Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, pek çok kez yaptığı gibi köşesinden ilginç bir tartışmanın fitilini ateşledi. Türk Halk Müziği'nin artık türkü değil, Türkçe pop ve rap olduğunu iddia etti.
Bunu hangi istatistik, gözlem ya da veriye dayandırdığını bilmiyorum. Ancak bu ülkenin insanının türküden kolay kolay vazgeçeceğine inanmıyorum. Medya plazalarından aşağı baktıklarında onların ne gördüğünü bilmem ama benim halkın arasında yaşayan bir gazeteci olarak gözlemlerim farklı. Sanayi sitesinde çırak Şahin, eline anahtarı alıp, arabanın altına yattığında Hadise'nin şarkısını değil, hasretiyle yandığı memleketinden Urfa'nın Etrafı'nı söylüyor mesela. Sıra gecelerinde Aleyna Tilki'den söylendiğini de sanmıyorum. Efkârlandığında Tarkan şarkısı yerine Aşık Mahzuni'den uzun hava patlatanlara rastlıyorum sıklıkla.
Türkü yarışmalarında jüri üyeliği yaptığım yıllarda fark etmiştim bu milletin türküye nasıl bağlandığını, kendini ifade etmek için nasıl öncelikle türküyü kendine vesile ettiğini... Türkünün sadece bir eğlence aracı değil, Türk milletinin karakteristik özelliklerine maya olan bir 'kültür' olduğunu... Türkünün, popüler müzik ile kıyaslanmayacak bir derinliğinin bulunduğunu...
Diyeceğim o ki, günümüzde nispeten az dinlenmesi ne Mozart'ı, ne Aşık Veysel'i değersiz kılar.
Türkü, bu memleketin en çok zulme uğrayan müzik türüdür. Daha önce de aşağılandığı, yasaklandığı, sırtında sazla gezene 'kıro' dendiği çok olmuştu. Ama asla yok olmadı. Çünkü... Türk'üz, türkü çığırtırız... Gesi Bağları'nı dinlerken duygulanmayana 'bizden' denir mi?.. Hele ki gurbette; Kanada'da, Avustralya'da, Amerika'da bir dönerci dükkanından hiç tanımadığınız bir sokağa yayılıyorsa...
Kenan Işık'a büyük ayıp
Yani yazmaktan bile büyük hicap duyuyorum. Geçen hafta yüreğimi en çok acıtan olaydı. Bir kendini bilmez, pandemi ile ilgili kısıtlamaları sözde eleştirmek ve bu yolla 'tık' almak uğruna değerli dostum Kenan Işık ve ailesini çirkin emellerine alet etti. "Halimiz Kenan Işık gibi, yaşıyoruz ama yaşamıyoruz" gibisinden saçmaladı, büyük terbiyesizlik etti.
Beni teselli eden ise bu çirkefin sosyal medyada çok güçlü bir şekilde eleştirilmesi, o ibareyi yazıp yazacağına pişman edilmesiydi. Öyle güzel, öyle anlamlı tepkiler verildi ki yüreğime az da olsa su serpildi.
Vicdan, insan olmanın en büyük erdemidir. Allah, cümlemizi 'vicdansızlardan' ırak eylesin..
İşte modern meddah
Geçenlerde "Yok mu bir modern meddah?" diye yazarken, sevgili dostum Sunay Akın'ın Mahya Işıkları'nı nasıl özlediğimi de belirtmiştim. Petrol Ofisi'nden gönderilen bir paketin içinden muazzam bir Sunay Akın sürprizi çıktı. Meğer Mahya Işıkları, Ramazan boyunca Petrol Ofisi'nin YouTube kanalında devam ediyormuş. Paketin içinden bir de sanal gözlük çıkmasın mı? Taktım gözlüğü, girdim belirtilen adrese, Sunay Akın bir kahvenin önünde sanki ete kemiğe bürünmüş karşımda... Hem tatlı muhabbetini dinledim, hem de gözlük marifetiyle etraftaki manzarayı 360 derece izledim.
Modern meddah özleyenlere şiddetle tavsiyemdir.
Gaf kürsüsü
Koca ulusal kanalın (FOX) ekranında nal gibi harflerle Türkçe katliamı: "Geçmesekte ödeyeceğiz..." Üstelik günün tabelası da İşimiz Zor. Siz bile de'leri da'ları ayıramazsanız işimiz gerçekten zor.
Zap'tiye
Şu kısıtlanamayanları gördükçe salgının ilk günleri Wuhan'da demir kapıları kaynaklayıp, pencerelere tahta çakan Çin polisini eleştirdiğim için nasıl pişmanlık duyuyorum bilemezsiniz...
Ne demiş?
Tuğba Ekinci, "23 Nisan'ı niye kutlamadınız?" diye soran takipçisine ilginç bir cevap verdi: "Uzun zamandır TikTok'ta gördüğüm gençler beni gelecekte şüpheye götürdüğü için kutlama yapmak içimden gelmiyor."