Seksenler dizisi TRT'de bilmem kaçıncı kez yeniden başladı. 80'ler biter mi? Bitmez. Çünkü o kadar çok şey yaşadık ki 80'lerde, 90'larda... Allah, 'Modern Vakanüvis' Birol Güven'in kalemindeki mürekkebe zeval vermesin...
Seksenler'i izleyicinin gözünde kıymetli kılan, sosyal mesajları en eğlenceli şekilde alıyor olması. Sezonun ilk bölümünde de 'kamu spotu olmayan kamu spotlarının' resmi geçidi vardı.
Ahmet (Şoray Uzun) dilimizdeki kahve enflasyonuna göndermede bulundu ilk olarak: "O kadar çok kahve çıktı ki, kendi kahvemize Türk Kahvesi demeye başladık. Eskiden 'İki orta bi sade' dedik mi kahveci derdimizi hemen anlardı." Sonra unutulan komşuluk ilişkilerini hatırlattı: "Komşuluk bizim eski mahalledeydi. Dört sokak ötedeki adamın her şeyini bilirdik. Ben şimdi üst kattaki komşunun adını bilmiyorum. Geçenlerde asansöre bindim, 22 numara ile 36 numara, 25 numaranın dedikodusunu yapıyorlardı. Şu hale bakın, tüm komşular, birer numaradan ibaret kaldık."
Pastacı Sami, demans olan annesinden söz ederken, annesinin, babasının yaşlılık hastalıklarıyla uğraşan evlatlara adeta kıyı feneri oldu: "İki kızım vardı, Allah bana bu yaşımda bir kız çocuğu daha verdi. Ben artık onun hem babasıyım, hem evladı..."
İlk bölüm, yakın zamanda yitirdiğimiz Rasim Öztekin'e saygı duruşu tonları da taşıyordu tabii ki. Seksenler'e henüz Fehmi Baba'nın ölüm haberi düşmedi. Fehmi şimdilik tatilde, Ayvalık'ta tutuluyor. O acı haberle gelecek dramatik şoku, sanırım yeni bölümlerde hep birlikte yaşayacağız. İlk bölümde Fehmi Baba'nın boş koltuğu geldi ekrana sıklıkla. Bir de Ferdi Özbeğen'den "Ah o günler" çaldı ki, yürek dayanmaz.
GENÇLİĞİMİ GÖMERKEN
Yakın arkadaşım merhum Rasim Öztekin'in eşi, değerli dostum Esra'ya henüz taziye telefonu açamadım. Kötü haberi sanki o verecekmiş gibi geliyor bana. Rasim'in, telefonumdaki numarasını da silemedim. Sanki asıl o zaman ölecekmiş gibi...
Ne tesadüftür ki, biz Rasim'le tam da 1980'de tanışıp üniversite arkadaşı olmuştuk. Kim bilir belki de bu kez Seksenler'i izledikten sonra içimi garip bir huzur kaplamasının nedeni buydu... Jenerik inerken, kabir ziyaretinden dönmüş gibi buruk bir rahatlık sardı içimi. Farkında olmadan gençliğimin mezarını suladım sanki...
Ateş ile barut ah yan yana durmaz
Sertab'ın bu şahane şarkısını aklıma getiren, Star TV'nin yeni program tanıtımı oldu. Bülent Ersoy ile Mustafa Keser çok yakında Benzemez Kimse Bize adlı bir eğlence programıyla izleyenlerin karşısında olacaklarmış.
Proje doğru. Pandemi yüzünden insanların şova, konsere, şarkıya, türküye hasret kaldığı bir dönemde daha önce de yazdığım gibi 'eski model müzik eğlence programlarının' zamanı gelmişti gerçekten de. İsimler ise müthiş... Bir yanda Bülent Ersoy, bir yanda Mustafa Keser... Bu program gerçekten de fırtına gibi eser. Amma velakiiiin... 'Hassas dengeler' dikkatlice gözetilirse...
Diva'yı anlatmaya gerek yok, içinde bulunduğu her ortamı anında ele geçirmeye bayılır. Etrafındakiler bir anda kendilerini 'yancı' pozisyonunda bulur ve itaat eder. Ama Mustafa Keser de öyle her şeye eyvallah edecek bir karakter değildir. Programına solo başlar solo bitirir. Diyeceğim o ki, bu programın yapımcısında 'ip cambazı olabilecek kadar' denge yeteneği olmalı. Aksi halde birbirine benzemez bu ikilinin 'Benzemez Kimse Bize'si hiçbir şeye benzemez...
Gaf kürsüsü
Takımı kupadan elendikten bir hafta sonra hâlâ milli takımına şans dileyen, destek veren reklamları televizyonda yayınlatan bizden başka ülke var mıdır acaba? (Bkz: Galler - Danimarka maçının devre arasında TRT'de yayınlanan Bitcoin ve Vivo reklamları)
Zap'tiye
Şeyma Subaşı'nın şeyh sandığı sevgilisi sahtekar, hediye ettiği tektaş ise sahte çıkmış. Yakında İçişleri Bakanlığı'ndan cep telefonlarımıza şöyle bir uyarı düşer: "Kendini şeyh olarak tanıtarak sizden para sızdırmaya çalışan sahtekarlara karşı dikkatli olun!"
Ne demiş?
Volkan Konak, Star'daki Kuzeyin Oğlu şovunda ara taksimini çok beğendiği klarnetçi orkestra arkadaşını ilginç sözlerle övdü: "Hay kamışın kırılsın, klarnetinin kamışı kırılsın..."