Kaç gündür yüreğim pır pır ediyor. Dilimde dua, kalbimde umut var. 'Oya Aydoğan için yazmalıyım' diye oturuyorum klavyenin başına; titreyen parmaklarım, kendiliğinden geri çekiliyor. Kötü haberler almayayım, boş koltuğunu görmeyeyim diye Beyaz TV'deki Söylemezsem Olmaz'ı bile seyredesim yok bugünlerde.
Ölüm ve acı kimselere yakışmaz da, bazılarında gerçekten iğreti duruyor hani.
Tıpkı Oya Aydoğan gibi. Çünkü o; canlı bir pozitif enerji reaktörü, üzerine onlarca baraj inşa edilse bile hızı, debi'si azalmayacak bir neşe pınarıdır.
Bu nedenle gittiğim galalarda, davetlerde Oya Aydoğan neredeyse, yanında yöresinde konuşlanırım ki; pozitifliğinden faydalanayım, akülerimi şarj edeyim. Hele oğlu Gurur yanındaysa, hemen onun gözlerini görebileceğim bir yere konumlandırırım kendimi.
Çünkü bir annenin, oğluyla gurur duymasının zirve noktasıdır onun bakışları. Herkes gibi benim de 'Allah bu ikisini birbirinden ayırmasın' diye dua etmişliğim çoktur.
Oya Aydoğan, Beyaz TV'deki masanın kantar topuzudur aynı zamanda.
Yorumcu arkadaşları birine birazcık fazla yüklenmeye görsün, Oya Aydoğan araya girip hemen gönül alır, paratoner gibi yıldırımı üzerine çeker, ortalığı süt liman eder.
İşte bu yüzden benim umudum var. Oya Aydoğan hayata tutunacak.
Yine sabahın bir vakti Beyaz TV ekranında o güzel gözlerini kocaman kocaman açıp "Geliyollar, gidiyollar" diyecek. Ben de keyifle 'Ben size dememiş miydim' diye yazacağım bu sütunlarda... İnşallah...