Karantina sürecinde ruhumuzu dinledik, besledik, şimdi virüsün geleceğe yansımalarının ön çalışmasını başarıyla bitirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Sürecin geleceğe yansıması herkeste farklı; kimi yalnızlıktan mutlu, kimi ise kalabalıkla. Bir de patır patır hayatımızdan dökülenler var. SABAH gazetesinin Instagram hesabındaki canlı yayınında ünlü futbolcu Arda Turan ile uzun uzun karantinayı, sayısız başarısını, aile hayatını, Bayrampaşa'yı ve dostluk kavramını konuştuk. İşte o sohbetten aklımda kaldı bu patır patır dökülme meselesi...
Arda Turan "Kariyerimde bir düşüş başladığı zaman patır patır dökülen insanları gördüm. Bütün insanların gerçek yüzlerini anlamış oldum. Çoğu kişi benim düşmemi, gerilememi beklemiş" dedi. Öyle samimiydi ki anlatırken... Modern dünyanın açmazı olan bu insanların patır patır dökülmeleriyle büyük bir dönüşüm yaşamış.
Arda'nın bu dönüşümü ve anlattıkları birçok kişide öyle farkındalık yaratmış ki, yayın sonrası en çok mesaj aldığım konu buydu. Aynı durum farklı hikayelerle okur e-maillerimde yerini almıştı. Karantina sürecinde birçok kişi meğer gerçek dostunu keşfetmiş ve hayatında kim gerekli, kim gereksiz karar vermiş. Bir okur e-mailde şöyle diyordu: "Gezip tozduğum, yükselişte olduğum dönemlerde yanımdan insan eksik olmuyordu. Şimdi gösterişsiz, gezmesiz bir hayat yaşıyorum ama kimse yok. Ee bu saatten sonra onlar da yok." Sahi siz karantinada kaç kişiyi hayatınızdan çıkardınız? E-maillerinizi bekliyorum.
ALKIŞ YERİNE NİYE CEZA?
Bu arada İspanyol yazar Juan E. Rodriguez Garrido'nun 'Bayrampaşa'nın Dahisi' kitabını okuduktan sonra Arda'ya dair birçok şeyi daha iyi anladım. Tuhaf bir kültürümüz var, başarıyı alkışlamak yerine hep cezalandırmayı seçiyoruz. Durduramadığımız bir refleks eleştirmek. Peki neden? Sabahın ilk ışıklarına kadar mahallede top oynayan bir çocuğun Avrupa'nın en büyük arenalarındaki şampiyonluk gollerine uzanan hikayesi, 12 yaşında Türkiye'nin en eski kulübüne girmeyi başarmasıyla başlıyor. 15 yaşında ilk maçına çıkıyor, sonra yaşının üzerinde olan klasmanlarda oynuyor, sonra 2004-2005 sezonunda takımı Galatasaray'daki ilk maçından günler sonra 18'ini dolduruyor. 16-18 yaşında olduğu yıllarda şöyle detaylar var: 55 maç, 17 gol. Müthiş başarılar. 21 yaşında Türkiye'nin en büyük kulübünün kaptanı oluyor. Nice kupalar derken Atletico Madrid'e transfer oluyor. İspanyol basını onunla ilgili 'İlah geliyor' yorumunda bulunuyor. O yaştan bu yaşa bunları yaşamak, kaldırmak gerçekten güç. Bir de böyle bakmak lazım. İnsan okurken gururlanıyor, evet eleştirelim ama hakkını da vererek.
Bayramda Türk usulü selamlaşma en iyisi
45 gün sonra ilk market deneyimimi yaşamak için Cihangir'deki vegan dükkana gittim. Tam arabadan indim, yürüyorum, bir arkadaşım 'Fundaaa, Fundaaa' diyerek bana doğru koşuyor. Allah ne yapacağım şimdi? O anki paniğimi bir düşünün, ya koşarak sarılırsa bana? Düşer bayılırım valla. Bir anda 'Dur, yaklaşma' diye bağırıyorum.
Bu süreçte her şeyi öğrendik ama önümüz bayram, bir arkadaşımızla ilk karşılaşmada ne yapacağız, nasıl davranacağız, bunu hiç düşünmedik. Biz bilinçliyiz; sarılmayız, öpmeyiz ama ya sarılırlarsa? Planınızı yaparak evden çıkın, yoksa benim durumuma düşebilirsiniz. Virüs bulaşır korkusuyla karşısındakiyle tokalaşmak istemeyenler, dirseklerini ya da ayaklarını birbirine değdirerek selamlaşıyor ancak yine de yakın mesafeden dolayı insanın içi rahat etmiyor. Eli göğse götürerek yapılan Türk usulü selamlaşma sanıyorum en iyisi.
Karantina aşkları yalan mı?
Sosyal araştırmalar; kiminle karantinaya alınmak istiyorsanız, kendinizi ona ait hissettiğinizi gösteriyormuş. Konunun neresinden tutarsam eksik kalıyor çünkü bu süreç ne kadar gerçek ise, bir o kadar da gerçek değil. İçinde bulunduğumuz durumu, süreç sonrası da test etmek gerek. 'Ne yani karantinadaki aşklar yalan mı?' demeyin çünkü bunun cevabı virüs gibi sürecin bilinmezliğine benziyor. En iyisi bekleyip görelim.