çatışma sırasında yaşadıklarınızdan aklınıza ilk ne geliyor?
Saat 03.30-04.00 civarıydı. Bir olay dikkatimi çekti. Motosikletli bir kardeşimiz, sürekli yaralı taşıdı. O motosikleti vuramadılar. Askerlerin bulunduğu gişeleri geçtiğin an ateş ediyorlardı. Ama o motor, zikzaklar çizerek çok süratli gidiyordu. Geçti, tur attı ama bir türlü vuramadılar onu. Birçok kişiyi taşıdı. En son bir helikopter geldi, taramaya başladı her tarafı. Daha sonra saat 05.00 civarı bir tanktan ateş açıldı. Bunu yayında söyledim ama kimse inanmadı. Tank top atışı yaptı orada. Bir motosiklete denk geldi; sanırım orada üç kişi hayatını kaybetti. Gece Mustafa Çalışkan geldi ve bizi sakin olmaya davet etti. 'Polis görevi başında, her şey bizim kontrolümüzde' mesajı verdi. İnsanları biraz sakinleştirdi. Yoksa işte ellerine sopa alanlar, demir parçası alanlar, taş alanlar... Sabah 05.30 civarı da artık polis araçlarından anons edildi: "Lütfen bu kalkışmaya bir son verin. Cumhurbaşkanı açıklama yaptı. Genelkurmay Başkanı açıklama yaptı. Başbakan açıklama yaptı. Bu yaptığınız yasadışı olaydır. Silahlarınızı bırakın." En son bu anonstan sonra oradaki askerler silahlarını bıraktılar. Ve halk bir an; kendini kaybedenler, yakınlarını kaybedenler, yaralananların yakınları birden askerlerin üzerine doğru koşmaya başladı.
Peki sabahın ilk saatlerinde ne yaptınız? Çengelköy'den haber aldık bu arada. Çengelköy'de bizle beraber gelip ayrılan arkadaşlarımızdan iki tanesi çatışmaların devam ettiğini söyledi. Çengelköy'e saat 7 gibi indiğimizde silah sesleri duyuluyordu hâlâ. Yerler kan içerisinde, her tarafta boş kovanlar... Kuleli'den ateş sesleri devam ediyor. Arkadaşlarla bu sefer Kuleli'nin önüne doğru gittik ama önüne yaklaşamadık bir türlü. Çünkü o kadar gözleri dönmüştü ki canilerin, hareket eden ne varsa vuruyorlardı. Orada da 10.30'a kadar sanırım çatışmalar sürdü. Sonra oradaki silah sesleri de kesildi. Akşam 10'dan sabah 10'a kadar yaşadığım bir kabustu sanki. Birisi gelecek, 'Ali artık kalk, uyan rüyadan' diyecek diye bekledim.
Yanınızdaki insanların ölümlerine şahitlik etmek zor olsa gerek...
Köprüdeyken mermilerin ışıklarını görebiliyorduk. Yanımda birisi düştü. Kalabalıktan bayıldı diye düşündüm. Bir yandan da telefonla radyoda yayındayım. Yüz üstü düşmüş birini omzundan kaldırdığımda merminin boğazından girdiğini ve kan fışkırdığını gördüm. Telefonu kapatmak zorunda kaldım. Ona yardım ettik. Akıbetini, yaşıyor mu, yaşamıyor mu bilmiyorum. Saat 4'ten sonra; o ilk gittiğimizdeki bizi ürküten, korkutan mermi sesleri artık korkutmamaya başladı. Bir taşın ya da bir aracın arkasına gizlenerek yayın yaptım. Gece 3-4'ten ten sonra Allah öyle bir şey verdi ki artık; bu kadar insan şehit oldu, Allah yazdıysa ben de ya canımı teslim ederim ya da yaralanırım diyen benim gibi binlerce insan hiçbir şeyden korkmamaya başladı. O mermi seslerinden yere bile eğilmedik, kafamızı bile eğmedik. Türk halkında gerçekten atalarından gelen bir kahramanlık geni var. Merminin üzerine koşanları gördüm; genci de koşuyor, yaşlısı da koşuyor, kadını da koşuyor, açığı da koşuyor, kapalısı da... Herkes mermilerin önüne siper oldu orada. Şanlı tarihimizin, atalarımızın bizlere miras bıraktığı bu toprakları savunan, hala aynı ruhu taşıyan gençler var aramızda.
VATAN AŞKI HİÇBİR ŞEYLE ÖLÇÜLEMEZ
Sayın Cumhurbaşkanımız'ın başlattığı Demokrasi Nöbetleri'nde de yer aldınız. Kısıklı başta olmak üzere Türkiye'deki birçok ili dolaştınız. Neler söylemek istersiniz?
