"Yeni intikam portalı sosyal medya mı? Neden ifşa ediyoruz?" Bu soruyu grubumuzun aylık yaşam dergisi Cosmopolitan geçen ay bir ankete çevirdi ve bana da yöneltti. İşte dergide yer alan yorumum:
Siber teknoloji ve onun toplumsal hayata yansıması olan sosyal medya, kötü niyetliler için adeta bir 'intikam portalı'na dönüştürüldü.
Aslında dijital dünyada paylaştığımız hiçbir şeyin 'özel' olmadığını artık kabullenmek zorundayız. Elektronik sinyal şeklinde bizden çıkmış olan hiçbir görüntü ve sesin üzerinde mutlak bir kontrolümüz yok. Paylaşımları yaparken, bu acı gerçeği asla ve asla aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor. Zira üç gün önce hayatınızı emanet edecek kadar güvendiğiniz sevgili, onun kalbini kırdıktan üç gün sonra dehşetengiz bir düşman haline gelebiliyor. O zaman da intikam için elinde ne varsa ateşlemekten geri durmuyor. Çoğunlukla da sizin ona bilmeden verdiğiniz 'cephaneyi' kullanıyor. Bu yeni intikam şeklinin sosyal medya yoluyla binlerce kişiye ulaşması ise intikamın tahrip gücünü artırıyor. Aynı durum, mesleki rekabetler için de söz konusu. Her 'özel paylaşım', potansiyel düşmanların eline tutuşturulan bir füze haline dönüşüyor. Şimdilik buna engel olacak bir 'füze kalkanı' geliştirilmiş değil. Yani sosyal medyada yer alan ya da karşısındakine güvenip de en özelini paylaşan herkes tehlike altında.
Özellikle eski evliler ve 'ex' sevgililerin bu yeni intikam yöntemini sıkça kullanmaları dikkat çekici. İnsanlar yıllarca aynı yastığa baş koydukları kişilerin en mahrem görüntülerini, konuşmalarını bile ifşa etmekten adeta zevk alıyorlar. Sevgililikten düşmanlığa geçme sürecinde insanların 'aldatılma' hissiyatına kapılmaları önemli rol oynuyor. 'Aldatılma'dan kastım, sadece cinsellikle ilgili değil. İnsanlar artık ilişkilere başlamadan önce kendilerini 'başkası gibi' göstermekte mahir oldular. Ama 'maskeli balo'nun sonu geldiğinde ve kişiler gerçek yüzleriyle partnerlerinin karşısına çıktığında büyük bir hüsran yaşanıyor. Bu düş kırıklığını ortadan kaldırıp, yaralara dikiş atmanın en kestirme yolu ise 'ifşa'dan geçiyor. Hele ki 'vicdanın' mumla arandığı şu mahşer günlerinde...
Moda hiç durur mu?
Giyim, kuşam, aksesuar sektöründe son bir ay içinde harcamalar yüzde 70 azalmış. Normal tabii, millet evinde bir terlik, bir pijama ile gezip duruyor. Ama moda bu, salgın, virüs vs. dinler mi? Bir kapı aralığı bulup, kafasını uzatacaktır içeri.
Mudo firması da öyle yapmış. Geçenlerde sosyal medyaya verdiği reklamlara rastladım. "Görüntülü konuşma stili" diye başlık atmışlar. Altta, giyinmiş kuşanmış, süslenmiş, püslenmiş hanımlar. Hepsi görüntülü konuşma yapmakla meşguller.
Kadın bu, her ortamda güzel ve bakımlı olmayı ister. Mudo da bu 'zaafı' kullanmış açıkça. Kendince bir 'görüntülü konuşma stili' yaratmış. Satır aralarına da 'Evde olsanız bile teknoloji sayesinde göz önündesiniz, salmayın kendinizi' mesajını iliştirmiş. Bunu gördükten sonra bültenlerdeki bir başka habere gözüm takıldı. Kargo çalışanları isyandaydı. "Önemsiz siparişler yüzünden, maske, eldiven, ilaç, gıda vs. gibi hayati ürünleri ulaştırmakta güçlük çekiyoruz. Millet hâlâ ruj, fondöten, allık siparişi veriyor" diyorlardı.
Anladım ki, herkesin 'hayati öncelikleri' farklı...
Gaf kürsüsü
Milyoner yarışmasında ekonometri mezunu yarışmacı, "Kilosu 20 lira olan fındık için 8 lira ödeyen kişi kaç gram fındık almıştır?" sorusunda önce yarı yarıya, sonra da uzmana sorma jokerini kullanarak "400" doğru yanıtına ulaşabildi.
Zap'tiye
Her yıl denize atılan 20 bin ton plastiği balıklar yiyormuş. Halk deyişini değiştirme zamanıdır: "Kötülük yap, denize at, halik sindirmezse balık sindirir." (Yakında eskiciler hurda karşılığında plastik leğen yerine balık verir mi acaba?)
Ne demiş?
"Erkek bluetooth gibidir, uzaklaşınca başkasını arar. Kadın wireless gibidir, hepsini görür ama en güçlüsüne bağlanır." (Sosyal medyadan)