Son günlerde Türk dizilerinin üzerine çok gelinmeye başlandı. Tek düzelik, basit senaryo ve kötü oyunculuklarla itham edilen yerli malı dizilerimizin, görmezden gelinen, belki de gözden kaçırılan öyle noktaları var ki... Bir benzerine daha dünya üzerinde çok nadir rastlarsınız. Aslında milli dizilerimizin altında bir felsefe yatmasına rağmen bunu birçok kişi göremiyor. Bu üzücü duruma kayıtsız kalamadık. Bu yazıda, Türk dizi sektörüne atıp tutanlara karşı güzide sektörümüzün düşman çatlatan detaylarını ve altında yatan felsefeleri işleyeceğiz.
Sürrealizm (Gerçeküstücülük)
Türk dizilerinin en büyük özelliklerinden biri olan sürrealist felsefe, her yerde karşımıza çıkar. Zengin kız-fakir oğlan çatışması en bilindikleri arasındadır. Zenginin evinde olimpik havuz varken, fakirin evine bidonlarla su taşınır. Zenginin üç katlı evinin her katında iki tuvalet varken, fakirin evindeki tek tuvaleti kullanmak için altı kişi sıraya girer. İşte Türk dizisi böyle bir çatışmanın ortasında dahi aşk çıkartacak kadar gerçekliği zorlamaktadır!
Fatalizm (Kadercilik)
Kadercilik Türk dizilerinin yapı taşlarından biridir. Dizinin başında kendimize yakın bulduğumuz fakir aileyi, birkaç bölüm sonra yalılarının bahçesinde, portakal suyunu yudumlarken görebileceğiniz gibi; dizinin başında zengin olan aileyi de varoş bir dairede, patates haşlamak için su kaynatırken görebilirsiniz. Başlı başına bir realizm eleştirisi olan bu kurgular, fatalist bir yaklaşımla izleyiciyi ters köşe eder. Türk dizilerinde dengeler her an değişebilir. Sürprizlerle doludur.
Hedonizm (Hazcılık)
Türk dizilerinde hedonizme en çok ilişkilerde rastlanır. Senaristin, senaryonun altında yatan felsefeyi en fazla açık ettiği kısımlardır ilişkiler. İki genç birbirine deliler gibi aşıktır. Ancak aralarına kara kedi gibi üçüncü, hatta dördüncü şahıslar girer. Bırakın aşk üçgenini, garip geometrik şekiller oluşturan bu kişilerin birbirinden haberi olup olmamasının hiçbir önemi yoktur. Lafı geveleyip dururlar. Kız veya oğlan çıkıp da 'Uza kardeşim, ben sevdiğimle mutluyum' demez. Çoklu aşk sistemi kurulur. Çünkü, hedonistler devamlı olarak zevk ve hazzın peşinde koşarlar. Aynı zamanda bunun en doğru yaşama biçimi olduğuna inanırlar. İzleyici bu sahnelerde saç baş yolarken, senarist alttan alta hedonizm felsefesini iliklerinize kadar işler.
Optimizm (İyimserlik)
Optimizmin dizilerimizdeki yeri genellikle ayrıntılarda gizlidir. Cebinde beş kuruş parası olmayan adamın kaza geçirip bir ay tam teşekküllü özel hastanede yatması, bu zaman zarfında bilinci kapalı haldeyken başında yapılan duygusal konuşmaları bir şekilde algılayarak gözünü açması, iyileştikten sonra ise sanki bir aydır özel hastanede değil de sağlık ocağında yatmışçasına elini kolunu sallaya sallaya çıkması; birçok dizimizde en iyimser sahneleri oluşturmuştur. Önceden dizilerde hastane ücretini ödeyemeyenler genellikle rehin olarak tutuluyordu. Ama günümüzdeki Türk dizilerinde optimist bir düşünce hakim olduğundan hastane sahneleri de bu durumdan etkileniyor.
Septisizm (Şüphecilik)
Milli dizilerimizin senaryolarına baktığımızda birçoğunda yalan ve entrikalar görürüz. Karakterler sürekli yalan söyler, akıl almaz entrikalar döner. Ama yalancının mumu yatsıya kadar yanar hesabı, hiçbir şey gizli kalmaz, diğer karakterler bir şekilde açığa çıkarır bu yalanları. İşte bu yalanların ortaya çıktığı sahnelerde genellikle septisizm felsefesi kullanılır. Kimsenin ünlü olduğunu, babasının banker olduğunu, annesinin temizlikçi olduğunu, sevdiğini aldattığını, hatta sevdiğinin de onu aldattığını şüpheci bir yaklaşımla çözmek işten bile değildir. Türk dizilerinde kullanılan septisizm akımı, diğer felsefelerin aksine Brezilya dizi sektöründen etkilenerek Türk dizilerinde kullanılmaya başlanmıştır.
Utilitarizm (Faydacı Ahlak)
Özellikle köy veya mahalle dizilerinde mutlaka görmüşsünüzdür. Köyün genç, yakışıklı delikanlısı her zaman çok iyi bir aşık, yardımsever, abi veya evlat gibi vasıflarının yanında daha birçok konuda çok iyidir. Önceden dizilerde hastane ücretini ödeyemeyenler genellikle rehin olarak tutuluyordu. Ama günümüzdeki Türk dizilerinde optimist bir düşünce hakim olduğundan hastane sahneleri de bu durumdan etkileniyor. Köyde bir sorun olduğunda hemen çözer, ahaliyi toplayıp nutuklar atar, kahvenin önünden geçtiğinde tüm ahali ona selam verip en azından bir beş dakika ne kadar yaman bir delikanlı olduğu konusunda gıybet yapar. Köyün tüm kızları ona aşıktır. Çünkü hem iyilik meleği, hem de yakışıklı olduğu için bir nevi süper kahramandır. İşte tüm bu durumun altında yatan felsefe, 'faydacı ahlak' yani utilitarizm felsefesidir. Bu felsefenin babası J.S. Mill'e göre; 'Mutluluk yarar ile elde edilebilir. Herkes kendi yararı ile başkalarının yararı arasında uyum kurmalıdır. O halde, herkes için iyi olanı yapmak insanı mutluluğa götürmektedir.' Türk dizi sektörü, Hindistan'dan sonra bu felsefeyi en iyi işleyen dünyadaki ikinci dizi sektörüdür. Not: İroniden anlamayan nesle aşina değiliz.