Nöbetler olmadan evvel o gece ben saat 9 gibi evden çıktım, ertesi gün saat 10.30'da Çengelköy'de en son çatışma bitti. Aynı gün, gece hiç uyumadan direk Kısıklı'ya gittim. Yine kalabalık vardı orada. O zaman daha nöbetler ilan edilmemişti. Neyi beklediğimizi bilmiyorduk ama bekledik. Cumhurbaşkanı'mız belki gelir, orada görürüz diye bekledik. Zaten ondan bir gün sonra sanırım nöbetler başladı. Bunu İstanbul'da duymayan yoktu zaten. Bu birlik ve beraberliğin bozulmaması için gerçekten çok güzel bir tespitti. Halk iç içe idi. İlk günlerde, hatta o gece şunu gördüm: O nöbetlerde Kürt, Alevi, solcu, ülkücü, Laz, sağcı, kısacası vatanını milletini seven milliyetçi her kesimden kardeşimiz vardı. AK Partililer de vardı. Nöbetler bunu bir yerde de pekiştirdi aslında. Biz, 11 tanesi İstanbul dışında olmak üzere 24 gün boyunca her gün bir yerde idik. İstanbul'daki hemen hemen bütün ilçelere gittik. Bu arada bize destek olan çok sayıda sanatçı dostumuz, radyocu arkadaşımız oldu. Oyunculardan da gelenler vardı. Özellikle Kısıklı'da ve Taksim Meydanı'nda birçok organizasyonun sunuculuğunu ben yaptım. Oradaki insanların gözündeki vatan sevgisini; anca yaşayanlar, o alana gelenler bilirler. Vatan sevgisi, aşkı hiçbir şey ile ölçülmez. Ben bunu hem yeni yetişen nesilde gördüm, hem akranlarımda gördüm, hem de tabir-i caizse eski topraklarda gördüm. Annelerimizin, babalarımızın gözlerinde gördüm ben bunu.
Peki İstanbul dışındaki illerde coşkular nasıldı?
İzmir'e gittik, Antalya'ya gittik, Adapazarı'na gittik, İzmit'e gittik, Trabzon'a gittik, Rize'ye gittik, Gaziantep'e gittik, Ankara'ya iki sefer gittik... Şimdi şu var: Antalya'da herhangi bir hareketlenme olmamış, yani İstanbulda'ki, Ankarada'ki gibi olaylar olmamış ama orada da müthiş bir kalabalık vardı. Hatta orada vali bey "Ali, biz burada İstanbul, Ankara'daki gibi üzücü olaylarla karşılaşmadık, herhangi bir yaralımız, şehidimiz yok ama Antalya halkı gerçekten devletine vatanına sahip çıktı. İktidara sahip çıktı" dedi. Bu sözler beni çok duygulandırdı. Nöbetlerde gördüğümüz en büyük kalabalık Antalya'da idi ve 45 derece sıcak vardı belki de, hatırlamıyorum. Gaziantep'te de aşırı bir coşku vardı. Gaziantep'te büyükşehir belediye başkanı Fatma Hanım sağolsun, müthişti insanlar.
15 TEMMUZ MİTİNGLERİNE MENFAAT İÇİN DEĞİL MİLLETİMİZ İÇİN GİTTİK
15 Temmuz Demokrasi Nöbetleri'ne katılan sanatçılara halkın ilgisi nasıldı?
Sahneye kimi çağırdıysak hepsi bir popstar havasında karşılandı. Birçok ünlü sanatçı vardı aramızda ama halk tarafından pek tanınmayan sanatçı arkadaşlarımız da vardı. Onlar da aynı ilgiyi, alakayı gördü. Kral FM'den çağrımızı duyup gelen, katılan birçok gönüllü arkadaşımız, sanatçı dostumuz oldu. Onlara ilgi her yerde çok güzeldi. Trabzon ayrı, Rize ayrı bir kalabalıktı. İzmir'de valiliğin önünde de Demokrasi Nöbeti yaptık. Orada da çok yoğun bir ilgi ile karşılandık. Bizi insanlar artık her yere davet etmeye başladılar. Sanatçılarla birlikte her lere davet ettiler bizi. Ve hiçbir karşılık, para beklemeden, hatta uçak paralarımızı kendi cebimizden ödeyerek ya da kendi arabalarımızla gittik her yere. 26 farklı noktaya giden biz radyocular ve sanatçılar, herhangi bir menfaat beklemedi ya da karşılığında bir şey istemedi. Biz bunu menfaat için yapmadık; vatanımız, milletimiz için yaptık.