Yazmaya elim varmıyor...
Hayatımın en zor yazılarından biri...
Mehmet Ali Ağabey'in ardından ne yazılabilir ki?..
Çok şanslıyım aslında... Mehmet Ali Birand'ın anchorman'lik yaptığı dönemde televizyon yazdığım için...
Benden öncekilere ve benden sonrakilere nasip olmayacak bir şanstı bu.
Mehmet Ali Ağabey, Ali Kırca ile beraber Türkiye'nin ilk 'gerçek' anchorman'iydi.
Neydi anchor'luk?
Haberi prompter'dan ya da önündeki kağıttan okumak yerine, haberi anlatmak!..
İşte bunu başarıyordu sevgili Mehmet Ali Birand ağabey. Dili sürçer, koca çamlar devirirdi.
Bizim Gaf Kürsüsü'nün gediklisiydi. Her karşılaşmamızda "Bana ne zaman şilt vereceksin? Senin kürsüye benden çok malzeme veren yok" derdi.
İşte o denli hoşgörülü, o kadar kendisiyle barışıktı. Haber sunuşu en çok ti'ye alınan, güldürü sanatçılarının en fazla taklit ettiği, ekranların en renkli kişiliğiydi.
Ve okul müdürüydü Birand... Bir televizyon efsanesi haline gelen 32. Gün kadrosundan bugünün en önemli habercilerini yetiştirmişti.
'Birand Okulu Mezunları'nın hepsini tek tek saymaya kalksam, köşeye başka yazı koyamam.
SEN NEREDESİN?
Yüzü hep Batı'ya dönüktü. Batı'daki siyasi ve ekonomik gelişmeleri en yakından takip eden kişiydi. Programlarıyla, yazılarıyla televizyon izleyicilerinin, gazete okurlarının dünyaya açılan penceresiydi.
Dışişleri bakanlarından, deneyimli diplomatlardan daha çok, daha etkin kişiler tanırdı ABD'de, Brüksel'de, Ortadoğu'da...
Dünya liderlerine tek telefonla ulaşabilen, onlardan bir gün içinde röportaj kopartabilen ender gazetecilerden biriydi.
"Kimseye randevu vermeyin de yarın aynı saatte buluşalım" derdin... Biz buradayız Mehmet Ali Ağabey... Neredesin?..