Galatasaray bu hafta sonu yeni başkanını seçti. Herkesin beklentisi büyük. Ünal Aysal, kulüp ne zaman sıkıntıya girse, adı gündeme gelen bir isim. Üstelik bu sefer, camianın ileri gelenlerinin işaret etmesiyle oturdu koltuğa.
Belki normal akışına bırakılsa zaten günün birinde başkan olacaktı.
Ama bir akşam İnan Kıraç, Telegol programına çıkıp, "Ünal Aysal başkan olsun. Adnan Öztürk, Ali Dürüst, Abdürrahim Albayrak... Bunların hepsi iyi çocuklar; onlar da yönetimde yer alır. Bizim listemiz budur" dedi. Şans eseri, üniversite seviyesinden de olsa, Galatasaray camiasında eğitim aldığımdan, İnan Kıraç isminin önemini bilirim. İnan Kıraç bir fenomendir. Yolda yolakta karşınıza çıkacak biri değildir.
Çoğu insan ismine aşinadır ama yüzünü bilmez.
İNAN KIRAÇ EFSANESİ
O İnan Kıraç, bir akşam Telegol programına bağlanarak, açık açık yönetim listesi verip kulübün başına da kimin geleceğini işaret ettiği anda, kendi efsanesini de bitirmiştir. Camiaya bir nevi 28 Şubat yaşatmıştır. Ünal Aysal, seçim sonrası verdiği mesajlarda hep parlak bir gelecekten bahsetti. Galatasaray'ın yerinde saymaya hakkı olmadığını, hep ilerleyeceğini söyledi.
Sözler parlak; ama yaşananlar, kendi içinde öyle bir paradoks barındırıyor ki....
10 YILDA DEĞİŞENLER
Galatasaray, kulüp yapısıyla bundan 10 sene öncesine kadar tüm büyüklere örnek gösterilirdi.
Seçimler büyük bir nezaket içinde yapılır, değişik adaylar çıksa bile, gruplaşmalar, bölünmeler olmazdı. Bu tip bölünmeler ve seçim manevraları daha çok Fenerbahçe'de yaşanırdı. Aradan 10 yıl geçti; Fenerbahçe'de her seçimi kaos ortamına sürükleyen tüm gruplar ortadan kalktı. Aradan 10 yıl geçti, Galatasaray; bölünmüş, parçalanmış, mahkemelere düşmüş bir camia haline geldi.
Galatasaray, futbolu algılayış şekliyle, bundan 10 sene öncesine kadar tüm büyüklere örnek gösterilirdi. Derwall döneminden temelleri atılmış, Fatih Terim zamanında iyice zirve yapmış bir altyapı sistemi vardı.
Flaş ve pahalı değil, takım bütünlüğüne hizmet eden transferler yapılırdı. 'Yıldız olsun da nasıl olursa olsun' mantığıyla transfer, daha çok Fenerbahçe'nin işiydi. Aradan 10 yıl geçti, Fenerbahçe, takımı kendi içinden yetişen bir antrenöre teslim etti; yıldız bile olsa, takıma katkı sağlayan transferler yapmaya başladı. Aradan 10 yıl geçti, Galatasaray, senede 20 ismin gelip 30 ismin gittiği bir futbol takımına dönüştü.
Tesisleşme deseniz aynı... İmaj gelirleri deseniz aynı... Marka yönetimi deseniz aynı...
Ünal Aysal hep gelecekle ilgili mesajlar veriyor ama orada var oluş şekli bile bundan 20 yıl öncesindeki Fenerbahçe'yi hatırlatıyor. Ve maalesef Fenerbahçe Galatasaraylılaşıp hızla yol alırken, Galatasaray hızla eski Fenerbahçe'ye benzeyip kan kaybediyor... Ünal Aysal başarılı olmak istiyorsa önce buna dur demelidir...