İşim, televizyon yazarlığı... Ekrana hakim görüntü neyse, o hafta televizyonda en çok ne yer aldıysa onu yazmak görevim.
Bir haftadır ABD seçimlerine odaklandık. Tüm haber bültenlerinin, bütün tartışma programlarının ana konusu Trump ile Biden arasındaki seçim yarışıydı. Sonunda ipi göğüsleyen Joe Biden oldu. Bizim memlekette kimi zil takıp oynadı, kimi karalar bağladı. Bundan sonra Türkiye-ABD ilişkilerinin nasıl olacağı yolunda kehanetlere girişildi.
İletişim Fakültesi'nde en sevdiğim ders Uluslararası İlişkiler'di. Öyle ki, final sınavı öncesi tahtada bütün sınıfa nerelere çalışmaları gerektiğini, hangi soruların gelebileceğini anlatmıştım. Yüzde 90 isabetle... Ben tam 5 sayfa sınav kağıdı vermiştim. İçine güncel gelişmelerden örnekler de sıkıştırarak. Hemen herkes sınavdan geçti, ben kaldım. Sebebini değerli hocamız Bener Karakartal'a sorduğumda, aldığım cevaptan utandım: "Ukalalığın yüzünden bıraktım seni. Bana Uluslararası İlişkiler dersi vermeye kalkmışsın. Senin 5 sayfalık makaleni okumak zorunda mıyım? Herkes 5 sayfa yazsa, nasıl yetiştiririm sınav kağıdı okumayı?.." Bu ukalalığım bana bir sömestire mal olmuştu.
İşte bu nedenle Trump- Biden meselesiyle ilgili ukalalık yapmaya (!) birazcık hakkım var gibime geliyor.
Öncelikle, ABD'yi -ve dolayısıyla dünyayı- başkanların yönettiğini düşünmek büyük saflık. Çünkü ABD, 'yönetenlerin yönetildiği' derin bir ülke. Hatta 'üst akılların' birbiriyle rekabet ettiği bir coğrafya. Devletten önce şirketlerin kurulduğu, farklı etnik kökenlerin aynı bayrak altında 'nimetlerden yararlanmaya' çalıştığı, bu grupların uzantılarının cansiperane kulis çalışmalarıyla yönetimi etkilemeye giriştiği, başta uluslararası enerji şirketleri olmak üzere 'sermayenin' her daim yönetimde etkin olduğu bir acayip yer... Söyleyin bana, yönetmeye bu kadar hevesli bir ülkede başkanlara iş kalır mı? Onlar sadece vitrindeki cansız mankenler.
Bu nedenle Trump gitmiş, Biden gelmiş fark etmez... 'Üst aklın' işine o an nasıl geliyorsa, konjonktür neyi gerektiriyorsa, Türkiye ile ilişkileri o belirler. Nokta.
TRT Çocuk'un yerli kahramanları
Cumhuriyet Bayramı'nda TRT Çocuk kanalına fena saydırmıştım, bayramın coşkusunu yeterince ekranlarına taşımadıkları için. Sabahtan öğleye kadar TRT Çocuk ekranlarında kızımla izleyeceğim bir program arayıp bulamamış, onun yerine karşımda Heidi ile Vikingler'i bulunca öfkelenmiştim.
Yazımın ardından TRT Çocuk'un Genel Müdürü Bora Durmuşoğlu nezaket gösterip aradı ve bazı bilgilendirmelerde bulundu. Bayram süresince Pırıl adlı çizgi filmde özel bir Cumhuriyet Bayramı bölümü yayınlamış, bir de kanalın tüm kahramanlarının yer aldığı Cumhuriyet klibi yapmışlar. Evet ama yetmez... Ailece çok sevdiğimiz TRT Çocuk kanalımızda gelecek Cumhuriyet Bayramı'nda sabahtan geceye kesintisiz bayram özel programları bekliyorum.
Tabak (deri ustası) sevdiği deriyi yerden yere vururmuş. Benim de TRT Çocuk hassasiyetim bu yüzden. Eh, hep dövecek değiliz ya, bugün de sıra sevmeye geldi. Geçen hafta 12 yaşına giren TRT Çocuk kanalı sayesinde çocuklarımız elalemin hayal kahramanları yerine kendi öz kahramanlarıyla büyür oldular. Pırıl, Ozzy, Elif, Emiray, Ege ile Gaga, Akıllı Tavşan Momo, İbi, Doru, Rafadan Tayfa... Hepsi artık ailemizin üyeleri gibi. Teşekkürler TRT Çocuk...
Gaf kürsüsü
Fabrikada süt kazanının içine girip, banyo yaparak sosyal medyada paylaşan Emre Sayar, mahkemede akıllara zarar bir savunma yaptı: "Ama iç çamaşırımı giymiştim..."
Zap'tiye
Hekimoğlu dizisinin başrol oyuncusu, canlandırdığı doktor karakteriyle Sağlık Bakanlığı'nın kamu spotlarında da rol alan Timuçin Esen, koronavirüse yakalandı. Mucize Doktor Ali Vefa aşıyı bulmazsa halimiz harap...
Ne demiş?
"Türkiye'nin en güçlü sektörü inşaat, en zayıf karnı ise beton. Bu ayıp da bize yeter herhalde..." (Show Ana Haber sunucusu Ece Üner'in İzmir'de yıkılan 8 katlı binanın görüntüsünden sonra söyledikleri)