Müzik dünyasının sevilen ismi Funda Arar, 'Arabesk' adlı yeni albümünde yılların eskitemediği arabesk şarkıları yorumladı. Bugüne kadar 12 albüm yapmasına rağmen kendisini işe yeni başlamış gibi hissettiğini söyleyen Arar ile erkenden bayramlaştık ve 18 yıllık müzik yolculuğunu konuştuk...
'Arabesk', 12'nci albümünüz... Dile kolay; 12 albüm ve sahnelerde geçen uzun yıllar...
Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. 12 albüm diyoruz ama ortada 18 yıllık emek var. Kendimi daha yeni başlamış gibi hissediyorum ve her albümde bu heyecanı yaşıyorum. Bunu yitirmemek güzel bir şey. Hayatım hep müzik üretmek ve daha iyisini sunmak için canla başla çalışarak geçiyor. Albüm çıkardığım 18 yılın öncesi de var tabii. Şimdi de 'Arabesk' albümümün heyecanını yaşıyorum. İlk klibi 'Sor' parçamıza çektik. Albümün sevildiğini düşünüyorum çünkü çıktığı ilk günden beri keyifli yorumlar alıyorum. Aslında bu biraz geç kalınmış bir albüm oldu; belki de çoktan yapmam gerekiyordu. Zaten her albümüme eski arabesk şarkılardan bir tane mutlaka koyuyordum.
EKİPÇE GAZA GELDİK
Tepkiler nasıldı peki?
Bana hep 'Bunu yapıyorsun, çok da güzel oluyor. Niye bunları bir araya getirmiyorsun?' diye soruyorlardı. Aslında 2019'da çıkacak olan albüm için çalışıyorduk ama "Bir arabesk albüm mü yapsak acaba?" dedim ve ekipçe gaza gelip "Hadi yapalım" dedik. Sonra repertuvar çalışmasına başladık. Benim hazırladığım repertuvar, bu kadar çok dinlenen eserlerden oluşmuyordu. Sonra bana, "Daha çok bilinen ve eşlik edilebilecek şarkılardan da mı eklesek?" dediler. Biz de böyle bir albüm yaptık. Bu sayede albümü dinlerken de, konserlerde de, dinleyiciler rahatça eşlik edebilecek. Kubat da süpervizör olarak albüme çok yardımcı oldu. Albümde Eypio'ya ait 'Sor' adlı yeni bir şarkı da var.
Albümde çok büyük eserler var. Yorumlaması cesaret isteyen şarkıları seslendirdiniz. Bu yükün altından kalkmak sizi zorladı mı?
Bu şarkıları şimdiye kadar çok kişi yorumladı ama her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Her sesten farklı duygular çıkarılabilir. Eserler gerçekten çok zor ve bu şarkıları, yıllarca alıştığınız sanatçılardan başka biri seslendirdiğinde, dinleyici hemen benimseyemiyor. Bu albümü tam bir arabesk altyapı ile yapmak istemedim; istediğim daha farklı bir sound'du. Distortion gitarlar kullanarak, şarkının özünü bozmadan, kendi tınılarımızla bir iş ortaya çıkarmaya çalıştık. Şarkının eski versiyonunu bire bir seslendirmenin bir anlamı yok; bazı farklılıklar katmak gerekiyor. En zoru, şarkıları seslendirmek oldu. Albümdeki bir şarkıyı söyledikten sonra insanın başı dönüyor. Çünkü çok fazla nefes alıp vermek gerekiyor ve düşecek gibi oluyorum. Bu hiç kolay değil. Arabesk seslendirmek zormuş. İddialı şarkıları seçmişiz ama beni zorlayan her işi seviyorum.
Sahnede binlerce kişiyi etkiniz altına alıyorsunuz, sonra evinizde ailenize yemek hazırlıyorsunuz. Bu durum kişilik bölünmesine neden oluyor mu?
