Gün geçmiyor ki haber bültenlerinde bir kadının taciz veya tecavüze uğramasıyla ilgili bir haber yayınlanmasın. Önceki gün de benzer bir olayın görüntüleri haber bültenlerine yansıdı. Taciz şüphelisini yakalayan mahalleli, onu polise teslim etmeden önce meydan dayağı çekti. Öfkeli kalabalıktan bir genç şöyle diyordu: "Sizin yüzünüzden milletin arkasından yol yürüyemiyoruz lan!" O gencin ne demek istediğini öyle iyi anladım ki...
Çünkü ben de artık yolda yürürken onun gibi tedirginim.
Örneğin; tenha bir yolda eğer önümde yürüyen bir kadın varsa ya adımlarımı yavaşlatıp onun uzaklaşmasını bekliyorum ya da yolumu değiştiriyorum.
Asansörde yalnız bir genç kız varsa, binmeyip bir sonrakini bekliyorum. Loş otoparkta eğer topuklu ayakkabı sesi duyuyorsam, otomobilimden inmeyip o kadının uzaklaşmasını izliyorum. Sırf korkmasınlar, ürkmesinler, tedirgin olmasınlar diye...
Fark ettim ki, çevremde son derece centilmen, nazik biri olarak bilinen ben, sokaktaki hiçbir kadına yardım etmez olmuşum. Oysa eskiden bebek arabasını kaldırımdan aşırmaya çalışan, kapıyı açmakta zorlanan, elindeki torbaları güçlükle taşımaya çalışan kadınlara nazikçe "Yardıma ihtiyacınız var mı?" diye sorardım. Şimdi yanlış anlaşılmaktan ürküp görmezden geliyorum.
Sadece kadınlara mı? Çocuklara da yaklaşmaktan korkuyorum. Tanıyanlar ne kadar çocuk sevdiğimi, miniklerle nasıl iyi anlaştığımı iyi bilirler. Oysa şimdi komşunun dünya tatlısı çocuğunun başını okşamaya, kasa kuyruğunda bana tatlı tatlı gülümseyen minik kıza göz kırpmaya çekiniyorum.
Yani aslında ben de en az kadınlar ve çocuklar kadar çok 'sapık tacizine' uğruyorum.
O sapıklar aslında benim de özgürlüğümü çaldılar. İçimdeki centilmeni bıçakladılar, yardımseveri boğdular, çocuksu yanımı iğfal ettiler...
Davacıyım hakim bey, ben de davacıyım!
Yüzüne kuş pisliği süren ünlü güzel
Show TV'deki Cumartesi Sürprizi'nin editörleri harika bir derleme yapmışlardı. Dünyadaki ünlü ve güzel kadınların akıllara durgunluk veren güzellik ve bakım yöntemlerini sıraladılar. Örneğin Gwyneth Paltrow, 'apiterapi' yöntemiyle cildinin güzelliğini ve parlaklığını sağlamak adına kendini düzenli olarak arılara sokturuyordu. Kim Kardashian ise kendi kanının trombositlerini ayrıştırarak üç ayda bir yine kendi vücuduna enjekte ettiriyordu. Ancak en ilginç yöntem sonuncusuydu. Victoria Beckham, akne ve sivilceleriyle başa çıkmak için suyla seyreltilmiş kuş pisliğinden yüzüne maske yapıyordu. Anladım ki, bu güzellik takıntısının iyice 'şeyi' çıkmış. Cumartesi Sürprizi editörlerinin tek hatası ise "Sakın bunları evde denemeyin" uyarısını ekrana yazmamalarıydı.
Artık borcumuzu ödeyelim
Herkes gibi ben de ülkemizin yetiştirdiği en büyük keman sanatçılarından biri olan Suna Kan'ın Ankara'da bir huzurevinde yaşadığını, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu onun doğum günü partisine katılınca öğrendim. İlk tepkim çoğunluk gibi "Vah vah" demek oldu tabii. Ama sonra onun ve huzurevindeki arkadaşlarının yüzlerindeki mutlu ifadeyi görünce bunun bir 'tercih' olduğu fikri uyandı kafamda.
Araştırdım, gerçekten de öyleymiş.
Suna Kan, kendini daha rahat hissettiği için huzurevinde kalmayı istemiş.
Yine de böyle değerli sanatçıları -kendi tercihleri olsa bilesıradan huzurevlerinde görmeye gönlüm razı değil. Emektar sanatçılar için 'özel' barınma yerlerinin, kendilerini evlerinde hissedecekleri, sanat çalışmalarına devam edebilecekleri mekanların 'devlet eliyle' bir an önce hizmete girmesi gerekiyor. Çünkü Suna Kan gibi değerlerimize öyle çok şey borçluyuz ki...
Gaf kürsüsü
CHP'nin eski genel başkan yardımcılarından Erdal Aksünger, Tarafsız Bölge programında "PYD bir terör örgütü değildir" demesin mi...
Zap'tiye
Tarkan, yılbaşı konserinden 2 milyon lira alacakmış. Bu sene yılbaşında "Büyük ikramiye kime çıktı acaba?" diye merak etmekten kurtulduk...
Ne demiş?
"Bırakacağın eli hiç tutma. Tuttuğun eli hiç bırakma." (atv'nin dizisi Bir Zamanlar Çukurova'da Fekeli'nin sözü)