Şehri, Ahmed Arif'in şiirindeki gibi sevmek gerek
SABAH Yazarlar Kulübü'nün bu ayki durağı Diyarbakır'dı...
9 bin yıldır yaşamın hiç kesintiye uğramadığı Diyarbakır, bizi yağmurla karşıladı.
Ama GÜNAYDIN'ın deneyimli muhabirleri Ömer Karahan ve Hakan Uç'la birlikte yağmura hiç aldırmadan kadim şehri sokak sokak dolaştık.
Kahvaltımızı tarihi Hasan Paşa Hanı'nda yaptık. Sac kavurmalı yumurta, güveçte peynir gibi lezzetlerle tadına doyulmaz bir kahvaltıydı. Hanın altında bulunan sahaf da kitapseverler için adeta bir cennet.
Kahvaltıdan sonra Cahit Sıtkı Tarancı ve Ahmed Arif'in evlerini ziyaret ettik.
Geleneksel Diyarbakır mimarisini büyük ölçüde koruyan bu evler, aynı zamanda müze ve kültür merkezi olarak hizmet veriyor.
800 YILLIK GÜNEŞ SAATİ
İslam âleminin beşinci Harem-i Şerif'i olarak kabul edilen Ulu Camii'ye gittiğimizde dikkatimizi ilk çeken, sibernetiğin babası olarak kabul edilen bilgin El-Cezeri'nin yaptığı, 800 yıldan uzun bir geçmişi olan güneş saati oldu. 639 yılında Hz.
Ömer döneminde şehrin en büyük mabedi olan Martoma Kilisesi'nin bulunduğu alana inşa edilen Ulu Camii, birçok farklı uygarlığın izlerini taşıyan büyüleyici bir ibadet merkezi.
CİĞER VE BURMA KADAYI F
Daha sonra yolumuz, Diyarbakır'ın en ihtişamlı köprüsü On Gözlü Köprü'ye düştü. Köprünün altından geçen Dicle nehri, fotoğraf çekmek için en gözde yerlerden biri.
Öğlen yemeğinde ise meşhur Diyarbakır ciğerini tattık. Diyarbakırlı dostumuz Nevruz Aytek, bizi Umut Ciğercisi'ne götürdü. Çok salaş bir yerdi ama uzun zamandır bu kadar güzel bir ciğer yememiştim.
Nevruz, yemekten sonra burma kadayıf yemek için bizi Sıtkı Usta'ya götürdü. Burma kadayıfı kim icat ettiyse ona saygılarımı sunuyorum, yok böyle bir lezzet!
Büyüklüğü itibariyle dünyada birinci, uzunluğu açısından ikinci olan Diyarbakır Surları; dünyanın en geniş taş kemerli köprüsü Malabadi, 7 bin yıllık Diyarbakır Kalesi, 30'dan fazla uygarlığın izlerini taşıyan, 8 bin yıllık geçmişe sahip Hevsel Bahçeleri, Mar Petyum Kilisesi... Diyarbakır'da gezilecek yerler saymakla bitmez.
Diyarbakır'ı büyük şair Ahmed Arif gibi düşünelim ve sevelim: 'Açar kan kırmızı yediverenler / Ve kar yağar bir yandan / Savrulur Karacadağ, Savrulur zozan... / Bak, bıyığım buz tuttu, üşüyorum da / Zemheri de uzadıkça uzadı / Seni baharmışın gibi düşünüyorum, Seni Diyarbekir gibi / Nelere nelere baskın gelmez ki, seni düşünmenin tadı...'