Bu durumun beni güçlü kıldığına inanıyorum. Mesleğimin dışında bir özel hayatım da var. Birçok sanatçı arkadaşım benim durumumda. Hepsinin mutlaka bir ev yaşantısı var. Eskiden her şey biraz daha gizliydi; sanatçıların hayatları çok göz önünde olmuyordu. Şimdi sosyal medya, TV ve gazetelerde görebiliyoruz her şeyi. Ben çocukken sanatçıları robot gibi, yemek yemeyen, doğa üstü kişiler gibi görüyordum. Her sanatçının bir aile hayatı olmalı, yoksa delirirsiniz. Sahnedeki şöhreti hayatınızın her alanına taşımaya kalkarsanız, normal bir yaşam süremezsiniz. Öyle yaşamaya çalışanlar olabilir ama bu tarz bana uygun değil. Basit yaşamak güzeldir. Zaten sahnede şaşaayı yaşıyorsunuz. Özelde basit yaşamak beni dengeliyor.
ŞARKICIYI DEĞERSİZLEŞTİRMEMEK LAZIM
Sanatçı ve şarkıcı kavramları tartışılıyor. Siz böyle bir ayrım yapıyor musunuz?
Sanatçı, sanat üreten kimsedir. Şarkıcı ise şarkı söyleyendir. Bu bıçak sırtı bir konu. Kimi şarkıcı, eseri öyle bir yorumlar ki, sizi alıp başka diyarlara götürür. Mesela Müzeyyen Senar, hayatı boyunca şarkı söylemiştir. Bu kişiye 'Sanatçı değil; sadece şarkıcıdır' diyebilir misiniz? Bence şarkıcıları da kendi arasında ayırmamız gerekir. Tamamen şarkıcı ve sanatçı olarak ayırmamalıyız. Bir ayrım yapılacaksa bu; yeterliyetersiz ya da iyi ses-kötü ses şeklinde olmalıdır.
O zaman, sanatçının illa ki bir şey üretmesi değil de, üretilen şeye değer katması gerekiyor diyebilir miyiz?
Üretilen şeyin değerini düşürüyorsa, ona zaten sanatçı diyemeyiz ama üretilen bir eseri şarkıcılığı ve yorumuyla daha da yukarıya çıkarıyorsa bu bir sanattır. Allah herkese ses güzelliği vermiyor. Müzisyen olabilirsiniz, kulağınız yatkın olabilir ama iyi bir sesiniz yoksa şarkı söyleyemezsiniz. Şarkıcıyı da değersizleştirmemek lazım. Müziğe biraz yeteneği ve güzel sesi olan her kişi şarkı söyleyebilir ama herkes gerçek şarkıcı olamaz.
Bir öğretiniz var mı?
Kendimize göre dertlerimiz, sıkıntılarımız oluyor. Bazen bu moddan çıkmak istemiyorum çünkü o acı, üretimi besliyor. Çok neşeli zamanlarda üretim zor oluyor. O acı modunda kalmak isterim ama bunu dışarıya yansıtmam. Şöhreti hayatımın her alanına taşımamaya dikkat ediyorum. Ölümlü dünya diyorum... Bu felsefe o kadar basit ki; her şeyi bırakıp gideceksin. O yüzden kendini paralamanın bir anlamı yok.
ACI BİZİM DAMARIMIZDA VAR
Yıllardır arabesk kavramını tartışıyoruz. Halen arabeski yok sayan bir kitle var...
Arabesk, kelime olarak 'renkli çiçek desenleri bezemesi' anlamına geliyor. Karma bir yapısı var. Farklı müzik formlarının bir araya gelmesinden oluştuğu için bu tarza arabesk denmiş. Bu şarkıların birçoğu makamsal öğeler taşıyor. Arabesk, Arap kültürüne biraz daha yakın. Arap müziğinin nağme ve icralarını da içeriyor. Popülerlik açısından bakarsak, 80'li yılların en popüler müziği bu tarzdı. Birçok arabesk şarkının ve şarkıcının zirveye çıktığı dönem o yıllardı. Şimdi baktığımızda, o tınıların yeni şarkılarda olmadığını görüyoruz ama şimdiki popüler müziğin içinde aynı tınıların olmadığını kimse söyleyemez. Eğer tamamen Batı tınılı şarkılar yapıyorsanız ona diyecek bir şey yok. Eğer makamsal şarkılar yapıyorsanız, değişen ve modernleşen müzik anlayışına rağmen, sözlerde ve şarkıların özünde çok farklı işler yapılmadığını görüyoruz.
ÇOK GÜLÜYORUZ, ÇOK AĞLIYORUZ
Belki de eskiden yaşanmışlıklar daha samimiydi. Bir yerde okumuştum, 'Arabesk, DNA'mızda var' yazıyordu. Buna katılıyor musunuz?
