Atalarımız ne güzel söylemiş, "Büyük lokma ye, büyük laf etme" diye...
Bundan 8 yıl önceydi. O dönem CHP Ankara Milletvekili olan Sinan Aygün, 4 Mayıs 2012'de FETÖ'nün yayın organı Samanyolu Haber'de katıldığı canlı yayında aynen şöyle demişti:
"Camilerle siyaset yapmak yanlış. Sayın Başbakan eğer bu camiler konusunda samimiyse Ayasofya'yı ibadete açsın. Ayasofya'yı Atatürk ibadete kapattıysa, Tayyip Erdoğan da açsın. Gidip Tayyip Erdoğan'ın elini öpeceğim." (Dileyenler, herhangi bir arama motoruna 'Sinan Aygün Ayasofya el öpme' diye yazarak o ibretlik videoyu izleyebilir)
Ayasofya 86 yıl sonra ibadete açıldı. Hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın girişimiyle... Şimdi yanıtını merak ettiğim pek çok soru var. Sinan Aygün sözünü yerine getirecek mi? Getirirse, 'el öpme töreni' nerede, nasıl yapılacak? Koronavirüs önlemlerine nasıl uyulacak?
Bekleyelim, görelim...
Katina'nın elinde makası...
80'li yılların sonuna doğruydu. Güneş gazetesinin Ekran eki için Seyfi Dursunoğlu, nam-ı diğer Huysuz Virjin ile röportaja gidecektim. Huysuz Virjin o dönem Elmadağ'daki kabarelerde müthiş bir gece şovu yapıyordu. Mekana gelenlerin çekeceği vardı. Çünkü 'Huysuz'un diline düşme' tehlikesi (!) bulunuyordu. Gelin görün ki, sanatçılar ve sosyetenin ünlüleri "Huysuz beni de diline dolasın, bana da laf atsın" diye adeta onun gözünün içine bakıyorlardı. İşte o nedenle genç bir muhabir olarak Huysuz'un evine giderken dizlerim birbirine çarpıyordu. Ya beni de alaya alırsa diye...
Koşuyolu'nda bahçeli, mütevazı evine gittiğimde fena halde yanıldım. Beni o çaçaron, biraz da edepsiz Huysuz değil, nazik, terbiyeli bir 'İstanbul beyefendisi' karşıladı. Çoklu karakter sahibi olmak psikolojide bir hastalık olarak nitelenirdi. Ama Seyfi Dursunoğlu ve Huysuz Virjin dünyanın en parlak, en yaratıcı, en eğlendirici iki karakteri olarak aynı bedende yaşıyordu. Terzi atölyesine dönüştürdüğü odasından ise çok etkilenmiştim. Ünlülerin ona bağışladığı sahne kostümlerini alıyor, kesiyor, biçiyor, dikiyor, ortaya muhteşem elbiseler çıkartıyordu. Hele fileli çoraptan yaptığı bir şapkası vardı ki, gözlerime inanamamıştım. Meşhur şarkısındaki, makası bir türlü kesemeyen Katina'nın aslında onun ta kendisi olduğunu o an anlamıştım.
Sonraları iyi dost olduk. O sahnede ve ekranda şov yapıyor, ben bir övüyor, bir eleştiriyordum. Eleştirdiğim, hatta yerden yere vurduğum yazıları bile tıpkı övdüklerim gibi anlayışla, nezaketle karşılıyor, telefon açıp teşekkür ediyordu. Türkiye, tartışmasız en iyi şovmenlerinden birini yitirdi. Şimdi gittiği yere kim bilir nasıl neşe ve eğlence katıyordur. Güle güle Seyfi Ağabey... Ya da Huysuz mu desem?..
Plajda sinema keyfi
Türk Telekom'un Kuruçeşme'deki bir otoparkta otomobil içinde açık hava sineması etkinliğine başlamasının ardından bir girişim de Kilyos'taki Tırmata Beach'ten geldi. Bundan böyle yaz gecelerinde püfür püfür Karadeniz esintileri eşliğinde şezlongunuza uzanıp açık hava sineması keyfi yaşayabileceksiniz. İlk gösterime ben de katıldım. Perdede, Naim filmi, şezlongların üzerinde dalga sesleri eşliğinde müthiş bir gece yaşadım. Gösterimler yaz boyunca cuma, cumartesi ve pazar 21.00'de yapılacak. Bu arada evimize 15 dakika mesafede, yani burnumuzun dibindeki Tırmata Beach, 9 yıldır faaliyetteymiş de haberimiz yokmuş. 6 bin kişilik şezlong kapasitesi, 6 dönüm çim alanı, 600 kişilik restoranı, beach kafesi ve Kite Surf Okulu ile yıllardır ziyaretçilerini ağırlayan plaj, İstanbul içinde Bodrum ya da Çeşme keyfi yaşatıyor.
Son olarak, akşam plajda sinema keyfi yaşamak isteyenlere tüyo: Sırtınıza kalın bir şeyler almayı sakın unutmayın.
Gaf'let kürsüsü
Zonguldak'taki düğünde takıları önlem olarak cansız mankenlere takan davetliler, sıra tebrik faslına gelince gelin ve damadı sarılıp öptüler.
Zap'tiye
Bizi eğlendirenler birer birer öte dünyaya göç ediyor. Onların yüzleri duvarlara asılıyor. Bizim ise giderek yüzümüz asılıyor.
Ne demiş?
"Maske yakışmadı sanma / Al bir Falım rahatla / Sadece gözlerin yeter / Ona aşkını anlatmaya..." (Sakız reklamındaki mani)