Yanıbaşımızda bir insanlık dramı yaşanıyor. Binlerce Suriyeli; kadın, yaşlı, hasta, çoluk, çocuk demeden yollara düştü, kapımıza dayandı. Türkiye, insanlık onurunun gereğini yaptı ve kapılarını bu çaresiz insanlara açtı.
Tarih: 18 Haziran 2011.
Haber bültenleri, Angelina Jolie'nin Hatay'ı ziyaret görüntülerini yayımlıyor.
Etrafında bir koruma ordusuyla kampa gelen Jolie; tüm mültecilerle, özellikle de çocuklarla ilgileniyor.
Çünkü bir yerde göç varsa, orada en fazla çocuklar mağdur olur.
Toprağından, evinden, arkadaşlarından değil; hayallerinden ayrıldığı için yolculuklar en fazla çocukları vurur. Haber süresince, çocukların yüzlerine bakıyorum.
Kampa Angelina Jolie'nin gelmesiyle, hepsinin yüzü ayrı gülüyor.
Belki babaları, anneleri için gelen bir dünya yıldızı ama çocuklar için öyle değil. Çocuklar için o, sadece bir misafir, oyun arkadaşı.
HADİ ANGELINA İP ATLAYALIM
O misafiri coşkuyla karşılıyorlar. Günler sonra da olsa, normal hayatlarına dönüyorlar çünkü. Kalabalığın arasında bir kız çocuğu görüyorum...
Tüm görevlileri aşıp, Angelina Jolie'nin karşısına çıkıyor. Anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor. Tercüman çevirmekte zorlanıyor ama o anlatmaya devam ediyor. Sonra eliyle çadırların orayı gösteriyor. Çok sonra anlaşılıyor ki küçük kız Angelina'dan, çadırın arka tarafına gelip kendisiyle oyun oynamasını istiyor.
Çocuk her yerde çcouk....
Tarih: 18 Haziran 2011.
Aynı saatlerde BBC'de, Srebrenica katliamının baş sorumlusu Ratko Mladic'in yakalanışıyla ilgili bir belgesel yayımlanıyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa topraklarının gördüğü en büyük insanlık suçunun yıllardır bulunamayan sorumlusu; ortaya ekonomik destek ve Avrupa Birliği üyeliği tehdit kartı koyulunca kıskıvrak yakalanıyor.
Srebrenica, bu yüzyılın en büyük ayıbı. İnsanlıktan, demokrasiden, gelişmişlikten bahseden Avrupa; Srebrenica'nın her baharda çiçeklenen toplu mezarları orada durdukça iflah olmayacak. Ratko Mladic şampanya içerken, dışarıda binlerce sivilin öldürülmesine göz yuman Birleşmiş Milletler de iflah olmayacak.
HAYALLERİ YIKMAYIN
Çünkü göz yumdukları sadece binlerce sivilin öldürülmesi değildi; binlerce çocuğun hayallerini de yıktılar. Binlerce çocuğu babasız, abisiz, oyuncaksız bıraktılar.
Bugün Srebrenica'da hâlâ insanlar, ellerindeki fotoğraflarla babalarını arıyor; dünün çocukları onlar. Mladic'i anlatan belgeselin son sahnesinde, 20'li yaşlarında bir çocuk çıkıyor ve şöyle diyor: "Küçücük bir çocuktum. Evimizden alınmış, başka yerlere götürülmüştük. Aylar sonra döndüğümüzde, babamız yoktu. Arkadaşlarım, oyuncaklarım; hiçbirisi yoktu. Bu savaş benim çocukluğumu çaldı."
Şimdi elimize bir oyuncak alıp, Hatay sınırına gitme, o binlerce çocuğa, çocukluklarını geri verme vakti. Göze sokmadan, peşimize kameraları takmadan; belki ilk kez olsun, gazetecileri atlatmaya çalışarak...
Şimdi o çadırın arkasına gidip, o küçük kızla ip atlama zamanı...