Son dönemin en ilgi çekici etkinliklerinden biri 'talk'lar; yani bir bilirkişinin, belli bir konu hakkında konuştuğu sohbet ortamları... Bu sohbetler çeşit çeşit; her ilgi alanına uygunu var. Moda, trend, teknoloji, sanat... Cep telefonuma ya da e-posta kutuma şöyle mesajlar geliyor:
'Capricorn'da Taner Ceylan ile sanat sohbetine gidelim mi?', 'Saffet Emre Tonguç, romantik tatil adresleri hakkında tüyo verecekmiş, uğrayalım mı?', 'Soho House'da Zeynep Tosun'la moda söyleşisi olmuş, bak neler anlatmış...' Bu liste uzar gider... sonsuz fikir havuzu Peki bu ihtiyaç neden kaynaklanıyor?
En önemli sebebi; artık bilginin ulaşılabilir olması. Her kafadan bir ses çıkıyor, eline kalemi alan döktürüyor, 'Bu işin piri benim, hodri meydan' diyor. Bir de dijital ortamda, blog'larda, web sitelerinde ve Instagram'da olanı biteni paylaşıp kendini uzman ilan ediyor.
Sonra bir bakıyoruz; araştırdığımız, meraklısı olduğumuz konular hakkında uçsuz bucaksız bir fikir havuzunda yüzüyoruz. Ancak boşa kulaç atıyoruz; hangi bilgi ve tecrübe doğru, kestiremiyoruz.
O yüzden doğru işler yapan başarılı insanların ortaya çıkıp 'Durun' deme ihtiyacı doğuyor. Ve bu sohbet ortamları, her geçen gün daha da çok ilgi çekiyor. Uyanmamız, kendimizi bulmamız ve doğru bilgiye ulaşmamız adına iyi oluyor.
Peki, ben bu internet denilen bilgi havuzunda nelerden sıkıldım, biliyor musunuz?
En ufak bir baş ağrısını araştırdığımda, karşıma çıkan en korkutucu hastalık tahminlerinden... Paranoyam tutuyor, her seferinde 'Aman Allah'ım öleceğim!' diyorum. O yüzden doktorlar, 'Hastalıkları Google'lamayın, yoksa hastalık hastası olursunuz' diyorlar.
Moda alanında dokunmadığı, elini atmadığı, deneyimlemediği ürünleri yorumlayanlar...
Yahu insan kullanmadığı bir markayı nasıl eleştirir, nasıl moda uzmanı olur?
Bir de sinema ve dizi yorumcuları var...
Bir filmi izlemeden yerden yere vururlar; sonra o filme şans tanımaz, göz ucuyla bile bakmazsınız, soğursunuz. Herkes eleştirmen, herkes sinemacı olmuş ya!