Ezel'in senaristleri yine yaptı yapacağını... Biz, "Ali mi yoksa Ezel mi hapse düşecek?" diye yazı tura atarken, onlar parayı yine dik getirdiler. Kenan Birkan'ı ve savcıyı 'ketenpereye' getirip, Kerpeten'in serbest kalmasını sağladılar. Peki ya adalet? Öyle ya, bu Kerpeten Ali dediğimiz adam, hiç suçu günahı olmayan bir güvenlik görevlisini sırf arkada tanık bırakmamak ve Ömer'i daha uzun süre içeride tutmak için gözünü kırpmadan öldürmedi mi? Dahası, güvenlikçinin oğlu Eren, sırf bu yüzden intihar etmedi mi? Yani Kerpeten'in ağzında iki günahsızın kanı öylece duruyor... Ne olacak şimdi? Vallahi bu senarist tayfasının işi hiç kolay değil. Kerpeten Ali diye bir karakter yaratırsınız, o karakter öyle gelişir, serpilir, büyür ki, kaleminizi elinizden alıverir. Adamı içeri tıksanız olmaz, öldürseniz olmaz. Çünkü hikayenin tadı kaçar. Belli ki Kerpeten konusunda adaletin tecelli etmesi biraz daha zaman alacak... Bu arada son bölümün yıldızı Barış Falay'dı. Hem kendiyle, hem Azad ile hem de babasıyla hesaplaştığı sahnelerde döktürdü. Ben de senarist olsam, bu karaktere kıyamam yani... Diğer yandan Türk dizi tarihinin en 'karanlık', en 'flu' karakterinin kesinlikle Eyşan olduğuna hükmettim. Kadın her karede ayrı ruh haline bürünüyor. Bir sahnede müşfik anne, sadık sevgili, bir sahnede intikam meleği, entrikaların efendisi... Bir bölümde Ezel'in baş düşmanı, diğerinde onun casusu... Bir an Bade'nin kıyı feneri, başka bir an sinsice karinasına isabet eden torpili... Cansu Dere'ye de kocaman bir bravo! Her şeyden önce bu rolü canlandırırken ruh sağlığını koruyabildiği için...