Cannes'da bir davette tanıştığı Amerikalı genç kadının önünde üç saat sonra diz çöküp evlilik teklifi yapan, o gece sabaha kadar gözlerine baktığı kadını ertesi sabah Amerika'ya uğurlayan arkadaşımızdan söz etmiştim birkaç hafta önce. "Hayır" yanıtı almıştı. Çünkü genç kadın, Türkiye ile Amerika arasındaki mesafeden korkmuştu.
Ama bizimki pes etmedi. Gitmeyi kafasına koydu. İstanbul'da bir ilişkiden diğerine koşan, bu ilişkilerde kendini çokça yorgun hisseden arkadaşımızın yeniden tazelenmesi, heyecan duyması bizi de heyecanlandırdı.
DEVAMI GELSİN İSTİYORUM
Dedi ki; "New York'ta uçaktan indiğimde sadece 'Geldim' diye bir mesaj atacağım. Belki de yanıt vermez. Ama ben hiç olmazsa bir şeyin peşinden koşmuş olacağım.
Aklımda kalmayacak. Bugüne kadar hep kazandım, kendime bir kez kaybetme hakkı tanıyorum.
Bu da bir deneyim."
Ve Amerika için vize işlemlerine başladı.
Son günlerde sesi soluğu çıkmayınca "Eyvah" dedik, "Yine vazgeçti."
Yazdığım yazıdan sonra "Aşkın peşinden giden böyle bir erkek kaldı mı?" sorularını soran sizlere biraz mahçup olacaktım ama onu da yazacaktım.
Diyecektim ki; "İşte kadınların çok bildiği tipik bir erkek davranışı. Daha gitmeden heyecanını yitirdi."
Ama öyle değilmiş.
Geçen gün onunla bir yemekte buluştuk.
Vizesini almış. Ve yarın New York'a uçuyor. İstiyorum ki; Cannes'da başlayan bu masal gibi hikayenin devamı gelsin.
FİLM TADINDA BİR HİKAYE
Mesafelere rağmen; iki insan, henüz hiçbir önyargıya sahip olmadan aşkla birleşebilsin.
Biraz film tadında bir hikaye ama belki de mutlu sona gider, kimbilir...
Belki aşka olan inanç yeniden tazelenir.
Belki aşkta dil-din-ırk ve mesafenin önemli olmadığını yeniden anlarız, yeniden umutlanırız, iki insanın gerçekten, sadece aşk için birlikte olduklarını görürüz. Hesapsız, kitapsız...
Gelişmelerden sizleri haberdar edeceğim.