Televizyoncu dostlarım alınmasın ama şu koronavirüs; karizmanızı fena çizdi. Çünkü bu özel günlerde herkes televizyoncu oldu. Anladık ki, stüdyoya 4 kişiyi toplayıp, ortaya da bir konu atarak geyik muhabbeti çevirmek için televizyoncu olmaya gerek yokmuş. Şimdi internet üzerinden normal vatandaşlar da, ünlüler de bu tür programların feriştahını yapıyorlar. Video konferans yoluyla üç kişiyi yayına bağlayıp, hepsine birer pencere açıyorlar. Kimi magazin gündemini yorumluyor, kimi hayranları için bir şarkı patlatıyor, kimi kulağına çalınan en son dedikoduyu seslendiriyor filan... Ünlü, ünsüz herkesin açtığı YouTube kanallarının reytingi, şu sıralar bildik kanalları sollamış durumda. Eee diziler de artık evden çekilmiyor mu? Öyle koca koca kameralara, spotlara, saatler süren hazırlıklara da gerek yokmuş meğer. Ayıptır söylemesi, yönetmen olmadan da dizi çekilebiliyormuş. Çek cep telefonuyla, gönder montajcıya, tamamdır... Milletin kamera açısı, ışık, vs. pek umurunda değilmiş anlayacağınız.
Eee... Televizyoncular yıllardır milleti enayi yerine korsa, virüs de gelir kor ona!..
Bir Kawasaki eksikti
Dünyanın başında bunca bela varken, bir de karşımıza Kawasaki diye bir hastalık dikildi. Tam da korona çocuklarımıza fazla zarar vermiyor diye sevinirken, bu hastalık 9 yaş altı çocuklarda görülmeye başlandı. Antibiyotik ve ateş düşürücü ilaçlara yanıt vermeyen inatçı bir 40 derece ateşle başlıyor. Deride önce kızarıklık, sonra dökülme ile devam ediyor. Dil şişiyor, çilek yüzeyi gibi desenli ve pütürlü bir hale gelip, iyice kırmızılaşıyor. Eğer tedavi edilmezse kalp ve damar hastalıklarına sebep olabiliyor. Şu anda İngiltere, İtalya, İspanya ve Portekiz'deki vakalar hızla artıyormuş.
Allah cümle evlatlarımızı esirgesin. Mevlam onların eksikliğini bize yaşatmasın. Ama ne yalan söyleyeyim, zaman zaman "Bu dünyaya çocuk getirmek için yanlış bir zaman mı seçtim acaba?" diye de düşünmeden edemiyorum.
Peki ya Meclis'e ceza?
Geçenlerde Survivor yarışmacıları Yasin ile Barış kıyasıya bir kavgaya tutuşmuş, küfür ve hakaretler havada uçuşmuş, tekme yumruk birbirlerine girmişlerdi. Acun Ilıcalı, diskalifiye seçeneğini kullanmayıp, ikisine de ihtar vermekle yetindi. Görüntüler RTÜK'e de intikal etti. Toplanıp, karar aldılar ve tv8'e en yüksek limitten idari para cezası verdiler. Olabilir, makuldür.
Ancak bu kavganın daha beteri, hatta kafaların şişmesine, bileklerin kırılmasına yol açan çok daha büyüğü TBMM'de yaşanmadı mı? Böyle olunca vatandaşta "Eee? Meclis TV'ye ceza verilmeyecek mi?" beklentisi oluştu. Belirteyim istedim.
Trump tüm dünyaya moral veriyor (!)
Malum, ABD Başkanı Donald Trump gaflarıyla ünlü. Hiç unutmuyorum, hortum felaketinin yaşandığı Florida'yı ziyaretinde evi yıkılan ve bahçesine koca bir yelkenli sürüklenen adama şöyle demişti: "Yerinde olsam mutlu olurdum. Baksana koca bir tekne sahibi olmuşsun!.." Trump'ın koronavirüs hastalarına dezenfektan enjekte edilmesini öneren sözleri ise hâlâ dillerde. Son olarak virüse karşı etkili bir ilacın ABD Sağlık Bakanlığı'ndan onay aldığını açıklamıştı. Hemen arkasından Bakanlık'tan açıklama geldi: "Bu ilacın son derece olumsuz yan etkileri olduğunu saptadık. Onay şöyle dursun, bu ilaçla ilgili araştırmaları bile durdurduk..."
Gelelim bizim başlığa: Trump nasıl oluyor da tüm dünyaya moral veriyor? Nasıl vermesin ki! En sıradan, en mütevazı IQ'ye sahip insanların bile içinde "Bir gün ben de ABD'ye başkan olabilirim" umudu belirdi. Bir tek Amerikalılar moralsiz. "Koca ülkeden başkan olarak çıkara çıkara bu adamı mı çıkardık?" diye...
G
af'let kürsüsü
Yeşilköy'de inşaatı süren pandemi hastanesinin şantiyesine giren hırsızlar 74 bin liralık kablo çaldılar. Gel de şimdi "İnşallah o hastaneye muhtaç olursunuz" diye intizar etme...
Zap'tiye
Koronavirüs, hayatımızla birlikte beklentilerimizi de değiştirdi: Siyasetçilerin balkon konuşmaları out, sanatçıların balkon konserleri in!..
Ne demiş?
"Bizim gibi hocayım diyenlerin bile yıllardır anlatamadığını, bu virüs iki ayda bize anlatmadı mı?" (İlahiyatçı Ömer Döngeloğlu'nun koronavirüsten hayatını kaybetmeden önce paylaştığı videodan)