A Milli Futbol Takımımız, dünya futbolunun liderlerinden Hollanda'yı 4 golle yenerken, bu aralar çok ihtiyacımız olan moral ve mutluluğu yaşattı hepimize. Ancak maç 3-0'a geldikten sonra Teknik Direktör Şenol Güneş'in talimatıyla mı, yoksa genç oyuncularımızın refleksiyle mi bilmem, takımımız geriye yaslanınca maçı rakibe verir gibi olduk. Neyse ki, Burak Yılmaz harika bir günündeydi de kabusu yaşamadık.
TRT 1'den yayınlanan maçı izleyen ekran başındaki sporseverler ise kötü yayıncılık yüzünden bu şahane futbol gecesinin keyfini yeterince yaşayamadılar. Bu köşede 'Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi 3 maç spikerinden biri' olarak nitelediğim Kerem Öncel, karşılaşmanın 8'inci dakikasına kadar Hollanda'nın kalecisinin Jesper Cillesen olduğunu söyledi. Oysa kalede Tim Krul vardı. Öncel daha sonra "Sevgili seyirciler, bana verilen listede kaleci Cillesen vardı. Ancak kalede Krul var" dedi.
Futbolcular gibi spikerlerin de kötü günlerinde olma hakkı vardır tabii ki. Bir dönem mesai arkadaşım olduğu için anlatacağı maçlara nasıl üniversite sınavına girecek gibi hazırlandığını bizzat gördüğüm Kerem bu kez dalmıştı işte. Ancak öğrenmenin sonu yok. Bu yaşta bile... Maç başlamadan UEFA'nın resmi sitesindeki listesini kontrol etmeyi unutmamak da Kerem'in yeni tecrübesi oldu. Peki diyelim ki Kerem atladı. TRT'nin saha içinde bir muhabiri yok muydu? Eğer varsa; o muhabirin, ısınma sırasında as kalecinin sakatlandığını, ilk 11'e yedek kalecinin alındığını anlatıcıya bildirmesi gerekmez miydi?
Beni asıl rahatsız eden konu ise maç sonundaki görüntülerdi. Son düdükten sonra apar topar reklama girildi. Zafer sevincimiz yine reklam kaygısına kurban verilmişti. Dahası, milli zaferi doyasıya yaşamak yaşatmak varken, dönüşte rakibin attığı 2 golü dörder kez izlemek zorunda bırakıldık. Şimdi kimse "Rejiyi UEFA üstlenmişti" filan demesin. Burada açık bir 'yayın planlama hatası' var çünkü.
Umarım bu talihsiz gece, TRT için cumartesi ve çarşamba geceleri yayınlanacak yeni maçlar adına kulaklara küpe olur.
Vatandaş ajans gibi çalışıyor
Geçenlerde A Haber'in başarılı muhabirlerinden Mehmet Nilüfer gelip, benimle 'Pandemide değişen televizyon alışkanlıkları ve çocukların korunması' konusunda bir röportaj yaptı.
Önce Mehmet'ten söz etmek istiyorum. Yönettiğim gazete, dergi ve servislerde muhabirlerin görünüm, hal, hareket ve tavırlarına çok dikkat ederdim. En büyük uyarılarım da kıyafetleri konusunda olurdu. Çünkü muhabirlerin, bir yayın grubunun halka dokunan parmakları ve vitrini olduğunu düşünürüm. Mehmet Nilüfer tam da benim 'örnek' vereceğim bir muhabir tipiydi. Giyimiyle, kuşamıyla, güzel Türkçesi, zekası ve iş bilirliği ile daha birinci dakikada gönlümü fethetti
Röportajımızı bitirdikten sonra ayak üstü televizyon dünyasıyla ilgili sohbet ettik. Bir tespiti çok dikkatimi çekti. Dedi ki, "Eskiden vatandaşın çekip ihbar hatlarımıza gönderdiği görüntüler bültenlerin kurtarıcısı oluyordu. Ama artık o görüntüleri sadece bir kanala değil, neredeyse hepsine birden gönderiyorlar. Bize özel olarak gönderildiğini düşündüğümüz görüntü bir de bakıyoruz ki rakip kanalların da bültenlerinde. Yani artık ihbar hatlarının bizim için eski cazibesi kalmadı."
Haber bültenleri hep ajanslara sırtlarını dayadıkları için eleştirilir. Aynı haberlerin, aynı görüntü ve metinlerle farklı kanallarda haber olarak yayınlanması izleyiciyi yorar. Ama belli ki artık vatandaş da 'gayriresmi bir haber ajansı' gibi çalışıyor.
Gaf kürsüsü
"Fenerbahçe'de hücum hattında sağda Osayi Samuel, solda Valencia; 10 numara pozisyonunda Pelkas ve forvette Erol Bulut'un sahaya çıkmasını bekliyoruz..." (A Spor'da muhabir Ahmet Selim Kul, Fenerbahçe - Beşiktaş derbisi öncesi kadroları verirken Teknik Direktör Erol Bulut'u Samatta'nın yerine forvet yapıyor)
Zap'tiye
Konser, film ve albüm yokluğunda reklam kuşakları ünlü yıldızlarla doldu. Eskiden reklamda oynayan ünlü olurdu. Şimdi ünlü olsan da reklama ihtiyacın var...
Ne demiş?
"İnsan iki kere ölür. Bir, son nefesini verirken ölür, bir de sevdiği insan onu unuttuğunda..." (Atv'nin dizisi Kardeşlerim'den)