Onu bizim sitenin kapısının önünde görüyordum. Karda, yağmurda orada yatıp kalkmaya başlamıştı. Çünkü ona birkaç kez yemek vermiştim. Beni ne zaman görse kuyruk sallayarak yanıma geliyor, -nereden öğrendiyse- patisini uzatıp tokalaşıyordu. Bir süre sonra kar ve yağmur yağdığında beni uyku tutmaz oldu, "O sokak köpeği şimdi ne yapıyordur" diye... Sonunda ona bir kulübe yaptım. Boynuna bir tasma taktım, aşılarını yaptırdım. Bizim minik Ela da ismini koydu: Köpük...
Geçen hafta otomobilime binmeden önce, her zaman yaptığım gibi Köpük'ün başını okşadım, tokalaştım. Bir anda ok gibi fırlayıp caddenin karşısına geçti. Oraya sakladığı bir ekmek parçasını getirip benim önüme koydu. Sonra gözlerini gözlerime dikip sevgi ve şefkatle bakarak, beklemeye koyuldu, 'Hadi, ne duruyorsun, bunu sana getirdim, yesen' der gibi... Onun için yaptıklarıma karşılık, bana hediye getirmişti. Bir sokak köpeğinin en büyük hazinesi olan, sokaktan bulduğu ekmeği benim için saklamış, bana armağan etmişti.
Gözlerim doldu... Aklıma sokak köpeklerini zehirleyenler, durduk yere tekmeleyenler, otomobilinin arkasına bağlayıp yerlerde sürükleyenler geldi.
Hayattan aldığım keyfi köpürten Köpük'e verdiği 'insanlık' dersi için teşekkür ettim...