Yok böyle ölüm... Bir sabah uyanıyoruz ve o artık yok. Gitmiş... Süresi bitmiş... hesabı kapanmış... İnanmak istemiyoruz. Biri çıkıp "Şaka" desin istiyoruz. Hatta o yaramaz çocuk haliyle karşımıza dikilip; "Kandırdıııımmm" desin istiyoruz. Olmuyor! Giden gidiyor, geri gelmiyor. Defne Joy Foster... Neşenin, eğlencenin, her zaman umutla bakmanın, coşkunun, hayatta başımıza ne gelirse gelsin, hani her şeye rağmen dans etmenin adı. Bir anne ama o aslında büyümemiş bir çocuk. Defne'yi kaybettik... Kim inanır? Dün sabah uyandığımda aldım haberi. O andan beri içimde bir boşluk, göğsümde sızı oturuyorum. Defne ve ölüm aynı cümleye hiç yakışmıyorlar ki...
ÖLÜME KARŞI BİLE...
Bir yanlışlık olmalı... Ama yok... Olsa keşke... O kötü haberden beri herkes bir şey yazıyor, herkes bir şey söylüyor. İnternette haddini aşmış yorumları gördükten sonra devamını okumayı bırakıyorum. İnsanlar bu kadar kötü olabilir mi? Olabiliyorlar malesef. Ölüm karşısında bile... Şimdi gözümün önünden 'Yok Böyle Dans'taki halleri geçiyor Defne'nin. Hani ani sevinçleri, sevilmeyi deli gibi isteyişi, kabullenişi, bedeniyle kavgası, hayatta verdiği mücadeleye rağmen bunu kimseye yansıtmadan herkesi gülümsetmesi...
IŞIĞINI DA GÖTÜRDÜ
Sonra Saba Tümer'e söylediği şu sözler düşüyor aklıma; "Ben herkesin beni sevdiğini zannediyordum, şimdi internette yazılanları okuyorum meğer beni ne kadar çok sevmeyen varmış. Çok üzülüyorum..." Keşke üzülmeseydin Defne, keşke heyecanlı yüreğini kırmasaydın. Çünkü hani derler ya "Bu işler böyle" diye, o hesap işte. Biz seni çok sevdik Defne. Ve çok üzgünüz. Nur içinde yat. Her neredeysen ışığını da yanında götürdüğüne eminim...