Pınar Gültekin... Ne yazık ki yine kadına yönelik şiddetin bize ezberlettiği bir isim. 27 yaşında üniversite öğrencisiydi. Sevgilisi Cemal Metin Avcı tarafından öldürüldü, bir varilin içinde yakıldı, kalıntılarının üzerine beton döküldü...
Bu vahşi cinayet geçenlerde bir kez daha gündeme geldi. Pınar'ın babası Sıddık Gültekin, CHP milletvekillerinin davadan vazgeçmesi için kendine baskı yaptığını açıkladı. Katil ve ona yardım eden kardeşinin biri ya da birileri tarafından korunup kollandığı konusundaki şüpheler önceki gün görülen duruşmada giderek arttı. Hakim heyetinin, sevgilinin 'ağır tahrike uğraması' konusunda adeta delil bulma çabası içine girdiği iddia edildi. Kim tarafından? Bizzat baba Sıddık Gültekin ve ailenin avukatı tarafından... Öyle ki, hafifletici sebep ve tahrik unsuru bulabilmek için Pınar'ın telefonundaki Icloud uygulaması için ABD ile yazışma bile yapıldı. Sonunda baba dayanamadı ve "Bu mahkemeden adalet çıkacağına inanmıyorum" diyerek duruşma salonunu terk etti.
Düşünün; adamın biri, genç bir kadını öldürüp, yakıyor. Sonra da üzerine beton döküyor. "Bu ne koku?" diye soran kardeşine de "Dükkanda bozulan kokoreçleri yakıyorum" diyor. Amacım adaletin çarkına çomak sokmak, mahkeme heyetini etkilemek değil tabii ki. Ama bu davadan kokoreçe benzemeyen çok daha pis kokular geliyor. Hem de CHP'nin yönetim kadrosunu bile seferber edecek kadar... Yoksa, bu kadar vahşi bir cinayete 'mazeret' bulmak için bu denli çırpınmazlardı. Böylesine hunharca, bu kadar planlı ve soğukkanlı bir şekilde işlenen cinayet için nasıl bir tahrik ya da hafifletici neden bulunabilecekse tabii...
Son sözü ise duruşmada Pınar Gültekin'in annesi Şefika Gültekin söyledi: Hakime dedi ki: "Sizin kızınız var mı? Kızınız yakıldı mı? Hiç kızınızın küllerini koklamaya çalıştınız mı?"
Bu son cümleye dikkat: "Hiç kızınızın küllerini koklamaya çalıştınız mı?" Biliyorum, kanunların üzerinde hiçbir güç olamaz. Ama mahkeme heyetinin tüm kanun kitaplarının üzerine acılı annenin bu cümlesini koymalarını arzuluyorum.
Ölüm meleği Yamaç
Geçenlerde de yazmıştım. Çukur dizisinin Yamaç'ının dokunduğu, iflah olmuyor. Kime yakınlaşsa, kimi sevse, kimi koruyup kollamaya çalışsa heder oluyor. Dizide bugüne kadar yer alan karakterlerin neredeyse yarısı onun kolları arasında son nefesini verdi. Babası, sevgilisi, kuzeni, can arkadaşları... Son bölümde bu kez de mahallenin engelli delikanlısı Aykut, hastane yatağında başucunda Yamaç varken hayata veda etti. Tövbe, haşa, koronadan dolayı fazla mesai yapan Azrail, Yamaç'ı kendine asistan tutmuş sanki...
Ve favori kazandı
MasterChef'in daha ilk gününde Serhat'ın isminin yanına bir tik atmıştım. Hem bilgili, hem ciddi, hem de kararlıydı. Oraya şöhret olmak için değil, yarışmayı kazanmak için geldiğini her hareketiyle belli ediyordu. Sonunda finaldeki güçlü rakibi Barbaros'u alt ederek şampiyonluğa uzandı.
Serhat'ın cesaretine de hayran oldum. Final serisinde benim diyen aşçının cüret edemeyeceği son derece riskli yemekleri, alengirli reçeteleri uygulamaktan geri durmadı. Bence bu özellikleriyle birinciliği sonuna kadar hak etti.
Gaf'let kürsüsü
Ankara'da görevli filyasyon ekibi, karantinada bulunan adamın durumunu kontrol etmek için evine gittiklerinde ne görsün? Adam sokakta yapılan mahalle düğününde halay başı!..
Zap'tiye
Önemli olan gözüyle, kaşıyla değil, 'aşıyla' uluslararası dergilere kapak olabilmek. Bkz: Özlem Türeci ve Uğur Şahin. (Bu hafta Der Speigel'in kapağını süslediler)
Ne demiş?
Ağır cıva zehirlenmesi yaşayan Vedat Milör uyardı: "Midye yiyeceğinize pil kemirin daha iyi..." (Aman diyeyim, sakın ola ki pili ağzınıza filan götürmeyin. Adam teşbih yapmaya çalışıyor)