Elbette var, istatistikler de bize bunu kanıtlıyor. Toplumda yeri olmasa, arabesk müzik bu kadar sevilmezdi ve albümler bu kadar çok satılmazdı. Bence bu durum şarkıları nasıl sunduğunuza da bağlı. Mesela albümüm arabesk şarkılardan oluşuyor ama dinlediğinizde modern düzenlemeler ve tınılar duyuyorsunuz. Bu, işi biraz daha farklılaştırıyor. Toplum olarak duygusal insanlarız. Acı bizim damarımızda var; dramla besleniyoruz. Ya çok gülmemiz, ya da çok ağlamamız gerekiyor. Dizi ve filmler de bu yönde çekiliyor.
ESKİSİ GİBİ BİRBİRİMİZE KARTPOSTAL YOLLAYALIM
Kurban Bayramı'nız mübarek olsun. Sizin için bayramlar nasıl geçiyor?
Bayramları uzun zamandır kutlayarak geçiremiyorum çünkü çalışıyorum. Ancak ne olursa olsun, büyüklerimizi unutmamamız gerekiyor. Ne yazık ki, son dönemde bayram denince herkes tatil telaşına düşüyor. 'Bayram eşittir tatil' algısı oluştu ama bunun sebebi, herkesin çok çalışması ve stresli olması olabilir. Günümüzde her şey çok çabuk yaşanıyor ve bundan dolayı, bayramlar bir nefes alma aracı olarak düşünülüyor. Yine de benim içimde her zaman bir bayram heyecanı var. Bayramlar güzeldir; bunu en iyi şekilde değerlendirmek lazım. Büyüklerimizi ihmal etmememiz lazım çünkü sevdiklerini büyük bir hasretle bekliyorlar. Onlar bayramları o kadar dolu yaşamışlar ki, ihmal edildiklerinde çok kırılıyorlar. Çocuklarını bırakıp 'Tatile gidiyoruz' diyenlere kırıldıklarını tahmin ediyorum. Yarın sıra bize de gelecek.
Peki dijitalleşmek bayram ruhunu öldürüyor mu sizce?
Tabii ki öldürüyor. Mesela bazı toplu mesajlar gönderiliyor; herkese aynı metin yazılmış. Böyle mesajlara cevap vermiyorum. O mesajı atacağına beni arasın o kişi; sesimi duysun. Mümkün olduğunca sevdiklerimi arıyorum. Mesaj yazmaya üşeniyorum zaten. Bir sene kampanya yapsak da, eskisi gibi herkes birbirine kart yollasa... Eskiden yılbaşı ve bayram gibi özel günlerde kart gönderirdik. Daha güzel duygulardı.
KIRILMA NOKTAMDA ATEŞ SAÇABİLİRİM!
Albümün ilk klibini Eypio'ya ait 'Sor' parçasına çektiniz. Klipte bambaşka bir Funda Arar gördük. Sert mizaçlı, giderli, sinirlenen, omuz atan bir kadın... Bu fikir size mi ait?
Aslında değişik değil; normalde de öyleyim de, görmüyorlar. (Gülüyor) Albümün kartonetinde arabesk öğelere yer vermedik, ters köşe bir iş oldu. Yönetmen Murad Küçük'e "Klip arabesk görünmemeli, ters köşe bir iş çıkmasını istiyorum" dedim. Kostümüyle, ortamıyla, makyajıyla farklı olsun istedim. Klipte yer alacak tiplerin de marjinal görünmesini istedim. Ortaya böyle bir Funda Arar çıktı. Kadının sinirlendiği, mekandan dışarı çıkarıldığı sahneleri de ben istedim.
Peki görmediğimiz Funda Arar böyle biri mi?
Damarına basınca olabilir! (Gülüyor) Her insanın bir kırılma noktası vardır, öyle anlarda ateş saçabiliyorum.
BİNLERCE KİŞİNİN KARŞISINA ÇIKMAK AKILLI İŞİ DEĞİL
"Ego her insanda var ve belki biz sanatçılarda biraz daha fazla. Binlerce insanın karşısında beğeni kazanmak için şarkı söylemek deli işidir. Rastgele birini, o kadar izleyicinin karşısına koysanız, eli ayağı birbirine dolanır. Bu egoları bastırmak için daha sade yaşamaya çalışıyorum."