Sunay Akın geçen ay belgesel çalışmaları için
Japonya'ya gideceğini haber verdiğinde köşeye
"Sunay Akın Samuray olursa" diye başlık atmıştım. Dönüşünde aradı. Sesi nasıl heyecanlıydı anlatamam.
"Sen erdin kardeşim" diye girdi söze.
Japonya'da gerçekten Samuray kıyafetlerine bürünmüştü. Hem de öyle böyle değil.
Samuray Müzesi'nde iki
Japon hanımın yardımıyla, 15 dakikalık bir hazırlığın sonunda
"kabuka" denilen o muazzam giysiye nasıl büründüğünü anlatırken, hâlâ o anların heyecanını yaşıyor gibiydi. Şu tesadüfe bakın ki, gerçek samuraylar kılıç kadar, kalemi de ustalıkla kullanan şairlerdi. Kıyafetin, sevgili
Sunay'a
"şıp"diye uyması ve hiç potluk yapmamasının sebebi de bu olmalıydı!.. Pazar sabahı
"Yaşamdan Dakikalar"da
Sunay'ın
Japonya izlenimlerini dinlemeye doyamadım. Hele onlara bir de belgesellere yaptığı özgün müziklerle
"tarihi yeniden besteleyen adam" olarak nitelendirdiğim
Fahir Atakoğlu da eklenince, keyfim ikiye katlandı.
Sunay Akın, sezonun ilk programında
Viyana Doğa Tarihi Müzesi'nden aldığı ay taşlarını
Hıncal Uluç, Haşmet Babaoğlu ve
Nebil Özgentürk'e hediye etmişti. Bu kez
Japonya'da
Hiroşima'ya atılan atom bombasının yerle bir ettiği evlerin enkazından kalan taşları getirmiş. Biri, astronot için küçük ama insanlık için büyük bir adımın bilim adına hayallerimize kaide oluşturduğu en önemli
"yapı taşı" idi. Diğeri ise en büyük insanlık ayıbına imza atanların taş yüreklerinin molozuydu. (Haşmet yine kaytardığı için programda yoktu. Sunay'ın hediyesine ben talibim. Zira "Yaşamdan Dakikalar"daki devamlılığım, Haşmet'ten çok daha fazla!)
Sunay Akın, harika bir de öykü nakletti:
"Son Samuray filmi gerçek bir samurayın, Saygo'nun hayatından esinlenmiştir. Tokyo'da son samurayın bir heykeli var. İkinci Dünya Savaşı'nda Japonya teslim olunca, General Mac Arthur heykeli yıktırmak ister. Ama, tüm Japonya buna karşı çıkınca Amerikalı general bundan vazgeçer. Biz filmin sonunda samurayı son savaşını kaybederken gördük. Oysa, samuray Saygo, son savaşını bir Amerikalı generale karşı ölümünden yıllar sonra kazanmıştır!.." İşte hikayede üçleme diye ben buna derim. Ay taşı, yıkım taşı ve saygı ile inancın abideleştirdiği heykel karşısında çaresizlikten
"taş kesilen" General Mac Arthur... Teşekkürler
Sunay Usta... Bir kez daha...