Oyuncu ve model Yaşar Alptekin, 22 yıl sonra yeniden evlendiği Nilgün Altınyay'ı 2 Aralık Çarşamba günü kaybetti. Alptekin, bir süre önce yakalandığı kansere yenik düşen Nilgün Hanım'ın hastalık sürecinde neler yaşadıklarını Posta'ya verdiği röportajda anlattı.
Eşi Nilgün Altınyay'ı 2 Aralık'ta kaybeden Alptekin, "Eşim kanserdi ama bilmiyordu" dedi.
Yaşar Alptekin'in açıklamalarından satır başları şöyle:
"Ne söz, ne kelime, ne cümle hiçbiri bu kavurucu acının karşılığı olamaz. İnanın tarifi yok. Değiştirmek, geri döndürmek mümkün değil. Sözün bittiği yerdeyim. Her şey anlamsız, tarifsiz. Evin çatısı çöktü, evimiz başımıza yıkıldı."
"Nilgün koah hastasıydı, biraz da panik atağı vardı. Bir de üzerine akciğer kanseri olduğu ortaya çıktı. Temmuz ayında Süreyya Paşa Hastanesi'ne yatırmıştık, tedavi görüyordu epeydir. Kimselere duyurmadık, o yüzden sizler de duymadınız. Bir buçuk ay hastanede yattı, o süreçten sonra iyiydi. Ardından bir dönem kemoterapi gördü ama atakları başlayınca tekrar hastaneye yatırdık. Zaten hastane ortamı insanı hasta ediyor. Psikolojik olarak da çöküyorsunuz. 20-25 gün hastanede kaldık. Çarşamba sabahı 03.00'te de kaybettik."
"HİÇ OLACAK İŞ Mİ?"
"Hiç ayrılmadım yanından. Hastalıkta da sağlıkta da yanından hiç ayrılmadım. İyi günde yanında olup kötü günü görünce kaçacak halim yoktu. Hiç olacak iş mi? Hep yanında oldum. Keşke daha da olabilseydim."
"Benim için çok doğru bir seçimdi Nilgün. Çok doğru bir insandı. İkinci evliliğimiz de şahane gidiyordu ama iki sene sonra da başımıza bu iş geldi. Resmen ocağım söndü."
"Kemoterapi zor bir süreçtir. Birkaç ay önce saçları döküldü. Fakat kanser olduğunu bilmiyor, saklıyorduk. Bu hastalıkta en önemli şey moral, biz de moralini yüksek tutsun ve hastalık daha yayılmasın diye saklıyorduk."
"SON ÜÇ GÜN ŞUURUNU KAYBETTİ"
"Önlem amaçlı tedavi aldığını söylüyorduk. Takip edildiğini ve araştırma yapıldığını söylüyorduk. Her türlü örtbas ediyorduk. Çabuk demoralize olan bir yapısı vardı, hassastı ama son üç gün kala şuurunu kaybetti. Acı çekmeye başladı, 42 kiloya düştü. Ardından da onu kaybettik. Kanser olduğunu bilmeden öldü."
"Bana 'kanser miyim?' diye sordu, 'hayır, böyle bir şüphe var ama kesin değil. O yüzden kemoterapi alıyorsun' dedim. Yani son zamanına kadar yalan söylemek zorunda kaldım. Zaten biz de temmuzda öğrenmiştik. Öyle aman aman uzun bir süreç geçmedi. Çabuk ilerledi ne yazık ki!"
"Tam 'mutlu oldum' derken elimden uçup gitti ve ben çaresizce bakakaldım. Acılarına tanıklık etmek en büyük acıydı. Günden güne gözümün önünde eridi. Son anlarında hastalığını ondan gizlediğim için yalancı bir adam olarak uğurladım onu!"
"YÜZLERCE HATAMI GÖRMEZDEN GELDİ"
"Hayatı boyunca hep bana inandı. Yaşadığım o değişim evresinde bana herkes 'deli' derken, o bana ve inanışıma saygı duydu. Beni asla yargılamadı. Bilakis anlamaya çalıştı, hak verdi. Tam bir Cumhuriyet kadınıydı. Sarıklı, cübbeli hallerimi bile hoş gördü ve kimselere laf söyletmedi. O bir başka kadındı. Bugüne kadar yüzlerce hatamı hep görmezden geldi ve hep iyiye yönlendirmek istedi. Bunu da vır vır konuşarak değil, güzellikle sakinlikle yaptı. Melek gibi biriydi."
"Tekrar kavuşana dek içimizdeki acı sürecek. Yuvam yıkıldı işte. Ben kendi annemden biliyorum, hanım öldü mü, aile tarumar oluyor. Bizde de öyle olmuştu. Anne, ailede tutkal vazifesi görüyor, aileyi yapıştırıyor. O gidince dağılıyor aile."