Ben kaçarım o kovalar, talihim hep tersten yakalar. Şimdi ben neredeyse üç senedir yemek pişirmiyorum. Eh n'apalım yalnızlık insanı bazı zevklerinden uzaklaştırıyor. Daha doğrusu; hayatta bazı şeyler paylaşınca değer kazanıyor. Yemek pişirmek de bunlardan biri. Evde yaptıklarınla yüzü gülen birileri yoksa canın hiçbir şey çekmiyor maalesef. Fonda hemen İbrahim Tatlıses'ten 'Yalnızım Dostlarım Yalnızım Yalnız' çalsın. Tamam, duygu sömürüsünü bırakıyorum. Son kii üç dört, bıraktım. Neyse hal böyleyken dumanı tüten domatesli pilavımı, mis kokan havuçlu kekimi, zeytinyağlılarımı ben bile unuttum artık.
HER ŞEYİNİ VER HER ŞEYİNİ
Hele en son yemek pişirdiğim sevgilimin beni aşçı Jamie Oliver'dan kıskanıp tencereyi kafamda kırmaya niyetlenmesini (deliye bak) de hatırladıkça tövbe etmiştim, bir daha yemek pişirmeyecektim. Ta ki... Geçen gün annemi görmek için Semiramis Pekkan'ın evine gittim. Çaylarımızı hüpletirken haberi aldım. Önceki gece evde otururlarken Ajda, Nevra Serezli'nin oynadığı reklamdaki poğaçaları görünce tutturmuş; "Ev poğaçası isteriiiim..." Tabii annem ve Semiramis'ten böyle bir performans beklemek mümkün değil. Onlar sağlıklı yaşam uzmanlarıdır. Ajda da ne yapsın, boynu bükük üst kattaki evine çıkmış. Annem dönüp "Ayşe sen süper poğaça yaparsın, yapsana hadi" demez mi. Neeey! Ajda Pekkan'a poğaça mı yapacağım? Ama ben o cool kadın değilim. Neyse, bu başarı bana kaldıysa durmayalım, hadi yapalııım. Yardımcımız Selma Abla'yı yanıma dikip önce bir açılış konuşması çektim; "Selma Abla, sen ki gün görmüş kadınsın, ne yemekler pişirmiş bir aşçısın ama bu görev başka görev, Ajda Pekkan'a ev poğaçası yapıyoruz, her şeyini ver her şeyini!" Selma Abla 'başımıza gelenler' bakışını atıp talimatları almak üzere hazır ola geçti. Önce eller yıkandı, sonra gömlek çıktı, tişörtle ferah bir hava yakalandı, saçlar toplandı.
ÇORBA KOKUSU İSTİYORUM
"Selma Abla tezgahı temizliyoruz, un, iki paket kabartma tozu, tuz, yoğurt, zeytinyağı istiyorum." Bu arada ev sakinleri köye ilk kez televizyon gelmiş heyecanıyla mutfağa toplandı. Bir su bardağı yoğurda yarımdan biraz fazla çay bardağı zeytinyağı ekledim. Unu kaba dökmeye başladım, üzerine bir tutam tuz ve iki paket kabartma tozu kattım. Başladım karıştırmaya. Bu işler ince işler. 'aldığı kadar un' koyacaksın ve 'kulak memesi kıvamını' tutturacaksın. Hamuru yoğururken, poğaça müjdesini alan Ajda kapıyı çaldı. Üzerinde eşofmanlarıyla spora gitmek üzereydi. Yine güzel, hep güzel. Benim an itibariyle halimse eşittir: Emine Beder. Yanıma sokulup "Eve gelince poğaça, kek, çorba kokusu almak istiyorum artık. Yemeksiz ev, ev olmuyor Ayşeciğim" dedi. Haklı! Gördünüz mü Süperstar da olsa o da aynı şeyleri özlüyor sizin, benim gibi. O da yemek kokusunun eve yaydığı şefkati, huzuru, ait olma duygusunu arıyor.
AJDA ÇOK MUTLU
Beş dakika sonra o spora gidiyor, ben de hamuru dinlenmeye bırakıyorum. Hamur dinlendikten sonra poğaçanın maydonozlu beyaz peynirli içini hazırlayan Selma Abla'ya kontrol çekiyorum; "Aman abla bol bol hazırla, biliyorsun Ajda çerçeve değil resim arayan bir kişi." Ev halkı bana gülmekten ölüyor. Ama ciddiyim, emeğe saygı lütfen. Poğaçaları aynı Nevra Serezli'nin reklamdaki gelini misali küçük küçük yapıyorum. Üzerlerine yumurta sarısını sürüp çörek otlarını da serpiyorum. Ve önceden ısıttığım fırına koyuyorum. 15 dakika sonra eve kokular yayılmaya başlıyor. İşte bu anı seviyorum. Kendimi nasıl da iyi hissediyorum. Poğaçalar kızarınca fırından alıp bir tabağa diziyorum. Poğaçalar Ajda'ya gidiyor. Hemen telefonum çalıyor, Ajda çok mutlu "Bayıldım Ayşeciğim, çok teşekkür ederim, öyle güzel olmuş ki, tam istediğim gibi..." Asıl ben teşekkür ederim. Neden? Kendimi evde hissettiğim için, uzun zamandır kapımı çalmayan huzura selam çakabildiğim için. Ve demli çayımı alıp kuzucuklarını izleyen gururlu anne edasıyla ev ahalisinin poğaça-çay keyfini izliyorum... Güzel, çok güzel!